Ne genç kızın giderek içine kapandığını ne de gözlerindeki canlı ifadenin solduğunu fark edebildi. O kadar heyecanlı ve mutluydu ki yerinde duramıyor gibiydi. Boş bardağını ileri itip sandalyesine iyice yaslanırken keyifliydi. Ancak kasıklarında giderek artan bir baskı onu bulunduğu ana geri döndürebildi.

"Ayıp olacak ama...''dedi hala gülerken. "Bu sarayın bir tuvaleti var mı yoksa..'' Cama doğru kuşkulu bir bakış attı. "..şansımı dışarıda mı denemem gerekiyor?''

"Ah... Şurda.''dedi eliyle eğreti duran tezgahın yanındaki kapıyı göstererek.

"Tamam... Sağol.'' Aceleyle o tarafa yöneldi. Vücudu çabuk, çabuk kodunu göndermeye başlamıştı artık. "Döndüğümde kaldığımız yerden devam ederiz. Ayrıntıları çok merak ediyorum... Bu arada bana yeni bir çay koysana. Çok güzel olmuş.''

"Olur...''dedi Neva. "Ama sakıncası yoksa ben biraz uyumak istiyorum. Sonra anlatsam olur mu?''

Demir elini alnına vururken "Tabi ya..." dedi anlayışlı bir tavırla. "Bunu hiç düşünemedim işte... Sen yorgun olmalısın.''

"Evet... Biraz uzansam çok iyi olacak.'' Genç kızın sesi gerçekten de çok durgun çıkıyordu.

"Tamam, sen yat... Bu arada ben de kulübeyi keşfe çıkarım.'' Kapıyı açarken "Söz.''dedi genç kıza. "Bir fare kadar sessiz olacağım.''

                                                                 &&&

Gözlerine hücum eden öfkeyle karışık keder yaşlarının akmasına izin vermedi Neva. Bir daha asla kimsenin kendisini ağlatmasına izin vermeyecekti. Asla...

Hem ne olmuş yani bilmiyorsa? Bütün insanlar analarının karnından birer teknoloji harikası olarak mı doğuyorlardı? Hah..!

Adamın hayatını kurtarmıştı. Teknoloji bilgileri sayesinde mi? Onu o kar yığınının altından çıkarmış, kim bilir kaç kilometre kan ter içinde sürüklemiş, sıcak bir sığınak bulmuş, yemek vermiş...

Sonuç... Aptal ve cahil olarak suçlan. Ayaklarına minnetle kapanmasını beklemiyordu. Ama en azından biraz saygıyı hak ediyorum, aşağılanmayı değil diye kendi kendine söylendi genç kız kızgınlıkla iç çekerek.

Huysuz şey... Kendine geldiğinden beri öfkelenmekten, mızmızlanmaktan başka bir iş yapmamıştı. Bu yetmezmiş gibi bir de hakaret üstüne hakaret...

Ayağının o araba parçasına çarptığı ana lanet olsun...

Tek başına kalmaktan korktuğu ana da lanet olsun, endişelerine de...

Biri kendisini bulana kadar idare edebilirdi bu kulübede. Hatta bahara kadar bile... Minibüs şöforüne ve İsmail Bey'e şükürler olsun... Minik ambarda hayatta kalmak için gerekli her şey istiflenmişti. Ne baharı... Biraz dişini sıksa bir yıl bile kalabilirdi.

Oysa şimdi kendini beğenmiş bir kazma ile beraber burada sıkışıp kalmıştı. Bir an önce birilerinin kulübeye ulaşması için kısa bir dua mırıldandı Neva. Yoksa sinirleri harap olacak, yeni yeni kazanmaya başladığı güven duygusu yerle bir olacaktı.

Tabi bir de dayanamayıp katil olma ihtimali vardı o başka...

İçindeki huzursuzluk ne yapsa artıyor ve nefesini kesiyordu. Sersem, sersem, sersem herif diye söylendi içinden dayanamayıp. Gerçi yardıma çağıracağı bir ailesi vardı en azından. Ya benim neyim var? Besleme niyetine yanında saklayan ve ihtiyacı bittiği an kapının önüne koyan bir hala müsveddesi... Ne hoş!

Derin bir nefes alarak başka şeyler düşünmeye çalıştı genç kız. Güzel şeyler... Sahip olduğu kısacık mutluluk anları... Gözlerini artık acıtmaya başlayan yaşların baskısını azaltacak bir şeyler...

Annesinin neşeli kahkahasını hayal etmeye çalıştı ve babasının ona cevap veren gür sesini... Kendisini bu acınası duygulardan kurtarabilecek nadir mutluluk anları...

En sonunda, anne ve babasının şefkatli dokunuşlarını neredeyse hissettiği minik bir hayal karesinde kendine yer bulurken gergin bedeni gevşedi ve dudaklarında bir gülücükle uyuyakaldı.

O umutsuz anlarından geriye sadece kapalı göz kapaklarının arasından firar eden ve uzun kıvrık kirpiklerinde yer bulan kristal bir damla kalmıştı.

Yıkadığı ellerini sobada kurutmak için gelen Demir'in dikkatini ilk çeken de bu berrak damla oldu.

Genç kız diğer yer yatağına dikey gelecek şekilde koyu renkli bir battaniyeyi döşek niyetine sermiş ve yorgan olarak da yeşil renkli bir kaban kullanmıştı. Solgun yüzünü çevreleyen kısacık kesilmiş bukleli saçlarında sobadan gelen alevler ışıldıyordu.

Demir sessizce diz çöktü ve yorgun kurtarıcısına minnet ve şefkatle baktı. Kapalı gözkapaklarının altında gözbebekleri hafifçe hareket ediyordu. Aralanmış dudaklarının memnun kıvrımına bakılırsa mutlu bir rüya görüyor olmalıydı.

"Umarım gerçekten de öyledir küçük kız.''diye fısıldadı kabanı düzeltirken. Minik biçimli burnu, kalp şeklindeki yüzü ve dolgun dudaklarıyla dışarıda oynamaktan yorgun düşmüş küçük bir çocuğa benziyordu. Neşeyle çıtırdayan alevler yüzünde büyülü gölgeler yaratıyor, onu bir hayal dünyasından gelmiş gibi gösteriyordu.

"Saçmalama oğlum.''diye fısıldadı hızla yerinden doğrulurken. "Büyüler, hayaller... Başka...'' Başını şaşkınlıkla iki yana salladı. "Başımdaki hasar göründüğünden daha büyük anlaşılan...''

Sobanın üzerinde tıngırdayan çaydanlıktan fincanına kaynar su aktarırken dikkatini geçici, en azından böyle olmasını umuyordu, ikametgahına yöneltmeye çalıştı.

Yalnızlığı seven bir adamın sade zevkiyle döşenmişti kulübe. Köşede ahşap bir yatak, eski tip bir soba, masa ve iki sandalye... Minik tuvalet ve onun çaprazındaki ince uzun daracık kiler sayılmazsa aslında tek bir odadan ibaretti.

Anladığı kadarıyla sahibi burayı bir mağaranın hemen içine inşa etmişti. Yatağın yaslandığı girintili çıkıntılı duvara dokunulmamış, doğal halinde bırakılmıştı.

Kilere giderek erzak durumunu gözden geçirdi. Raflarda su geçirmez metal kapların içinde un, şeker,tuz gibi kuru gıdalar ve konserveler sıralanmıştı.

Bu küçük kulübeyi kurtarıcı yaşam alanı haline getiren kişiye teşekkür etti sessizce.

Asıl şükranlarını ise ölü gibi uyumaya devam eden kadına borçluydu. Uydurma yatağında kendisini dikkatle izleyen bakışlardan habersiz uyuyan kadına...

Demir kendi yatağına baktığında şefkatle gülümsedi. Ahşap yataktan indirilmiş kalın döşek ve bahar dallarıyla süslenmiş uyku setiyle dört dörtlük bir dinlenme köşesi yapılmıştı. Genç kız çığdan kurtardığı baygın misafirine bakarken çok özenli davranmıştı anlaşılan.


Israrla genç kızın üzerinde yoğunlaşan bakışlarını zorla kopararak pencereye yöneldi. Fırtına tüm şiddetiyle devam ediyor, kalın bir tabaka halinde yağan kar görüş mesafesini nerdeyse sıfıra indiriyordu.

Genç adam sıcak çayından istekli küçük bir yudum alırken bir an dehşetle titredi. Hala dışarıda, kim bilir ne hale gelmiş arabasının içinde baygın belki de soğuktan kaskatı donmuş vaziyette olabilirdi.

Hayal etmeye çalıştıysa da kulübenin sıcaklığı ve içtiği çayın rahatlatıcı tadı buna izin vermedi.

İçi garip bir heyecanla çalkalanıyordu sanki. Sandalyeye oturup derin bir nefes aldı ve bu mucizeyi yaratan kadına şaşkınlıkla bakakaldı.

Soğuk Ateş - Neva (Tamamlandı)Where stories live. Discover now