₪ 11 ₪

159 25 0
                                    

Pars'tan

Hastane koridorunda yürürken kucağımdaki kutudan dolayı göremediğim yolda kimseye çarpmamak için dua ediyordum. İçinde dört yüz tane turna olan kutu belden yukarımı tamamen kapatıyordu.

Bugüne kadar geldiğim yolu ezberlediğimi de bu sayede öğrenmiş oldum. Odanın kapısını tıklayıp, cevap gelmesini bekledim.

"Gel." naif sesini her duyduğumda içim, elektrik yüklü kablolara ıslak elle dokunmuşda çarpılmış gibi titriyordu.

İçeriye girip, elimdeki koliyi yere bıraktım. Başımı kaldırıp yüzüne baktığımda  gözlerindeki parıltı, akşam olmasına rağmen güneşin yeni doğduğunu hissettirdi bana. Gülümsedim.

"Merhaba." kafasını sallamakla yetindi. Beni hâlâ affetmediğini, ama bunu çok istediğini biliyordum. Ben de en az onun kadar istiyordum.

Gözlerinin merakla getirdiğim koliye baktığını anladığımda, yüzümdeki gülümsemeyi bozmadan kutunun kapağını açtım. İçindeki rengarenk kağıttan yapılmış kuşları gördüğünde yüzündeki merak silinmiş ve gözlerini devirmişti. Her ne kadar bana belli etmese de bu konudaki istikrarlı tavrımın onu etkilediğinin farkındaydım. Onu tanımak için, onunla uzun zaman geçirmeme gerek yoktu. İçinden geçenler sanki bana aksediyordu.

Kutudaki kuşlardan kırmızı olanı elime aldım ve daha önce kestiğim iplerden biriyle bağladım. Diğerlerini de aynı şekilde bağlayıp tavandan, daha önce yapıp astığım iki yüz kuşun yanına asacaktım.

İki gün sonra Gamze taburcu olacaktı. Amacım o, taburcu olana kadar kalan dört yüz kuşu da tamamlamaktı.

Gamze beni affetmediği sürece hep rahatsız olacaktım. İçimden bir ses bu bin kuşu tamamladığımda, benimde iyileşeceğimi yani Gamze'nin beni affedeceğini söylüyordu.

*****
İşimi bitirdiğimde tavanın daha şimdiden dolduğunu ve odanın inanılmaz derece de kalabalık durduğunu farketmiştim. Ama bu önemli değildi. Kalan dört yüz kuş da buraya asılacaktı.

"Artık gitmelisin. Saat çok geç oldu farkında mısın?" başımı eserimden çekip, hasta yatağında yatan şahesere baktım.

"Haklısın. Seni de yordum." gözlerini devirdi.

"Saçmalama istersen, yorulacak ne yapmış olabilirim?" müzip bir gülüş belirdi yüzümde.

"Bütün gün beni izledin ya!" kızgın suratıyla başının altındaki yastığı aldığı gibi kafama fırlattı.

"Çok hainsin." yanaklarının kızarıklığı buradan bile belli oluyordu. Ama sinirden mi, yoksa utançtan mı kızardı, işte onu bilmiyordum.

"Neyse, ben gideyim de sen de o güzel gözlerini dinlendir bakalım." gözlerini kısmış bana bakıyordu.

"Ya!" sinirli sesini duyduğumda yüzümdeki gülümseme daha da büyüdü.

"Tamam ya sinirlenme, söz yarın gelip yine gözlerini yormana yardım edeceğim." dedim sonunda dayanamayarak.

"Pars, defol!" dedi resmen çığırarak. Onu daha fazla kızdırmamak adına koşar adımlarla çıktım odadan. Koridorda biraz ilerledikten sonra unutuğum şeyle gerisin geriye yürüdüm. Çıkarken aralık bıraktığım kapıyı tıklatmadan içeriye girdiğimde, yüzündeki bütün gün boyunca benden esirgediği o gülümsemeyi gördüm. Sonra karanlıkta güneşin doğuşuna bir kez daha şahit oldum.

Kapıdan içeriye girdiğimde yüzündeki gülümsemeyi silip bana bakmaya başladı. O gülümsemenin silinmesine neden olduğum için kendimden nefret ettim. Ama o gülümsemeye neden olduğum için de hemen affettim kendimi.

Ah içimde yağmurlar yağdırıp, gökkuşağına siyahımı da beyazımı da karıştıran kadın, sen hep var ol!

"Niye geri döndün?" diye sordu yüzünü toparlayarak.

"Bir şey unuttum."dedim yatağın yanına doğru yaklaşırken.

"Ne unu-" sözünü tamamlamasına izin vermeden dudaklarımı alnına bastırdım. Geri çekildiğimde gözlerini kapattığını gördüm. Yüzümdeki tebessüm iyice büyürken o güzel gözlerini açmasını bekledim.

"Şimdi gidebilirim, iyi geceler güzelim."dedim odadan çıkarken.

İyi geceler gecelerime güneş doğduran kadın.

Rapunzel'in Saçları | Kısa HikayeWhere stories live. Discover now