fourteen

14 3 15
                                    


13 Ocak 1992

Yakınlarınızın doğum günleri onlar için de sizin için de eğlenceli geçer!

Belki de geçmez. O günün keyifli olması gereken kısmına ve aynı zamanda uzakta dikilen doğum günü çocuğuna, diz kapağınıza sert bir zorba tekmesi yemiş bir halde kendinizi hiç ağlamamış gibi göstermeye çalışarak ilerlemek zorundaysanız 'belki'yi atıp yerine 'kesinlikle' kelimesini koyabilirsiniz. Üstüne üstlük sol kaşınız patlaksa ve saçınızı özenle onun üzerine taramış olduğunuz için görünmemesi adına yavaş ilerleme mecburiyetindeyseniz kesinlikle, 'belki' kelimesini atmalısınız.

Fısıltılar her yerde ve hiçbir yerdeydi. Paranoya ve zorbalık yavaş yavaş beni ele geçiriyor, içten içe kemirip bitirmeye çabalıyordu. "Sürtük!" diye fısıldadı biri, ardından devamını irili ufaklı sessiz kahkahalar getirdi. Düşünebildiğim tek şey bahçenin okul içerisinden görünen ama kimsenin dikkat etmediği, tenha bir köşesindeki kuru ağacın altında oturan Peter'ın yanına elimden geldiğince çabuk ulaşmaktı. Ben aynalı kapıdan dolayı onu görebiliyordum ancak ben ne kadar dans etsem, zıplasam veya hoplasam da o beni binadan dışarı çıkana kadar göremezdi.

Büyük ceketimin içine sakladığım siyah bereyi çıkarıp kafama atılan telefon numaralarının ve gece başına ne kadar aldığım hakkında soruların yazılı olduğu kağıt toplarından başımı koruması için onu saçlarımın üzerine geçirerek ceketimin içine gömüldüm. Bir yandan da olabildiğince büyük alıp belini klipsli tokalarla daralttığım eteğimi aşağıya çekerek yürümeye çalışıyordum. Sağ bacağım çok acıyordu, sol kaşımın üzerinde gözlerimi yaşartan keskin bir sızı vardı. "Mathilda Bishop bir sürtük, kendi ağabeyiyle yatıyor!" Akla takılması kolay olsun diye son zamanlarda çok popüler olan bir şarkının ritmiyle söylendiğinde, utanç içerisinde gözlerimi yumdum. Kulaklarımı beremi çekiştirerek kapatmaya çalışıyor ve ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. 

Binadan fırlayıp yeni yeni buz tutmaya başlayan bahçenin zemininde koşturarak Peter'ın yanına geldiğimde, onu yüzünde bir gülümsemeyle bulmak bana yetmişti.

Kollarımı boynuna dolayıp yüzümü soğuk montuyla örtülü göğsüne bastırdım ve burnumu kıyafetlerine sürttüm. Yüzüm alev alev yanıyordu, hem iftirayı yalanlamamış olduğum için kendime duyduğum öfke hem de Peter'a her şeyi anlatmamı engelleyen o yüz kızartıcı utanç duygusu bedenimin her yerini sarmıştı.

"İyi ki doğmuşsun, Pet." diye mırıldandım. Karnımda yanan ateşi söndürme ihtiyacı içerisindeydim. Yüzümü onun soğuk montunda keyifli davranmaya çalışarak gezdirdim ve boğukluğun arkasına gizlediğim yapmacık bir kıkırtıyı koyverdim. "Sen olmasaydın aptallığın ne demek olduğunu hiç öğrenmezdim."

"Pft, Math," diye gerçekten keyifli bir şekilde güldüğünde tepesindeki berenin istemsizce kaydığı başımı geriye çekerek gözlerine baktım. Bana Math diye hitap etmesini seviyordum çünkü ikimiz de okul versiyonuyla alakası olmayan ve bizim için çok daha zevkli olan gerçek matematikten fazlasıyla keyif alıyorduk. Bunun en büyük etkeni babamdı. Bana böyle seslendiğinde, dünya üzerindeki favori varlığı benmişim gibi hissetmekten kendimi alıkoyamıyordum. Dağılmış ailemde herkes bana böyle sesleniyordu, üstelik favori varlıkları ben değildim. "merak etme, ben olmasaydım da aynaya bakardın."

"Bakmazdım çünkü ayna ışığımdan parlayıp şu mükemmel gözlerimi kör ederdi." diye kıkırdadım, benliğime karşı büyük bir nefretle dolmuş olsam bile Peter'a bir şeylerin yanlış gittiğini sezdirmemek için.

"Tatlım, zaten benim parlaklığım seni kör etti edeceği kadar."

"Kapa çeneni, Bishop." 

Bankta kenara kaydığında ben de onun yanına oturdum ve ceketimin içerisine sakladığım bir avuç çikolatayı daha çıkardım. Paket kağıdının içerisinde bir mum da vardı. Peter uzanıp gülümseyerek çikolatalardan birini aldığı sırada bakışlarımı yukarıya kaldırıp okula baktım. O anda aynalı kapının benim sonum için ne anlam ifade ettiğini bilmiyor olabilirdim ama bu metaforun açıklaması aslında her şeyin özeti gibiydi: Aynalı kapıya baktığınızda içeriyi değil kendinizi görürsünüz. 

Bunu kendime yapan bendim. Hepsi benim suçumdu.




believerOnde as histórias ganham vida. Descobre agora