₪ 10 ₪

157 23 0
                                    

Gamze'nin ağzından

Buradaydı.. Gecelerce içimi paramparça eden kabusların sahibi buradaydı. Kapının ardından hüzünlü gözlerle bana bakıyordu, umursamadım. Ben ona bakarak ağladığımda, gözlerinde bir nebze pişmanlık aradığımda, onun yaptığı gibi ben de umursamadım. Ya da umursamamış gibi davrandım.

Benim seslenişimden sonra yavaş adımlarla odaya girdi. Onun girmesiyle annem, arkadaşım sanmış olacak ki bizi yalnız bırakmıştı.

"Nasılsın?" bana attığı kaçamak bakışları arasında konuşmuştu.

"Hâlâ hayattayım işte!" dedim dudaklarıma kazıdığım alaycı tebessümle.

Ne diyeceğini bilemez bir tavırla bakışlarını kaçırırken, onu bu dertten kurtardım.

"Niye buradasın?"

"Bilmiyorum, ben sadece..."

"Sen sadece vicdanını rahatlatmak istiyorsun." dedim kendimden emin bir şekilde. Yatağa uzanıp başımı başka bir yöne çevirdim. Yüzünü görmek, görüp de üzülmek istemiyordum.

"Biliyorum bana kızgınsın ki, haklısın da. Ama.. Demek istediğim, özür dilerim."  dalga geçer gibi güldüm.

"Çok merak ediyorum, eğer hasta olduğumu öğrenmeseydin yine de özür diler miydin?" yüzünü görmüyordum, ama sessiz kalması yeterli bir cevaptı benim için.

" Ben de öyle düşünmüştüm. Şimdi müsaadenle, dinlenmek istiyorum. " yaklaşan ayak seslerini duyduğumda, sinirle başımı oraya doğru çevirdim.

" Sana gitmeni söyledi-" alnıma tüy gibi değdirdiği dudaklarıyla sesim kesilmişti. Ne yapıyordu bana böyle?
"Şimdi gidiyorum ama yarın yine geleceğim. O zamana kadar kendine iyi bak!"

***********

Ertesi gün gözlerim kapıdaydı. Dışımdan her ne kadar istemiyorum desem de, biliyordum ki, onun gelmesini istiyordum.

Belki de ona verdiğim bu değer yüzünden bu kadar acı çekiyordum. Bu yüzden canım bu kadar yanıyordu.

Kapının aralanmasıyla gelenlere baktığımda yüzümde yine kocaman bir gülümseme oluştu. Kızlar gelmişlerdi.

"N'aber, güzellik?" Melis'in neşeli sesi kaşlarımı çatmama neden olmuştu.

"İyiyim de, sen niye bu kadar neşelisin?" bir yandan getirdikleri çiçeği vazodakilerle değiştiriyor bir yandan da sırıtıyordu. Sormak için diğerlerine döndüğümde onlarında farklı olmadıklarını gördüm.

"Hey, neler oluyor?" soruma karşı kayıtsız kalamayan Elif her zamanki heyecanlı haliyle anlatmaya başladı.

"Pars, bugün okuldaki herkese seninle partide olanların sadece bir oyundan ibaret olduğunu, her şeyin onun başının altından çıktığını ve sadece senden intikam almak için böyle bir şey yaptığını söyledi." nefes almadan konuşması üzerine ben derin bir nefes alarak kendimce ondaki boşluğu doldurmaya çalıştım.

"Nasıl yani?" yüzümde istemsizce bir tebessüm oluştu, ama kalbimin kırıklıkları batınca acıdı bu tebessüm.

"Basbayağı kızım, özür diliyor işte senden." omuzlarımı silkip konuyu kapattım.

"Ee, siz neler yaptınız?"

***********

Kızların gitmesiyle tam uykuya dalacakken, kapının tıklanmasıyla kalbimin ritmi artmaya başladı. Titrek nefeslerimin arasından mırıldandım.

"Gel."

Kapının aralanmasıyla elinde bir demet papatyayla odaya girdi. Yanıma yaklaşırken yüzümden duygularımı anlamaya çalışıyordu ama benim durumum tam anlamıyla pokerface.

Çiçekleri yatağın yanındaki komidinin üzerine bıraktı. Sırt çantasını da çıkarıp yere indirdi ve yanımdaki sandalyeyi çekip oturdu.

"Nasılsın bakalım?" omuz silkmekle yetindim. Çok kırılmıştım. Onu bu kadar kolay affedemezdim.

"Zaten doktorunla konuşmuştum, yani cevap vermemekte özgürsün." kaşlarımı kaldırıp hayretle yüzüne baktığımda, dudaklarını büzüp omuz silkmekle yetinmişti.

Habeş maymunu kılıklı seni.

Eğilip yere koyduğu çantasını kucağına koydu. İçinden bir tomar renkli elişi kağıdı çıkardı ve yatağın kenarına  koydu. Çantayı aldığı yere bıraktıktan sonra bıraktığı tomardan kırmızı bir kağıt alıp, katlamaya başladı. Bense ne yaptığını anlamaya çalışıyordum.

"Ne yapıyorsun?" yaptığı işten başını kaldırıp sırıtarak bana baktı.

"Bir an hiç sormayacaksın sandım. Turna yapıyorum." dedi işine geri dönerken.

"Amaç?" huysuzluğum üzerimdeydi.

"Bir yerde okumuştum. Bir hasta kağıttan bin tane turna yapıp odasına asarsa, iyileşirmiş."

"Bu batıl bir inanç, farkındasın değil mi?" diye sordum.

"Denemeye değmez mi?" değerdi. Sustum. Sonra en iyisinin konuyu değiştirmek olduğuna karar verdim.

"Hastane, buna asla izin vermez." yüzünde muzip bir gülüş belirdi.

"Sen hiç dert etme, ben hastane yönetiminden çoktan izin aldım bile." ağzımdan bir 'hah!' nidası döküldü.

"Ne halin varsa gör" sevimli habeş maymunu diye tamamladım sözümü.

Umarım affedebilirim seni. Umarım bunun için yeterli zamanım olur. Ve umarım affettirebilirsin bana kendini.

Rapunzel'in Saçları | Kısa HikayeTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon