Eylül, "On dakika önce gelmiş olsaydın hiç şaşırmayacaktın," dedi gülerek. "Kısa süreliğine aşağı inmiştim."

Damla çantasını koluna taktıktan sonra "Bundan sonra her akşam seni almaya geleceğim haberin olsun," dedi. " Dünkü gibi bir olayı bir daha yaşamanı istemiyorum." Lafını bitirdi ama Eylül'ün kaş göz hareketi yaptığını görünce baltayı taşa vurduğunu anladı.

"Dün ne oldu ki?" Can aslında neler olup bittiğini biliyordu ama o an için hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi davrandı.

Eylül, doğal bir ifadeyle Can'a döndü. "Önemli bir şey değil aslında," diye cevapladı omuzlarını silkerek. "Çalışmayı abartınca başım dönmüştü. Ben de biraz gözlerimi kapatıp kendime geleyim dedim ama uyuyakalmışım."

Can ayağa kalkarken, "Kendinizi bu kadar çok yormayın," dedi. "İşler bir şekilde hallolur."

Eylül, adamın sözlerini onayladıktan sonra "İzninizle biz çıkalım," dedi.

"Tabii ki," dedi Can. Ardından Damla'ya döndü ve elini uzattı. "Tanıştığımıza çok memnun oldum Damla Hanım.

"Ben de öyle." Damla elini çektikten sonra "İyi akşamlar Can Bey..." dedi.

Dışarı çıkıp asansöre bindiklerinde Damla, "Az önce pot kırdım galiba," dedi suçlu gözlerle. "Adamın dünkü olaydan haberi yoktu, değil mi?"

Eylül, "Yoktu," diye cevapladı. Damla'nın omzuna hafifçe vurdu. "Boşver, sorun değil." Dudakları yaramaz bir gülüşle kıvrıldı. "Can Bey öylesine büyülenmiş bir haldeydi ki söylediklerini çok da önemsediğini sanmıyorum zaten."

"Yaa atma kafadan!" Damla, böyle söylese de Eylül'ün sözleri hoşuna gitmiş, üstelik o da Can'ın ilgili bakışlarını görmüştü. "Hem sen onu bırak da nereye gidiyoruz onu söyle." Konuyu değiştirmek işine gelmişti.

Asansörün kapısı açılınca iki kız dışarı çıktılar. Eylül, "İstanbullu olan sensin," dedi gülerek. "Dolayısıyla sen söyleyeceksin."

Damla, "O zaman çok gürültülü olmayan, kafamızı dinleyebileceğimiz bir yere gidelim," dedi. Kısa bir süre düşündükten sonra "Nero diye bir yer var ama biraz uzak," diye ekledi.

"Sorun değil. Gidelim..."

Kızlar arabalarına bindikten sonra yola koyuldular. Bir saate yakın bir süre sonra Damla'nın çok sevdiği mekana gelmişlerdi. Siparişlerini verdiken sonra Eylül bir gün önceki uyku meselesini, uyandığında karşısında Emre'yi bulduğunu, adamla aralarında geçen gerginliği ve sabah yaşadıklarını adeta nefessiz anlattı. Konuştukça hafiflediğini hissediyordu.

Damla, Eylül'ün anlattıklarını manalı bir tebessümle dinledi. Eylül nihayet susup içeceğine uzandığında ise "Anlattıkların normal patron davranışları değil Eylül," dedi kendinden emin. Arkadaşının huzursuz bir tavırla saçını düzelttiğini görünce, "Eminim sen de farkındasındır zaten," diye ekledi. "Sen kabul etmek istemiyor olabilirsin ama defalarca dediğim gibi bu adam kafayı sana takmış bir durumda. Baksana şimdi de beraber çalışma olayını ortaya atmış. Yakında yemeğe çıkalım derse hiç şaşırma."

Eylül tedirgin gözlerle kafasını sağa sola salladı. "Saçmalama. O kadar da değil yani."

Damla, Eylül'ün düşüncelerini okumak istercesine arkadaşına baktı. "Bir şey söyleyeyim mi Eylül?" Muzır muzır güldü. "Sen de bu adamdan etkileniyorsun ama hislerini kabul etmek istemiyorsun. Çünkü deli gibi korkuyorsun. Bu adama kapılıp gitmekten ardından da Hakan'da olduğu gibi acı çekmekten korkuyorsun."

Damla oldukça açık konuşmuştu ve ne yazık ki Eylül'ün duymak istemediği şeyleri söylemişti. Eylül bir süre hiçbir şey diyemeden öylece kalakaldı. Duygularını reddetmek, duyduğu her şeyi inkar etmek istiyordu ama... Biricik dostunun gözlerine bakarken, "Haklısın," dedi derin bir soluk verip. Bu çaresiz kabullenişinden hiç hoşnut değildi fakat Damla'ya karşı dürüst olmak istiyordu. "Emre Bey'den etkileniyorum ve bu durumdan hiç hoşnut değilim. Her şeyden önce adam benim patronum."

Aşkın Dayanılmaz ÇekiciliğiDonde viven las historias. Descúbrelo ahora