1. BÖLÜM

122K 4.7K 2.6K
                                    

"Eve Dönüş"

Duvarlarda bir şeyler vardı. Karşıdaki binanın duvarlarında. En azından Atakan'ın pür dikkat oraya doğru baktığını gören arkadaşları öyle düşünüyorlardı. Düşünceli olduğunda belirli bir noktaya dalıp gittiğini bilmeyecek kadar yabancıydılar ona. Henüz tanışalı iki hafta bile olmamıştı. Sigarasından bir nefes daha çekip üçüncü katın penceresinden aşağı fırlattıktan sonra birden aklına bir şey gelmiş gibi "Ben çıkıyorum, yarın görüşürüz," diyerek kapıya yöneldi.

Tam dokuz yıl sonra mecburen yeniden taşındığı bu şehri sevip sevmediğine bir türlü karar verememişti. Genç adam, bu konuda içinde yaşayan milyonlarla aynı kaderi paylaşıyor olabileceğini düşündü. Herkesin acil bir işinin olması giderek tatsız bir hal almıştı. Nereye yetişmek zorunda olduğunu bilmeden koşuşturanların yüz ifadeleri değişmese bile insanlar dokuz yıl önceye göre sanki daha az yaşamaya başlamışlardı bu şehirde. Arada sırada gelirdi İstanbul'a. Fakat bu ziyaretlerinin iki günü geçtiğini hatırlamıyordu. Üniversiteyi okuduğu bu şehre böylesine yabancı kalmasının sebebini hep merak etmişti ya da ediyor gibi yapmıştı. Eczacılık fakültesine başladığı yıl tanıştığı, mezun olmaya üç ay varken de ayrıldığı Meltem'le birlikte görmedikleri yeri kalmış mıydı İstanbul'un. "Herhalde yoktur," diye düşündü. Bu durum, şehrin dört bir yanına gömülmüş anılar demekti. Herhangi bir sokağın herhangi bir köşesini döndüğünde karşılaştığı bu anılar, çoğunlukla sinir bozucuydular. Unuttuğunu her zannettiğinde yaptığı bir İstanbul seyahati ile acı gerçek suratına vuruluyordu genç adamın. Meltem, bu şehre adeta sinmişti ve kendisini ancak bu şehirden kilometrelerce uzaktayken güvende hissedebiliyordu.

İki haftadır kaldığı otel odasına girdiğinde odasının temizlenmiş olduğunu gördü. İsteklerinin dikkate alınıyor olması onu rahatlatmıştı. Üzerindekileri çıkarıp kendini banyoya attı. Beş dakikada duş alabiliyor olması annesine göre iyice yıkanmamasının bir sonucu iken kendisine göre son derece işlevsel bir yetenekti. Çıktığında saatin yediye yaklaştığını görerek bu yeteneğinin azalmakta olduğunu gördü. Artık bir şeyler yemesi gerektiğini düşündü. Üzerini giyinip kendini sokağa bıraktı. Babasının kendisine komiser olduğunda aldığında pahalı arabasına atladığı gibi keşmekeşe daldı.

Annesi ve babası eczacıydılar. Ankara'da aynı isimde iki farklı eczaneleri vardı. Bu durum kendini bildi bileli maddi anlamda bir sorun yaşamaması sonucunu doğursa da oldukça sıkıcıydı. Üniversiteyi, özellikle annesinin yoğun ısrarı sonucu Eczacılık Fakültesi'nde okudu komiser. Son senesinde ailesine kurduğu planları anlattığında, kendi izlerinden gelen tek çocuklarının polis olma üzerine bir gelecek planladığını duyan anne ve babasının yaşadıkları şok, mesleğindeki sekizinci yılın sonunda tazeliğini koruyor gibiydi. Polis olduktan sonra babası kendisine hiç eskisi gibi "Atakan" dememişti. Annesi arama sıklığını değiştirmese de kırıldığını ve bunun gelip geçici bir kırgınlık olmadığı her fırsatta hissettirmeden tat alıyordu sanki. O günleri anımsadı. Ailesi olayı psikolojik destek alması gerektiğini söylemeye kadar götürdü. Oysa zengin bir çevrede yetişmiş olması ya da Eczacılık Fakültesi mezunu olması ona göre kimsenin bilmediği çocukluk hayalini gerçekleştirmesinde bir engel olmamalıydı. Hatta mezun olduğu bölüm, kariyer planında olumlu bir ivme yakalamasını bile sağlayabilirdi. Üç ay konuşmadılar. Ne bir telefon ne bir mesaj. Belki böyle yaparak onu kararından döndürmeyi denediler, bilemezdi. POMEM' de geçirdiği üç ayın ardından ziyaretine gelen annesinin sarılması ise buz gibi soğukta yapılan sabah koşusunun ardından içilen sıcak bir bardak çay gibiydi.

Şu sıralar Ankara'dan ayrılmış olmasının da etkisiyle daha sık arayan annesinden gelen telefonla tüm bu düşüncelerden sıyrıldı. "Efendim anneciğim." diyerek telefonu açtı Atakan.

21. YAŞ "RAFTA"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin