Yirmi Sekiz

5.8K 445 165
                                    

Da Eun'unla kahvaltı etmek ve sonrasında da onu işe bırakma bahanesiyle Jimin'i görme fırsatını yakalamak için yarın gün izin almıştım. Hocama yalvarmam gerekmişti ama değmişti. Ders çalışmaya da ara vermiştim. Şu olayı çözdükten sonra artık kendimi tamamen işimi adayacaktım. Hayatımda daha fazla dramaya yer yoktu. Hayatımı stabil tutmak artık en büyük önceliğimdi. Kimsenin bozmasına izin vermeyecektim. Ama önce bugünü atlatmam gerekiyordu.

Pek yoğun minik kardeşimi bir kahvaltı için bile olsa şirketinden koparmak gerçekten zor olmuştu. Ona çok önemli bir şey konuşacağımızı söylemem bile kulağına pek yeterli gelmemişti ama ikna olmuştu. Önemli olan buydu.

Şimdi hazırladığım kahvaltı sofrasının başında oturuyor, iştahla bir şeyler yiyordu. Bense kara kara konuya nasıl gireceğimi düşünüyordum.

"Böyle yediğimi görseler beni öldürürler." Kıkırdadı. "Bir idol formuna çok dikkat etmeliymiş."

"Sen onları dinleme. Canın ne isterse onu yap," dedim nazikçe saçlarını okşarken. Ama biliyordum bu sektör onu yontacak, kendi istediği şekle getirecekti. İstediği kadar savaşsın küçük kardeşim bir akıntıya kapılıp gidecekti, değişecekti.

"Eun," dedim bir cesaretle. Sesimin ciddiyetini duyunca başını gömdüğü tabağından kaldırıp bana dönmüştü. Yanakları yedikleriyle doluydu, masumluğuna gülümsemeden edemedim. "Ablacığım doğum günümde bana bir mektup geldi." Kaşları çatılırken ağzındakileri biraz çiğneyip yuttu.

"Bu devirde ne mektubu ya kimmiş?"

"Annemiz." Bir süre için kaskatı kesildi. Kaşları biraz daha çatılmış, gözleri kısılmıştı.

"Kim?" Sesi kısık çıkmıştı, sadece dudaklarının oynadığını gördüm.

"Annemiz." Çubuklarını masaya bırakıp kenardaki peçeteye uzandı. O an bu haberi sofrada verdiğime pişman oldum. Keşke yemeyi bitirmesini bekleseydim. Ancak o yemeği umursamayı çoktan bırakmış gibiydi.

"Hayatımda birkaç yıl dışında yer etmemiş bir kadına öyle hitap etmeyi reddediyorum." Sesi yaşına uymayan bir sertlikteydi. Bu tavrına üzülmeden edemedim ama haklı olduğunu biliyordum. Masanın diğer ucuna bıraktığım mektubu bir şey demeden ona uzattım. Asabi bir hareketle çekip aldı.

O okurken ben sessizce yüzünü izliyordum. Uzun süre kaşları çatık okumuştu. Bir süre sonra dudaklarını dişlemeye başlamıştı ve en sonunda pes edip sessiz yaşların yanaklarından süzülmesine izin vermişti. Benim aksime tepkileri daha sakindi. Aslındaçok heyecanlandığında olduğu gibi bayılmasından korkuyordum ama bu defa çelik gibi sert duruyordu. Gücüne hayran olmadan edemedim.

Mektubu bitirdiğinde masanın üzerine attı ve yüzünü ovuşturarak yaşlardan kurtuldu.

"Arayacak mısın onu?" dedi çabucak. Sonra aklına bir şey gelmiş gibi histerik bir gülüş attı. "Bir de para yollamış."

Son söylediğini duymazdan gelip ilk cümlesine odaklandım. "Buna birlikte karar veririz diye düşündüm." Söylediklerimi tartar gibi başını salladı.

"Peki ne düşünüyorsun?"

"Sanırım aramayı düşünüyorum." Sanki masadaki büyük oymuş gibi bir anda ondan çekinmiştim. Gözlerimi masa örtüsüne çevirdiğimde bir süre sessiz kalıp düşündü. Bu olay karşısındaki olgunluğu beni hayrete düşürmüştü.

"Onu özlediğini biliyorum," dedi en sonunda. "Bense onu o kadar belli belirsiz hatırlıyorum ki eksikliğini hissedemiyorum bile. Bütün bu olay canımı çok yakıyor, evet ama duruma senin gibi bakamıyorum abla. Buna karar vermesi gereken sensin, ne dersen yanındayım. Yine de onu kolay kolay affedebileceğimi sanmıyorum." Konuşmayı bitirdiğinde çoktan ağlamaya başlamıştım. Üç gündür sulu gözlünün tekine dönmüştüm, gözyaşlarımın hala tükenmemiş olması şaşırtıcıydı.

Lilac | JiminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin