sweets

19 3 4
                                    

30 Kasım 1993

"Başarısızlık abidesinin tekiyim."

Başıma kamufle olabilmek amacıyla geçirdiğim siyah berenin ve Peter'ın sırf babamıza ait olduğu için giymekten vazgeçtiği ve benim de ondan gönüllü olarak alarak giydiğim siyah hırkanın gizleyici özelliklerini kullanarak işim üzerinde yoğunlaşmışken kafamda dolanan tek cümle buydu. Peter'ın sesi, sükunetin hakim olduğu kulaklarımda gaipten gelen bir yankıyı andırırcasına çınlayıp duruyordu. Bishop'lara düşman oldukları her hallerinden belli olan öğretmenlerle sorun yaşıyor olmalıydı ki onu son gördüğümde yanağında kızarık bir el izi ve gözlerinde de başarısızlığın getirdiği hayal kırıklığından kaynaklanan bir keder vardı. Karşıma oturup kafamda dönüp dolaşan ve her turunda tüylerimi ürperten bu cümleyi söylemesine sebep olan herkese lanet ediyordum çünkü biliyordum ki, Peter tanıdığım herkesten akıllıydı. Onun kendisini bir başarısızlık abidesi, var olmaması gereken bir hata veya bir anomali gibi görüyor olması göğsümün sol yanına bir ağrının saplanmasına neden oluyordu. O ağrıyı çıkarmam gerekiyordu.

İnce bedenimi ses etmemeye özen göstererek yemekhanedeki cadı tiplemeli kadınla ikinci dereceden akraba olan çocuğun kaldığı odanın içerisine  savurdum ve dizlerimin biraz altına uzanan eteğimi düzelterek ayağa kalktım. Parmak ucunda ilerleyerek çocuğun iki yıldır okul dışından özel izinle getirttiği çikolatalarını sakladığı çekmeceye doğru yöneldim. Parmaklarımı büyük ceketimin içerisinden çıkarak çekmecenin kulpuna uzattığım anda kalçamda soğuk parmaklar hissettim. Eteğimin altından ilerlemişlerdi.

"Dedikleri doğruymuş,"diye fısıldandı kulağıma. "gerçekten sıkıymış." Gözlerimi ve yanaklarımı alev alev yakan bir inleme duyduğumda kalbim deli gibi göğsümü dövüyordu. Çekmeceye uzanan elim havada kalmıştı, omuzlarım titriyordu. İç çamaşırımın üzerinde kalın parmaklar vardı ve arkamdaki kişi kalçamı sıkıca kavramıştı. 

Biliyor musunuz, konuşamadım. Nefes almaya bile korkuyordum. 

Elini ilerleterek bacaklarımın ön yüzlerine parmaklarını dokundurdu ve kendi önünü benim arkama yasladı. Bana sürtündüğünü hissedebiliyordum, göğsümü döven yumru sanki yerinde donmuştu. Bir anda evrenlerin birbirleriyle çarpıştıklarını ve dünyanın dönmeyi kestiğini hissedebilmiştim. "Tatlıları almana izin veririm, Bishop, "diye mırıldandı Tommy Fitzgerald boynuma doğru. "ama bunu kimseye anlatmayacaksın-ah."

Kalçamın altında sert bir sürtünme hissettiğimde ağlamaya başladığımı fark ettim. Şoka girmenin ne demek olduğunu ilk defa orada öğrenmiştim ama bu son donuk kalışım olmayacaktı.

Beremin içerisine sakladığım bir avuç çikolatayla Peter'ı bulmaya müzik odasına giderken her yerim titriyordu. Dizlerim, ellerim, dudaklarım ve beynim sarsılıyorlardı. Ne hikmetse kalbim donmuş ve bir daha hareket etmemek üzere durmuştu. 

Peter'dan tek bir kıkırtı duyabilmek için yarım saat boyunca uğraştım, bu uğradığım ilk kısa çaplı cinsel tacize mal olsa da attığı frambuazlı çikolatadan sonra yaptığım esprilere gülmesini duymak güzeldi. O günden sonra bir daha çikolata yemedim.

believerWhere stories live. Discover now