what a wicked game to play:

450 66 26
                                    


••

Hoseok gelmiş ve geçen üç gün boyunca ısrarla yanımda kalmıştı.

Minnettardım fakat gösteremeyecek kadar dağınık hissediyordum.

Gözlerimin önüne katilimin saçları geliyordu ve sırf bu yüzden, dağılmışlığımı dahi seviyordum.

Aciz oluşuma sızlanıyordum.

••

"Hoseok, teşekkür ederim fakat git artık olur mu?"

"Okulunu, aileni, hayatını benim yüzümden aksatmana izin verecek kadar bencil değilim bilirsin. Hâlâ değilim."

"Hem bak ailem burada."

"Gelmeyecek, kimseye zarar vermeyecek."

"Ben iyi olacağım."

Sesimin arsızca titreyişi bile ne denli kötü bir yalancı olduğumu kanıtlar nitelikteydi.

Bir süre öylece izlemişti beni.

Bana olan ilgisinin arkadaşlıktan öte olduğunu biliyordum.

Ve bazı geceler, Park Jimin'in karşıma çıkışlarına bir kaç nefes bırakıyordum.

Sonra eğilip saçlarımı karıştırmış ve huzur verici bir tonla fısıldamıştı.

"Emin misin?"

"Hangisi için emin olmalıyım?"

"Jeon Jungkook."

"İyi olacak mısın?"

Gözlerimin doluşunu seyretmesine izin vermiş ve dudaklarımı kanatmıştım bir kez daha.

Kanatacaktım.

Çok kez daha.

"Olamayacağım."

"Ama sen gideceksin buradan Jung Hoseok."

"Artık yalnız uyumak istiyorum."

Onu kırmak biraz daha yaralıyordu beni.

Fakat istenmediğini söylemediğimde gitmezdi bilirdim.

Bu yüzden, istenmediğini söyledim.

Ve ayaklanıp araladığı kapının ardından fısıldayışını dinledim.

"Beni sevmen için siyah saçlarım mı olmalıydı?"

"Beni sevmen için, ellerinin arasında kaybolan kısa parmaklarım mı olmalıydı Jeon?"

"Beni birazcık sevmen için, iğrenç bir katil mi olmalıydım?"

Vuruyordu beni.

İtiraz edemezdim.

İğrenç olan bendim.

Park Jimin bir çok insanı ve beni katletmiş olabilirdi.

Fakat bende Jung Hoseok'u katletmiştim.

Yinede, bir şey diyemezdim.

Susmayı seçtim.

Ölmek için bahane ararcasına öylece gülümsedim ve kapıyı çarpıp gidişini dinledim.

Yinede camdan baktım.

Belki başına bir şey gelmeden gittiğine emin olmak için, belkide katilimin gözlerime çarpan gözlerine tanıklık etmek için.

••

Saatler geçmişti aradan.

Üzerinde konakladığım soğuk parkeden ayrılasım gelmişti en sonunda.

Yatağıma geçmiş ve kapatmamıştım perdemi.

Sokak lambalarının acılarıma kabuk oluşunu kabullenmeye çalışmış ve büzülmüştüm öylece.

Başımı yastığa koyma gereği duymadan izlemiştim geceyi saatlerce.

••

Uyku, sonunda ele geçirmek isterken beni karşı çıkmıştım.

Ve karşı çıkışlarımın asıl nedeni olan siyahlıyı görür gibi olmuştum karşımda.

Belki de görmüştüm.

Siyah değildi artık saçları.

Fakat seçemiyordum.

Sevdiğim adam olmadığına inandırmaya çalıştırmıştım kendimi, yapamıyordum.

Karanlık kürelerinde takılı kalmış, biraz özlem ve çokça korkudan açamamıştım ağzımı.

Ağlamıştım.

Ben ağlarken yanıma gelip kıvrılışını izlemiştim.

Ondan uzaklaşmak için duvara yapıştırmaya çalıştığım bedenimi kendine çekişini, nefret ederek -çok severek- kabul etmiştim.

••

Little mess • Jikook Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin