16.Bölüm : Kimsesiz Kalmak.

Start from the beginning
                                    

"Bak," Yazdım ve sol gözümün altındaki gözyaşlarımın bir fotoğrafını çekip yolladım. Resmen ona ağlarken gözümün fotoğrafını çekip yolladım. Gözyaşlarımın arasında hem ağlıyor hem gülüyorum şimdi. Hayatımda aldığım en değerli hediyenin üzerinde oturuyor, ve artık gerçekten de yalnız olmadığımı biliyorum. Burnumu çeke çeke istemeye istemeye kalktım yataktan. Gözyaşlarımı elimle silip çantamı tekrar omzuma taktım, yorganıma tekrar bakıp zorla çıktım odadan. Derse ilk günden geç kalmamak adına hızla asansöre bindim. Kendimi iki dakika sonra bahçede bulduğumda fakülteme doğru koşar adım ilerliyordum. Yemyeşil yolların arasında, fakültelerine dağılan öğrencilerle birlikte tam karşımda duran Edebiya Fakültesi'ne doğru koşturuyordum. Tam o an, işte tam o an ilk aksiliğimi yaşadım! Birine feci şekilde çarptım. Kitapları yere düşerken yüzüne bile bakmadan eğildim ve kitaplarını toplamasına yardım etmeye başladım,

"Özür dilerim derse yetişmeye ç-"

"İzmir? Bu ne tesadüf! Anlaşıldı, kanka olacağız seninle!" Yüzümü buruşturarak başımı kaldırdığımda Berk'i gördüm. Dün geceki çocuk. Hafifçe gülümseyerek kitaplarını ona uzattım ve birlikte ayağa kalktık.

"Günaydın," dedim söylediğine cevap vermemek için, "Aynı derse mi gidiyoruz? İnsan Bilimi." Berk sevinçle dudaklarını araladı,

"Evet! Yanıma oturacak birini buldum sonunda! Hadi, geç kalmayalım." Sıkıntılı bir nefes aldım ve birlikte fakülteye yöneldik. Ege'yi aldatıyor gibi hissediyordum. Birlikte fakülteye girerken konuşup duruyordu, şöyle elimi yumruk yapıp ağzına sokmak istiyordum.

"Saçların doğal mı senin! Çok hoş bir rengi var!" Başımı salladım isteksizce,

"Evet... doğal."

"Gerçekten hoşlar. Hafif de dalgası var." Birden elimi saçlarıma uzatınca kendimi korkuyla geri çektim. Ne yapıyordu bu, saçlarıma mı dokunacaktı?

"Hey," dedi gülerek, "korktun mu? Sanırım çekingen bir arkadaşımız var karşımızda." Lütfen biri beni şu durumdan kurtarsın. Gökten Ege inip bir anda yanımızda belirsin, ve elimden tutup götürsün beni buradan.

"Evet, biraz... Samimiyetten pek hoşlanmıyorum."

"Vay, tamam. Şey, bu biraz laf sokma gibi oldu. Ama hak veriyorum, daha yeni tanıştık. Konuşa konuşa arkadaş olacağız. Bizim sınıf şurası sanırım, bir saniye." Berk telefonuna baktı ve başını salladı, "Evet, evet. Burası. Hadi gel." Birlikte bir sınıfa girdiğimizde bizi oldukça büyük hatta kocaman bir sınıf karşıladı. Gözlerim tanıdık birini arıyordu sırf Berk'ten kurtulabilmek için. Berk beni konuşarak bir sıraya yönlendirirken hala ilahi bir yardım bekliyordum, lütfen Ege gökten insin lütfen...

"Bak burası iyi! Ne çok öndeyiz ne çok arkada ne de tam ortada, hoca bizi görmez." İstemeye istemeye yanına otururken başımı salladım. Tam o sırada ismimi duydum birinin ağzından! Lütfen Ege gökten inmiş olsun, lütfen...

"İzmir, günaydın." Başımı tanıdık sese doğru çevirdiğimde Koray'ı gördüm ve bir an rahatladığımı hissettim. Sanki gerçek bir arkadaşımı görmüştüm. Gülümseyerek baktım yüzüne,

"Günaydın!" dedim pozitif bir enerjiyle, ne de olsa Ege'nin oyun arkadaşıyla konuşuyordum.

"Burada mı oturacaksın?" dedi kaşları çatık anlam vermeye çalışır gibi. Yüzüne "Bana yardım et." der gibi bakıyordum. Birden konuşmaya başladı,

"Hani söz vermiştin bana, beraber oturacaktık." Yutkundum, beni kurtarıyordu! Başımı salladım anında,

"Evet! Unutmuşum! Berk, ben Koray'a söz vermiştim yanına oturacağım diye. Gitsem sorun olmaz değil mi?"

3391 KilometreWhere stories live. Discover now