₪ 7 ₪

165 25 2
                                    

Bölüm şarkısı : Zakkum - Kaçak (multide var!)(ve lütfen yazdığım yerde dinleyin!)
Multimedia: Gamze'nin parti kıyafeti

Hastaneden geldikten sonra bayağı bitkin düşmüştüm ve biraz uzanmak için yatağıma kurulmuştum. Hastanede olanları düşünmek istemediğimden düşüncelerimi yarınki partiye yoğunlaştırmıştım. Allah'tan kıyafetim falan hazırdı. Yoksa bu yorgunluğun üzerine bir de onlarla uğraşamazdım. Hastalığımı şimdilik kimseye söylemeyi düşünmüyordum. Ama eninde sonunda anlayacaklardı yine de ben o zaman kadar gizlemeyi düşünüyordum.

Yorgunluğum her zerreme ilmek ilmek işlenirken kendimi daha fazla tutamadım ve uykunun kollarına teslim oldum.

********

Partinin başlamasına neredeyse bir buçuk saat vardı ve ben hazırdım. Sadece Pars'ın gelmesini bekliyordum. Ama biraz önce attığı mesajda bir işinin çıktığını partiye yalnız gitmem gerektiğini söylemişti. Kendisi de işini halledip gelecekmiş. Adresi de mesaj atmıştı.

Parti saatine yarım saat kala taksi çağırmış ve partinin verileceği eve doğru yola koyulmuştum.

İçimde çok büyük bir heyecan vardı. Lise hayatım boyunca katıldığım ilk parti olmasının yanı sıra bu heyecan da en büyük pay sahibi sanırım Pars'tı.

Ona olan duygularımı yeni kabullenmiştim ve şuan o duyguların içimde uçurduğu kelebeklerden dolayı hastalığımı zihnimin saklı odalarına kilitlemiştim.

İçimde inanılmaz bir heves vardı burası için. Daha doğrusu onu görebilmek içindi bu heves. Ona duygularımdan bahsetmeye niyetim yoktu. Ama bu hastalığı yenersem, ki yenmek için elimden geleni yapacaktım, ona her şeyi anlatacaktım. Ama şimdi söyleyemezdim. Bu sürecin yorucu geçeceğini biliyordum ve kendimle beraber birilerini daha yoramazdım.

Nihayet evin önüne geldiğimde taksiciye parasını ödeyip indim arabadan. Evin kapısındaki kalabalık doğru adreste olduğumu kanıtlar nitelikteydi. Kalabalığı yararak içeriye girdiğimde gözlerimle etrafı taradım fakat Pars veya arkadaşlarına rastlamadım. Demek ki hâlâ gelmemişti.

******

(Şarkıyı burada açın!!)

Dakikalar ilerliyor, kalabalık artıyordu fakat Pars hâlâ gelmemiş bu da yetmezmiş gibi bir haber dahi vermemişti.

Asıl sinir bozucu olan ise parti, zaman ilerledikçe bir kaç liselinin verdiği partiden ziyade abazaların verdiği partiye dönüşüyordu. Etrafta birbirini sömüren çiftler görmek zaten hassas olan midemin iyice beter olmasına neden oluyordu. Gözlerimi o çiftlerin üzerinden alıp elimdeki bardağa çevirdim. Buraya gelirken hiç böyle bir durumla karşılaşacağımı tahmin etmemiştim.

Cüzdan şeklindeki çantamdan telefonumu çıkarıp bir kez daha aradım Pars'ı. Ama diğer aramalarım gibi yine ulaşamamıştım. Gözlerimi tekrar etrafa çevirdiğimde, duvar kenarındaki beden dikkatimi çekti. Tam görünmüyordu ama yüzünün yandan bir kısmını gördüğüm kadarıyla bu Pars'tı. Yüzü duvara dönüktü. Anladığım kadarıyla karşısında biri vardı ama arada kalan kolon nedeniyle onu göremiyordum. Ayağa kalkıp ona doğru yürümeye başladım. Attığım her adımda avuçlarım terlemeye başlamıştı. Kalbim de ritmini hızlandırmıştı.

Yanlarına vardığımda nihayet karşısındakini görebilmiştim fakat onlar beni göremeyecek kadar meşguldüler. Karşısında bir kız vardı. Kızın elleri onun ensesini okşarken o da, iki eliyle sıkıca kızın belini kavramış, birbirlerine bakıyorlardı. Ben mi? Ben derin bir acının eşiğine sürüklenmiş öylece orada bekliyordum.

Hızlıca yanlarına doğru yürüdüm, mantıklı düşünemiyordum. Yanlarına vardığımda Pars'ın omzuna hafifçe dokundum. Yeterli olmuş olacak ki, kızdaki bakışlarını bana doğru çevirdi.

"Ne var?" sesi o kadar soğuk çıkmıştı ki, okulda benimle o denli ilgilenen çocuğun şuan karşımda dikilen çocuk olma ihtimali, her şeyin rüya olma ihtimalinden daha imkansızdı.

"Ne demek, ne var?" titreyen sesimle sorduğum soruyu, çalan müziğin kısık sesli olması nedeniyle çok kolay duymuştu.

"Sana o bebeği aldırman gerektiğini söylemiştim. Şimdi benden ne bekliyorsun?" bağırarak söyledikleri kısık sesli müziği bastırmış ve partideki herkesin bize bakmasını sağlamıştı.

"Ne bebeği?" gözlerimin dolması bir yana yaşadığım şaşkınlık vücudumu iyice dirençsizleştirmişti. Tutunacak bir yerlere ihtiyacım vardı.

"Hadi ama, burada yabancı yok. Hepsi tanıyıp bildiğimiz insanlar. Geçirdiğimiz o gecelerden geriye kalan bebeği herkesin bilmeye hakkı var bence. Tabi benim o bebeği istemediğimi de.." alayla söylediği sözlerine şiddetle başımı sallayarak karşı çıktım. Etrafımızda bizi dinleyen insanlara yüzümü çevirdiğimde hepsinin bana küçümsercesine baktığını gördüm.

"Yok öyle bir şey! Yalan söylüyor! Yok öyle bir şey!" etrafımızdaki insanların yakasına yapışarak bunları mırıldanıyordum. Bir çocuğun yakasına yapışıp ona gerçekleri anlatmak için üzerine doğru gittiğimde geriye doğru giderek bana tiksinircesine baktı. Bu çok ağırdı. Dokunmama bile tahammül edemiyorlardı. Gözlerimi son kez Pars'a diktim.

"Seni asla affetmeyeceğim!" gözyaşlarımı daha fazla tutamayarak bir yandan ağladım, bir yandan da arkamı dönmeden yürümeye başladım. Hâlâ gözlerinin içine bakıyordum. Bir nebze pişmanlık kırıntısı yoktu. Hızla arkamı dönüp koşmaya başladım. Evin çıkışına geldiğimde biri kolumdan tutup beni kendine çekti. Bakışlarımı kaldırdığımda bunun o şerefsiz olduğunu gördüm.

"Ne sandın? Arkamdan çıkardığınız o, gay dedikodularının yanınıza kâr kalacağını mı? Gerçi o arkadaşlarından da alacağım bir intikam vardı ama neyse, bu kez günah keçisi sadece sen oldun. Bir daha bana veya arkadaşlarıma bulaşmadan önce iki kez düşünürsünüz artık. " kaşları her ne kadar çatık olsa da sözlerindeki alaycılık buna gölge düşürüyordu.

Burnumda bir sıcaklık fark etmemle elimi hızla burnuma götürdüm. Tahmin ettiğim gibi kanamıştı. Bakışları bir anlığına kanayan burnuma kaymış ama hemen toparlamıştı. Umursamayarak elimi indirdim ve ağlayan gözlerimi gözlerinden hiç ayırmadan konuştum.

"Arkadaşlarıma bulaşmana gerek yok, her şeyi ben başlattım. Yarım saat öncesine kadar çok pişmandım. Ama artık tek bir pişmanlığım var, adını gay olarak değil de adi pisliğin teki olarak çıkarmalıymışım. Çünkü bu yalan olmazdı." kolumu sertçe çekerek elinden kurtardım ve hızlı adımlarla, büyük bir ümit besleyerek geldiğim yolda, hayallerimi sunduğum Pars'ın paramparça etmesiyle, cebime hayal kırıklıklarını doldurarak dönüyordum. Avuçlarım kan içindeydi, bu kanlar burnumdan mı geliyordu yoksa, yerden topladığım hayal kırıklıklarından arta kalan yaralardan mıydı bilmiyordum.

Tek bildiğim, artık yaşamak için o kadar da istekli olmadığımdı.

Arkamı bir kez daha dönerek bir zamanlar hayran olduğum yüzüne son bir kez baktım. Aklıma çok manidar bir şarkını sözleri takıldı.

Bir daha bu yolları aynı hevesle yürür müyüm?
Kim bilir ne bekliyor, kalır mıyım, ölür müyüm?
Ne mâlum dünya gözüyle bir daha görür müyüm?...

Hiç sanmıyordum!

Rapunzel'in Saçları | Kısa HikayeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin