notebook

10 1 5
                                    


"Peter, sakıncası yoksa babanın ne okuduğunu sorabilir miyim?"

Astrid, kucağında Fringe Bölümü'nün en son ilgilendiği olayla ilgili bir kutu dolusu delili sarsmamaya çalışarak dikkatlice otopsi masasının yanından geçirmiş ve kronolojik sırayla depolanan diğer delillerin yanına elindeki koliyi yerleştirdikten sonra dayanamayarak genç adama bu soruyu yöneltmişti. Son iki gündür laboratuvarı sarmış olan kasvetli havanın içerisine burnu tıkalı bir şekilde konuşmuş olması durumun karanlık tarafında bile bir ironi yaratmayı başarabiliyordu. Yüzünde donuk bir ifadeyle siyah kapaklı karalama defterinden gözlerini ayırmayan babasında bakışlarını dolaştıran Peter, sessizliğin arasında kendisine ulaşmış sesin sahibine doğru bakmadan önce irkilmekten kendini alıkoyamamıştı. Kafasında düşünceleriyle boğuşuyormuş gibi bir hali vardı ve üzerinde otopsi yaptıkları cesedin laboratuvarı saran lavanta esanslı oda kokusuyla birleştiği zaman ortaya çıkan mide bulandırıcı aromayı içine çekmemek için burnuna taktığı mor çamaşır mandalı bile gözlerindeki kederi gizleyemiyordu. Astrid, Walter'ın en kötü durumlarında yanında bulunmuş olsa da ilk defa Peter'ı böyle görüyordu. Bunun bir şeref mi yoksa lanet mi olduğuna karar verememişti.

Var olduğundan emin olamadığı, orada olduğunu bile tam anlamıyla bilmediği bir ilahtan yardım istiyormuş gibi sabır dileyen bakışlarını laboratuvarın içerisinde gezdirdi, doğrudan genç kadının zeytin renkli gözleriyle temas kuramıyor gibi görünüyordu. Karizma bombası olarak dünyaya gönderilmiş bu adamın garip davranabileceği aklına bile gelmezdi Astrid'in. Kalçasını az önce alt kısmına delil kolisini yerleştirdiği tezgaha yasladı ve yanıt bekleyen gözlerle genç adama baktı. Peter yanağına yasladığı elini kaldırıp -biraz da kafasını eline doğru eğmişti- alnındaki bitkinlik kırışıklıklarını ovaladı. Cesaretini toplayarak Ajan Farnsworth'e baktı, savaş alanına dönmüş zihninden en uygun kelimeleri seçip çıkardı. "Ölen kız kardeşimin günlüğü. Vefat ettiğini daha dün öğrenmiş olduğu için biraz dalgın, sen onun kusuruna bakma. Sana garip davranmamıştır umarım."

Astrid, gözlerini bir baba figürü olarak zihninde yer edinmiş olan yaşlıca adama çevirdi. Üzerindeki kabartma baskısının ne olduğu tam anlamıyla seçilmeyen siyah deftere bakarken arada bir gözlerinde kolay kolay tanımlanamayacak duygular beliriyordu. Bazen kırılıyor, bazen hayal kırıklığına uğruyor ve büyük çoğunluğunda insanın içini titretecek korkunç bir vicdan azabına kapılıyordu. Kendini dünyada o defterden başka bir şey olmadığına inandırmış olmalıydı ki müzik dinlememesine veya şarkı söylememesine rağmen konuşmalarına aldırmamış ve odağını kaybetmemişti. Genç kadın başını hafifçe yana yatırdı ve Walter'ı izledi. Az önce bilgi dağarcığını sınırsız gibi hissettiren bir gerçekle tanıştırmış olduğu için düşüncelerin zihninin içerisinde dolanıp durmasına engel olamıyordu. Onun bildiği Doktor Bishop, çok yönlü bir adam ve imkansızı normal ihtimallerin arasına sıkıştırabilecek kadar yetenekli bir bilim insanı olmasına rağmen dünya üzerinde sahip olduğu tek varlığına, oğluna, derin bir zaaf besliyordu ve Astrid bazen derin derin düşündüğünde Peter henüz doğmadan önce Walter'ın gerçek anlamda ne yaptığını merak etmekten kendini alamıyordu. Ondan başka bir çocuğu olabileceği ihtimali üzerinde de hiç durmamıştı. Onun dünyasının Peter'dan ibaret olmadığı gerçeğiyle yüzleşmek şaşırtıcıydı. 

"Duyduğuma çok üzüldüm... Nasıl oldu?"diye sorabildi yalnızca, sesi hâlâ burnu tıkalı çıkıyordu ancak durumun ciddiyeti karşısında fazla dikkat çeken bir unsur olmadığı kesindi.

Peter'ın kısa süreli sessizliği, yaşlıca olan Bishop'un siyah defteri aniden kapatıp tiksintiyle elinden bırakmasıyla oluşan takırtı sesiyle bozuldu. Astrid irkilerek gözlerini Walter'a çevirdiğinde onun masaya dayadığı dirseklerini ve yüzünü gömdüğü ellerini gördü. Kadıncağız göğüs kafesinde kırılan bir şeyler olduğunu hissedebildiği gibi kırılan o şeyin yaptığı çıtırtıyı duyduğunu sandı. Varoluşsal krizler veya panik ataklar geçirmekteyken adamı sakinleştirmek ve onun derin bir üzüntü denizinin içerisinde yüzüyor olduğuna tanıklık etmek Astrid'i her zaman üzmüştü ama bu sefer her şey tahmin edebileceğinden farklıydı. Walter, ellerinin arasında tuttuğu başını çaresizce iki yanlara salladı, olan şeyler onun için fazla ağırmış gibiydi. Astrid bakışlarını genç adama çevirdi, babasının önünden o defteri çekip almasını talep etmek için yanıp tutuşuyor olsa da bu durum karşısında hiçbir şey yapmıyor olması ilgisini çekmemiş değildi. Peter arada bir -tamam, çoğu zaman- babasıyla olan ilişkilerinde fevri davranıyor olabilirdi ancak bu onun için neyin iyi ve neyin kötü olduğu ayrımını yapamadığı anlamına gelmezdi. Ona güvenmek istiyordu ancak bunu yaparken içinin rahat olması imkansız gibi bir şeydi.

Kapının açıldığını duyduğunda burnundaki yeşil mandalı gerçekliğe daldırarak laboratuvarın arkasında kalan kısmına başını çevirdi. İçeri giren kişi, parlak sarı saçları bir nehrin dümdüz akan suları gibi beyaz gömleğine ve siyah ceketine serpilmiş olan Olivia'ydı. Yüzünde yorgun fakat mutlu bir ifade vardı, gülümsememesine rağmen gözlerine baktığınızda mutlu olduğunu anlayabiliyordunuz. "Olay çözüldü. Broyles cenazeyi teslim edebileceğimizi söyledi." Peter'ın "Harika! Sonunda, işin tatille ilgili olan kısmındayız." dediğini duyabilmek için bakışlarını genç adama doğru yöneltti ancak bir cevap alamamış olmasıyla beraber bakışlarında bir şeylerin anında değiştiğini görmezden gelmek imkansız sayılırdı. 

Olivia, laboratuvarın içerisine doğru uzanan basamakları bir bir inerek ekip arkadaşlarının yanına geldi. Koyu yeşil gözleri -bitkinlikten olsa gerek, diye düşündü Astrid- laboratuvarın içerisindeki Fringe tayfasını oluşturan dostlarının hiçbirinde odaklı değildi. İçerisinde çırpındıkları durumun etkisi üzerine yığılmış olan Peter rezil olmayı aklının en uç köşesinden bile geçirmemiş olmalıydı ki burnundaki mandalı çıkarmadı, bunun yerine Olivia'nın değişmeyen yüz ifadesinin az sonra kokuyu algılayacağı zaman alacağı şekli önleyebilmek için ona da kırmızı bir kıskaç uzattı. Mandalı teşekkür ederek alan Olivia, kafası karışmış gibi görünüyor olsa da Peter'a ufacık da olsa gülümsemeyi ihmal etmemişti. Laboratuvarda geçirilen kasvetli bir akşamüstünün ancak böyle renkleneceğini biliyor gibiydi. Kadının bakışları Walter'ı bulduktan kısa bir süre sonra, empati yapmakta ve adamın gözlerindeki kırıklığı iliklerine kadar hissetmekte hiç gecikmemiş olduğunun farkına vardı. Peter göz teması kurmakla ilgili yaşadığı utanç sorununu aşmaya çalışarak Olivia'ya "Sonuç nedir?" diye sordu. Odanın içerisine Walter'ın bakışlarıyla oturtulmuş ağırlığı dağıtmaya çalıştığı her halinden belliydi.

Olivia sorulan soruyu bitkinlikten algılayamamış gibi genç adama boş bir bakış yolladıktan sonra gerçekliğin arasına karışmaya çabalayarak mandalı, kokuya daha fazla katlanamayacağını anlayıp burnunu sıkıştırmak için kullandı. Yaydığı tatlı acı kendine gelmesine ve odaklanmasına yardımcı olmuştu. Olayın son anda nasıl çözüldüğünü ve diğer FBI ajanlarıyla beraber mahale baskın yaptıklarını anlatmaya başladı. Walter'ın son anda açtığı telefonla gidişatın bir anda değişmesinden profesyonel bir ciddilikle bahsettiği on dört dakikanın sonuna samimi bir teşekkür iliştirdi ve sessizliğin dudaklarını mühürlemesine izin verdi. Olivia Dunham'ın en belirgin kişilik özelliği buydu, etkileyici derecede ciddi bir konuşma yaptıktan hemen sonra sizi bir kelime daha etmesine muhtaç edecek kadar sempatik kıvılcım çakardı ve sonra daha fazla isteyin diye susardı. En azından her zaman yaptığı şey buydu. Peter onun her zamanki gibi davrandığını düşünmüştü.

"Sakıncası yoksa bir şey sorabilir miyim?"dedi transa geçmiş gibi bir halde doğrudan Walter'ın tir tir titreyen gözlerine bakmaktayken. Arada bir kestirilemeyen bir boşluğa bakışlarını indirdiği ve isteksizce o boşluğu izlediği de olmuyor değildi. Peter ve Astrid, onun baktığı yönde oturan Walter'ın durumuyla ilgili bir şey sormak üzere olduğunu tahmin edebiliyorlardı. Savaş meydanına dönmüş zihninden birkaç kelime seçti genç adam, onları toparlayıp cümleye bile benzemeyen karmaşık bir kelime yığını haline getirdi. Astrid aldığı cevabın devamını getirmesi umuduyla Peter'a küçük bir göz teması bahşetti ve daha sonra sorusunu dinlemek üzere Olivia'ya baktı. Soracağı şeyden ikisi de o kadar emindiler ki birer birer neler olacağını planlamışlardı.

Bu sözde soruya olumsuz yanıt vermenin mümkün olmadığından pekala emin olan genç kadın, derin bir nefes aldı ve gözlerini bakmakta olduğu belirsiz boşluktan kaldırıp Walter'ın bakışlarına yeniden kenetledi. Dudaklarında kararsız kıpırtılar belirip soldu ve en sonunda cesaretini topladığına kanaat getirince ciğerlerine çektiği derin nefesle birlikte sorusunu yöneltti: "Neden laboratuvarın içerisinde küçük bir kız var?"



believerWhere stories live. Discover now