11.BÖLÜM

1.1K 146 10
                                    

Hayat kimine gül bahçesi armağan ederken kimini dikenli yola sürükler. Ben gül bahçesini tepip kendi isteğimle dikenli yola gidenlerdenim...

Kimse kırılmasın diye gerçeklerı saklayanlardanım. Ve şu an da tam olarak parkta Çağrı'nın annesiyle oturmaktayım. Geleli beş dakika olmasına rağmen konuşmaya başlamadı.

Sessizlikten nefret ettiğimi söylediğimi hatırlıyorum. Söylemediysem de sessizlikten nefret ediyorum.

Ee hadi, konuşun artık.

6 dakika,

7dakika

"Seni neden çağırdığımı merak ediyorsundur."

"Elbette ediyorum." dedim. Nihayet konuşuyordu.

"Bak Deniz, güzelsin tamam. Bakımlısın tamam. Sevimlisin tamam. Kibar ve naziksin tamam. Ama sen bize göre değilsin."

"Bunu zaten biliyorum." dedim uklalaca. Çünkü biliyordum. Ben onlara göre değildim. Yanlarından bile geçemezdim.

"Bilmene sevindim. Yalnız bilip bir şey yapmaman sinirimi bozuyor."
Hah, sinirini bozuyormuş, pardon da umrumda mı?

"Ne yapmamı bekliyorsunuz?" diye soru yönelttim. Hiç düşünmeden cevapladı.

"Oğlumun peşini bırakmanı."

Kahkaha attım. Peşini? Bırakacağım? Çağrı'nın? Gülmeme bozulmuştu.

"Afedersiniz, ama böyle bir şey yapmayacağım. Türk filmlerindeki gibi para da teklif edecek misiniz? Hemen söyleyeyim, ne yaparsanız yapın kabul etmiyorum" yerimden kalkacakken söylediği cümle tekrar oturmamı sağladı.

"Hayatını mâf ederim. İnan yaparım, hâlâ aynı fikirde misin?"

"Mâf olmuş bir hayatı daha fazla mâf edemezsiniz. Düşündüğünüz gibi ben para peşinde değilim. Öyle olsaydı çoktan fark ederdi Çağrı. Ayrıca, o kendi kararlarını verecek yaşa gelmiş. Doğru yanlış ne eminim biliyordur. Onun mutluluğu icin engel çıkartacağınıza, önünde zaten olan engelleri aşmasında yardım edin."

Dedim ve hızlıca parkın çıkışına ilerledim. Bu neydi böyle? Ben bilmiyor muyum onlara göre olmadığımı? Hem zaten ben Çağrı'yla bir şey yaşamıyordum! Çok geçmeden bu oyuna 'dur' demeliydik.

Hayatımı mâf edermiş! Hele bir dene! Daha tanımıyorsun beni! Bilmiyorsun neler yapabilirim!

İster istemez kalbim acımıştı. Gözlerimin dolduğunu hissedebiliyordum. Bu sözler karşısında çok bile güçlü durmuştum. Ya da ben öyle hissediyordum.

Eve gitmek yerine hep huzur bulduğum, ilk baharda rengarenk çiçekleri açan yazın sonlarına doğru o çiçekleri geri giden yerdeydim. Çok seviyordum burayı. Temmuz ayında olduğumuz için  çiçekler daha gitmemişti. Her zaman oturduğum ağcın gölgesine oturdum, yine. Elime anneme yazdığım defteri aldım. Tekrar yazmaya başladım.

'Selam anne. Nasılsınız? Keyfiniz umarım yerinizdedir. Ben mi? Ben... Ben iyiyim sanırım. Anne, hani demiştim ya bana birini gönderin diye. Sanırım siz bana Yalın ve Çağrı'yı gönderdiniz. Anne, çok teşekkür ederim. Onların sayesinde şimdi gerçektem mutluyum(?) tamam, ufak bir oyunun içindeyim ama eminim o oyunda çok geçmeden son bulacaktır. Hangisi mi daha yakışıklı? Ah, yapmayın anne. Siz de biliyorsunuz zaten duygularımı. Uuf baba kızarmadım ben. Tamam tamam Yalın daha yakışıklı. Bana daha iyi geliyor. Daha farklı hissediyorum ona karşı. Her şey için teşekkür ederim. Bana kızmadığınızı, nefret etmediğinizi, oraya gelmememi söylediniz. Söz, bundan sonra mutsuz olmayacağım. Kendinize iyi bakın. Görüşürüz.'

Siyah Kelebek |TAMAMLANDIWhere stories live. Discover now