₪ 1 ₪

527 32 4
                                    

"Kızlar, Pars'ın gay olma teorisi yalan oldu. Geçen gece Didem bir barda onu, kızın birini sömürürken görmüş." hayretle kaşlarımı çatmıştım.

"Nasıl yani?" diye duygularıma tercüman oldu Zeyno.

"Basbayağı kızım. Anlasanıza işte mercimek fırın olayı." Melis'in söylediğiyle gözlerim sanki mümkünmüş gibi biraz daha açılmıştı. Bir de o suratsızı o pozisyonda düşününce hem yüzüm domatese döndü hem midem kalktı. Iyy iğrenç!

Pars; bizim okulun playboyu. Aslında okuldan hiç bir kızı yanında taşımıyordu hatta bu yüzden okulda onun hakkında dönen dedikodulardan biriydi gay olduğu. Ama buna rağmen kızlar arasındaki popülaritesini koruyordu.  Ama ben ve arkadaşlarım bu genellemeye dahil değildik. Biz daha çok onu nasıl gömeriz diye düşünen tarafız. Hatta aramızda kalsın ama bu gay muhabbetini çıkaranda bizdik. Aslına bakarsanız ondan nefret etmemiz için geçerli bir sebep yoktu ama çocuğun aldığı nefes bile bize batıyordu nedense.

Hayır, bu kızları da anlamıyordum ki bu çocuğun bu kadar beğenilecek neyi vardı? Yani n'olmuş diğer erkeklerde göbek bulunan yerde, onda altı dilim baklava varsa. N'olmuş yani omuzları geniş, boyu 1.80'lerde ise. Dünya da pürüzsüz, porselen gibi tene ve hafif çekik gözlere sahip tek erkek o muydu yani? Yine yaptım değil mi, yine övdüm onu? Hepsi şeytanın suçu, beni de kendine benzetti.

Kantinin kapısından koşarak bize doğru gelen Elif'e çevirdim bakışlarımı. Nefes nefeseydi.

"İki saattir sizi arıyorum ya, neredesiniz? "yarım yamalak aldığı nefesler arasından bunları söyleyebilmişti.

"Buradayız, bir şey mi oldu?" hepimiz birden ayaklanmıştık. Konu içimizden birisi ise akan sular durulurdu diğerlerimiz için.

Elif 'bir şey yok' der gibi kafasını sağa sola salladı. Hepimiz rahat bir nefes verip yerimize oturduk. Elif'te sonunda kendine gelip yanımıza oturdu.

"Gamze, sana bomba gibi bir haberim var. O yüzden bu kadar telaşlandım."

"Hayırdır ne haberi," diye sordum sonunda sessizliğimi bozarak.

"Yıl sonu balosu için bir tiyatro gösterisi olacakmış. Oyuncu seçmeleri için başvurular başlamış. Katılmak istersin diye düşündüm." söylediklerinin bitmesiyle yerimden fırlamam bir oldu. Ve tabi Elif'in boynuna atlamam da.

"Sağol kanka ya! Ben gidip hemen şu başvuru şeysini halledeyim. Nerede yaptıracağım?" masadakilerin hepsi benim bu heyecanlı halime kıkırdarken Elif konuşmaya başladı ;
"Knk öğrendiğim kadarıyla edebiyat öğretmeni var ya, Gülşah hoca, ona gitmen gerekiyormuş. " hızla kafamı sallayıp koşarak kantinden çıktım. Soluğu öğretmenler odasında alıp,  önce başvuru işini hallettim. Daha sonra, Melis'ten gelen mesajla, bahçeye inmek için merdivenlere yürüdüm.

Tiyatro işini duyunca niye bu kadar heyecanlandığımı merak ediyorsunuzdur muhakkak. Şöyle anlatayım;babam devlet konservatuarında oyuncu. Ben de onun sayesinde küçüklükten beri hep sahnedeyim. Önceleri merak ederdim,nasıl bir şey diye. Sonra denemeye karar verdim ve babamdan ders almaya başladım. Bazen babamın günde iki oyunu falan olurdu; birinde bir karakteri canlandırırken diğerinde çok daha farklı bir karaktere bürünüyordu. Sanırım benim merak ettiğim şeyde tam olarak buydu. Oynamak kadar yazmak da önemliydi aslında benim gözümde. Yazmak; bir karakteri yoktan var etmek iken, oynamak o karaktere ruhu üflemekti. İşte bunu farkettiğimden beri tiyatroya bağlıydım ve her fırsatta soluğu sahnede alıyordum. Böyle bir fırsatı da kaçıramazdım değil mi?

Düşüncelere dalmış giderken bir anda karşıma çıkan bedenle kendimi durduramayıp üzerine doğru düştüm. Onunda dalgın bir anına denk geldiği, kendini toparlayamamasından ve bizim yaklaşık 9 basamağı yuvarlanarak inmemizden, anlaşılıyordu. Her basamakta yerimiz değişiyordu. Bir o alttaydı, bir ben. En son basamağı da yuvarlanarak indiğimizde o üstteydi ben ise alttaydım. Tüm bu yuvarlanma seansı boyunca gözlerimi kapalı tutmuştum. Daha fazla dayanamayıp korka korka gözlerimi açıp karşımdakini daha doğrusu üstümdekini görünce gözlerimi hiç açmamış olmayı diledim. Evet evet,  bir çoğunuzun da düşündüğü gibi üzerimdeki çocuk, gay diye adını çıkardığım Pars'tan başkası değildi. Yüzlerimiz arasında çok az bir mesafe vardı. Nefes alması bile bana batıyor, dediğim çocuğun nefesini soluyordum şu an da. Sanırım Allah belamı veriyordu.

Rapunzel'in Saçları | Kısa HikayeWhere stories live. Discover now