daybreak

161 11 19
                                    


"Peter, sana bir şey sorabilir miyim?"

Eskimiş koltuk lastiği ve esansı yılların etkisiyle bastırılmış çam aromalı bir araba kokusu ile etrafları sarılmış iki nesil Bishop'tan yaşlıca olanı, kucağındaki gri alet çantasının kilitlerinde kırışık deriyle sarılı parmaklarını gezdiriyor; bakışlarını yol boyunca uzanan beyaz otoban çizgilerinde ve ara sıra da utanarak izlediği, yanındaki genç adamda dolandırıyordu. Her zaman olduğu gibi konuşurken de sıkıntılıydı, 17 yıl sonra karşılaşma fırsatına erişebildiği ve daha tombul olmasını beklediği oğlunun yanında hâlâ rahat edemiyordu. Bunu yapması da son birkaç yıl içerisinde pek mümkün gibi görünmüyordu çünkü onunla bütün baba ve oğullar gibi olmayı istediğini düşündüğü her an, Peter ona yine ve yine "Walter" diyordu; belki de sorun buydu. Kendisine baba diye seslenilmeyeli pek uzun zaman oluyordu.

Düşüncelerinde boğulacakmış gibi beyaz çizgileri takip etmeyi sürdürerek kendi kafasının içerisine dalmışken, Peter istemeden de olsa onu oradan çekip çıkardı: "Tabi. Dinliyorum, Walter."

Dalgınlığını üstünden atmak ister gibi silkelendi yaşlı adam, birbirine dikilmiş gibi yumulu duran dudaklarını açmaya çekiniyor gibiydi. Sıkıntılı bir nefes aldı, olduğu yerde donmuş parlak mavi gözleri ufacık da olsa hareketlendiler ve bakışları gökyüzüne doğru kalkıp tekrar yere indi, şahtan inen bir at gibi.

"Mathilda ile hâlâ haberleşiyor musunuz?"

Peter kendisine yöneltilen bu çekingen soru karşısında vereceği cevabı düşünmek üzere hayretli bir sessizliğe büründü. O isim kendisine milyonlarca anıyı aynı anda çağrıştırmış ve kafasını patlayacak gibi tıka basa doldurmaya yeltenmiş -ve bunda başarılı olmuş- gibi siyah çemberi sarmalayan parmakları daha da sıkılaşmıştı. Direksiyonu öyle sıkı tutuyordu ki eklemleri ve parmakları hızlıca renklerini yitirmişlerdi. Arabanın ihtiyar homurtuları arasında Walter ürkmüş bir şekilde kendini açıklamaya yeltendi: "Küçükken çok yakın olduğunuzu hatırlıyorum, belki küsmüşsünüzdür veya o başka bir ülkededir diye sordum sadece. Ajan Dunham'ın beni St.Clarie's Hastanesi'nden çıkarmak için seni getirmesinin elbette bir sebebi vardır, değil mi?"

Araba homurdanarak kalktı, yeşil ışık yandıktan hemen sonra Peter sabırsızca gaza yüklenmeyi seçmişti. Hâlâ verecek bir cevabı yok gibi görünüyordu. Belki de bu konudan konuşmayı pek sevmiyordu, en azından Walter'ın düşünebileceği en mantıklı gerekçe buydu.

"Bilirsin, onu özledim."Walter son cümlesinden sonra susmaya karar verdi çünkü 'özlem' kelimesi dudaklarından çıktığı anda Peter'ın gözlerinde görmezden gelinmesi imkansız yoğun bir kederle ince bir yaş tabakası belirdiğini açıkça fark etmişti.

Peter susuyordu. Sessizliğin tam anlamıyla sağlanamadığı kırık bir kalbin parçaları arasındaki boşluğu, ihtiyar arabanın huysuz ve bitkin homurtuları dolduruyordu.

Araba durdu, bu da olay yerine vardıkları anlamına geliyordu. Walter'ınkiyle aynı ekipman çantasıyla kendi arabasından inmekte olan kıvırcık saçlı Astrid ve sarı polis şeritlerinin hemen önünde duran Olivia arabanın ön camından seçilebilecek kadar net görülüyorlardı.

"O intihar etti, Walter." dedi Peter. Sonra hiçbir şey söylememiş, bu konuşma aralarında hiç uzamamış gibi arabadan inerek yaşlı adamı yalnız bıraktı.

believerTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang