15.Bölüm : İzmir'in Ege'si.

Start from the beginning
                                    

"Bizim Koray, bizim Doruk?" Sessizce güldüm.

"Siz ben yokken samimiyeti baya ilerletmişsiniz gördüğüm kadarıyla. Evet sizin Koray, sizin Doruk. Koray senden çok bahsetti. Oyun oynayacakmışsınız sanırım birlikte. Baya heyecanlı görünüyordu."

"Evet, geçen hafta konuştuk. Bir bilgisayar oyunu buldum, takım olarak oynanıyor ama eh, arkadaşım yok. Koray da mesajlaşırken aynı oyundan bahsedince beraber oynayalım dedim." Sonra ekledi,

"Onlarla aynı okulda olmana sevindim. Aklım sende kalmayacak." Gülümsemem büyürken suçlu hissederek yazdım,

"O duyduğun sesler yüzünden bozuldun, biliyorum. Ama çocukla iki cümleden fazla konuşmadık. Aklın bende kalmasın, bende kalan şey kalbin olsun. "

"Bozulmadım. Ama korktum." Kaşlarım çatıldı birden.

"Korktun mu?"

"Daha önce de anlatmıştım. İzmir... Ben senin yanında değilim. Sana dokunsalar yanında olamam. Biri gelip yanına otursa kaldıramam, seninle konuşsalar ağızlarını kapatamam. Bir gün biri sana aşık olsa ben buna engel olamayacağım, çok daha kötüsü bir gün sen birine aşık olsan..." Mesaja devam edemeyip yolladığında içinde büyük bir acı oluşmuştu, biliyordum. Telaşla yazmaya başladım,

"Bunlar olmayacak Ege. Söz veriyorum." Uzunca ekrana baktı, o baktıkça ben de baktım. Sonra konuyu değiştirmek için yazmaya devam ettim,

"Eee, sen neler yaptın ben yokken?"

"Değişik bir şey yaptım. Aslında sen aylarca yokken bir hobi edindim ben." Yazdığı an bir resim attı. Turuncu, içinden ışık çıkan küçük bir kayaya benzeyen bir gece lambasıydı attığı resim. Ya da o tarz bir şey. Resme iyice yakınlaştırdım, anlayamayarak baktım.

"Bu bir tuz lambası. Hiç duydun mu?" Görebilecekmiş gibi başımı hayır der gibi salladım.

"Hiç duymadım."

"Tuz kayalarından yapılıyor. Kayayı bu şekle getiriyorsun, içine bir lamba yerleştiriyorsun ve bir gece lamban oluyor. Huzur vermesiyle biliniyor, tüm stresi alıp götürüyor. Aslında bakarsan sen yokken sadece buna değil aydınlatmayla ilgili her şeyle ilgilenmeye başladım. Bir saniye." Ve bir fotoğraf daha geliyor. Fotoğraf beni şoka sokarken o kadar hoşuma gitti ki içimi büyük bir huzur kapladı. Ege, bana odasının fotoğrafını atmıştı. Duvarları boydan boya renkli led ışıklarla kaplamıştı. Sanırım dünyanın en güzel odasına sahipti.

"Mükemmel." Yazdım hayranlıkla, "Sana hiç bahsettim mi bilmiyorum, benim karanlık korkum var! Ve şu an senin odan benim için dünyadaki en güzel oda. Karanlıktasın, ama ışıkların var. Hem karanlık hem aydınlık içinde yaşıyorsun." Gözlerimi odamın loş olarak bıraktığım ışığa kaydırdım. Sonra yazmaya devam ettim,

"Aslında benim sadece karanlık değil, aydınlık korkum da var sanırım. Ne aydınlıkta durabiliyorum ne karanlıkta. Odanın resmi hep hayallerimdeydi." Yazdıktan sonra içimi bir hayal kırıklığı kapladı. Bir an evimi, odamı özlediğimi fark ettim. Oraya dönmek, duvarlarımı minik minik ışıklarla kaplamak isterdim.

"Belki bir gün benim odam senin de odan olur." Ege'nin mesajıyla hafifçe kıkırdadım. Sonra yazmaya devam etti,

"Karanlık korkun olduğunu bilmiyordum. Hiç bahsetmedin. İleri derecede değil sanırım."

"Aslında garip bir durum. Mesela şu an odam loş, ama kapkaranlık olsa kafayı yerim. Mesela şu an yorganın altındayım, telefonumun ışığı içeriyi aydınlatıyor ama telefonumun ışığı kapansa bu yorganın altında ölürüm büyük ihtimalle!" Yazar yazmaz Ege hızla yazmaya başladı.

3391 KilometreWhere stories live. Discover now