Demir'in iki gündür beni teselli etme ve güldürme girişimlerinde sıkça bulunmasına rağmen bu durumda gülemeyeceğimi aslında hepimiz biliyorduk. Parmaklarımda hissettiğim minik baskıyla başımı anında Poyraz'a çevirdim. Uykudan yeni uyanmış kısık gözleriyle bana bakarak "Yalancı," dedi ılık bir tınıda. "Gideceğini söyleyerek beni kandırdın."

Ellerimle elini kavrayarak parmak uçlarına bir öpücük kondurdum. "Sen ne zaman uyandın, fark etmemişim." İtiraz ve inkar girişiminde bulunmamıştım zira söyleceğim her kelime beni daha da dibe çekecekti.

"Sizin küçük diyaloğunuza şahit olacak kadar önce." Sözleri bittikten sonra bakışları Bartu'yu hedef aldı ve uyarı dolu bir bakış attı. Bartu hiçbir şey demeden gözlerini yere indirdi. Cidden bu durumda bile sanki canı hiç acımıyormuş gibi davranmak zorunda mıydı? Yine o bildiğimiz Poyraz Sancak'tan taviz vermiyordu.

"Demin doktorla konuştum," diye konuşmaya başlayan Demir'e döndük hepimiz. Poyraz ise oldukça ilgisizdi ve bu benim umudumu kırıyordu. "Bugün taburcu olabilirmiş, hafta sonu da tedaviye başlamakta fayda olacağını söyledi ama babam Amerika'da bir hastane olduğundan söz etmişti. Orada çok daha iyi tedavi görür, bu yüzden eğer sizin içinde uygunsa yarın için uçağı hazırlatayım."

Yüzüme iki günden beri ilk defa bir tebessüm yayılırken Poyraz'ın elini sıkarak "Uygun." dedim.

"Hayır." İtirazı Poyraz'dan gelince bakışlarımı anında ona çevirdim. "Ne demek hayır? Duymadın mı orada tedavi şartları daha iyiymiş."

"Tedavi olmayacağım, Eylül." Hızla yerimden kalktım ve tam karşısına dikildim. Ne saçmalıyordu bu adam? Tedavi olmamak da nasıl bir delilikti? "Poyraz sen de dediğinin farkında mısın? Bu kendiliğinden geçecek bir şey değil anladın mı?" Gözlerimden yaşlar akmaya başladığında bağırdım. "Ne istiyorsun ha, beni burada böyle yalnız başıma bırakmayı mı?"

"Çıkın dışarı." Poyraz, Demir'e bu komutu verdikten sonra ilk başta birbirlerine bakmalarına rağmen Poyraz bir kez daha "Size çıkın dedim." diye yenileyince odadan çıktılar ve kapıyı da kapattılar.

Poyraz sertçe kolundaki kabloları çektiğinde "Sen ne yapıyorsun?" dedim, hayretle. Ama o beni dinlemek yerine ayağı kalktı ve iki adımda yanımda bitip bir elini belime ve diğer elini de yanağıma yerleştirerek göz yaşlarımı sildi.

"Gözyaşlarımı silmek yerine onları akıtmamalısın." dediğimde yavaşça başını salladı ve "Bende onun için uğraşıyorum zaten ama pislik herifin tekiyim ve tanıştığımız ilk günden beri ağlamana sebep oluyorum." Sözleri kalbime bir dalga savururken iki elimle yanaklarını kavradım ve "Deme öyle," dedim. Ardından hızla ona sarıldım ve pişmanlık içinde "Özür dilerim." diyerek ekledim.

Cevap olarak aldığım tek yanıt saçlarımda hissettiğim bir öpücük oldu. Bir süre ikimize konuşmadık ama sonra sessizce mırıldanmaya başladı. "Birazdan evimize gideceğiz, mutlu olman gerek."

"Tedavi olman gerek."diye savunmaya geçtim aynı ses tonuyla. Belimde ki kollarını sıkılaştırdı. "Küçücük bir ihtimal için seninle geçirebileceğim zamanı hastane köşelerinde harcamamı mı istiyorsun benden?"

Boğazıma bir şey otururken yutkunarak yüzümü göğsüne bastırdım. "Hayır, iyileşmeni ve sonra yıllarca yanımdan hiç ayrılmamanı istiyorum." Derin bir nefes alarak saçlarımı okşamaya başlamıştı. O böyle yaptıkça uykum geliyordu. "Gerçekçi olmak zorundayız Eylül."

Hızla geri çekildiğimde başını hafifçe sağına eğmişti. "Bizi bu hayatta tutan şey gerçekler değil, umutlardır. Gerçekler her zaman acı verir, parçalar ve yıkar. Eğer bugün ayaktaysam umutlarım sayesinde ayaktayım. Ayrıca ben araştırdım iyileşen insanlar da varmış. Burada kalmış bana çok ütopik bir şeyden bahsediyormuşum gibi davranıyorsun."

Mavi BelaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin