3: somewhere I wanna escape from

1.3K 212 49
                                    

Eylül, 2007

Min Yoongi.

Şoför çalışanımızın arkamdan gelmesi sonucu ceketimden tutularak arabaya apar topar geri bindirilmiş ve o çocuğun kim olduğu hakkında binlerce soru yağmuruna tutulmuştum.

Ona sarılırken kollarımın ondan bir anda ayrılması canımı öylesine yakmıştı ki daha önce manevi bir ateşin bu derece acı vereceğini bilemezdim. Sadece on iki yaşındaydım ama her gün birileri tarafından takip ediliyor, yediğim yemeklere bakılıyor ve konuştuğum insanlar gözden geçiriliyordu. Tanrıya şükür, Yoongi benim bilmediğim bir yöntem ile ailemin araştırmasından saklanmış ve onun kim olduğunu bulamamışlardı.

Ben de onun hakkında tek kelime bile etmemiştim. Çünkü, zaten onun hakkında bildiğim tek şey ismiydi. Onu da kaybedemezdim.

Piyano dersimden çıkıp beni bekleyen standart arabaya yürürken artık kaldıramayacağımı düşündüm ve şoförün camına tıklayıp dışarı çıkmasını istedim. Elit bir semtte, butik mağazaların olduğu bir caddedeydik ve ben elimde dosyaların olduğu çantayı yere bırakmıştım. Dikildiğim kaldırımdan neredeyse hiç insan geçmiyordu ve bu bana daha çok cesaret vermişti.

Kafayı yemek üzereydim ve bir miktar özgürlük için her şeyi yapabilirdim.

"Buyrun, küçük bey?" diye sordu, Joon Amca. "Bir sorun mu var?"

Evet, diye geçirdim içimden. Büyük bir sorun var.

"Yaşamıyorum," dedim ve kalemtraşımın bulunduğu çantadan omu çekip alıp jilet kısmını avuçlarımın içine aldım. "yalnızca nefes alıyorum."

"Bay Jimin," diye atıldı adam. "ne yapıyorsunuz?"

"Ya gitmeme izin verip beni takip etmezsin," dedim ve jileti bileklerimin başladığı yere yerleştirdim. "ya da bunu yaparım."

"Olmaz," diyerek kafasını iki yana sallayan adama bakarken hafifçe gülümsedim. "sizi bırakamam."

"O zaman," dedim ve jiletin keskinliğini damarlarımda hissetmeye başladım. "beni hastaneye yetiştirmeye çalışırsın."

Hafif bir kesikten oluk oluk kan akarken arkama bakmadan koşmaya başladım ve arabanın giremeyeceği darlıkta bir ara sokak bulup koşmaya devam ederken beni takip eden bir ses duymuyordum. Bileğim hala kanıyordu ama şok ile heyecanın karışımından hiçbir şey hissetmiyordum.

Dakikalarca koşup bayılacak gibi olduğumda bir gecekondu mahallesinin arka sokağındaki apartmanın girişine yığıldım ve kaçmış olsam bile gece eve dönmek zorunda olduğum gerçeği ile ağlamaya başladım.

Bir kurtarıcı bekledim.

Hava kararmaya başlıyordu ve kan kaybettiğimden dolayı başım dönüyordu. Bileğime cebimdeki kağıtları sararken kanın pıhtılaşmasını sağladım ama hala hafif hafif akmaya devam ediyordu ve midem, o görüntüyü her gördükçe alt üst oluyordu.

"Jimin?"

Kafamı hızla kaldırdım ve bana bakan meraklı siyah gözlerle karşılaştım.

Dudaklarımdan garip bir şaşkınlık ifadesi dökülürken bu kadar tesadüfün gerçekten tanrının hediyesi olduğuna inanıyordum.

"Yoongi?"

"Burada ne arıyorsun?"

Sorusu beni ne durumda olduğumu anlamama iterken tebessüm ettim.

"Seni," dedim ve ayağa kalkıp karşısında durdum.

O...çok yakışıklıydı.

"Seni arıyorum."

Gözleri beni incelerken yutkundu ve elleri hızla kanayan bileğimi kavradı.

"Ne yaptın sen?" diye sordu ve kanlı bileğimi kemikli parmaklarıyla sardı. "Bu halin ne böyle?"

"Kaçtım işte," dedim tekrarlarken. "bizimkilerden."

Öfleyerek az önce kalktığım yere oturduğunda ben de bileğimi tuttuğu için mecburen yanına kıvrılmak zorunda kaldım ve yavru köpek bakışlarımla ona melül melül baktım.

"Neden?" diye sordu, kaşlarının altından delici gözleriyle bana bakarken. "Seni götürüp saklayacak bir evim bile yok."

Cebinden çıkardığı beyaz bezi bileğime sıkıca sarıp kendi imkanlarıyla pansuman yaparken ben de onu yakından izleme fırsatı elde ettiğim için yüzüne uzun uzun bakıyordum.

Ah, cidden... çok yakışıklıydı.

"Bilmem," dedim ve omuz silktikten sonra sardığı bileğimi kendime doğru çektim. "senin beni koruyacağını hissettim."

Yoongi gülümsediğinde dünyayı kurtarmış birkahraman gibi hissettim.

Yoongi gülümsediğinde kendimi kıyametten sıyrılan insanlar kadar şanslı saydım.

"Daha çok küçüksün," dedi ve alnındaki çizgiler belli olurken hesap yaptığını var saydım. "9-10 yaşlarında olmalısın."

"On iki yaşındayım," dedim boynumu yükseltip kendimi büyük göstermeye çalışırken. "yalnızca bedenim küçük."

"Aramızda iki yaş var," dedi Yoongi, karanlık sokağın dip köşelerine doğru bakarken. "senin abin olabilirim."

"Abi?" dedim, kast ettiği anlamı anlamazken.

Kafasını onaylarcasına salladı ve tüylerim diken diken oldu. Sanki onu abi olarak istememişim gibi. Aklım birden karışırken siren sesleri duydum.

Yoongi hızla ayağa fırlarken sol cebinden küçük bir kağıt ve kalem çıkardı. Üstüne bir şeyler karalarken koşmaya başlamadan önce elime tutuşturdu.

"Burada sürekli kaldığım yer yazıyor," dedi ve etrafı kolaçan ederken devam etti. "seneye buraya gel ve kaçmak için iyi bir plan yapalım."

"Tamam," dedim ve koşmaya başlamadan önce sordum. "beni bekleyeceksin değil mi?"

"Evet," dedi ve siren sesleri yaklaştığında omuzlarımdan tutup alnıma kısa bir öpücük kondurdu. "ama bir daha asla kendine zarar verme."

Saniyeler içinde duvardan atlayıp diğer çıkmaz sokağın arasına atlarken onu dolu gözlerle izliyordum. Polisler gelip beni götürürken devlet malı deri koltuğa oturdum. Kafamı cama yaslarken komiser sandığım adam anneme telefonda bulunduğumu söylüyordu.

Ben ise tek bir şey düşünüyordum.

Sanırım, abime aşık oluyordum.

~

Görüşlerinizi belirtmeyi unutmayın, canlarım!
Bizimkileri 12, 14 yaşında yazmak göründüğünden daha zor ama karakterlere bağdaştırmaya çalışıyorum. Umarım seviyorsunuzdur, son yedi bölüm diyerek gidiyorum^_^


Sizi seviyorum♡


somewhere only we know :: yoonminOnde as histórias ganham vida. Descobre agora