1: somewhere only I know

3.7K 249 95
                                    

Kasım, 2005

Siyah bulutlar, güneşin batmasına izin vermeden ortalığı alacakaranlığa gömerken kafamı gökyüzüne doğru kaldırdım. Sisli veya yağmurlu havalarla bir problemim yoktu ancak güneşli günlere her şeye tercih ederdim. Her ne kadar sonbahar mevsiminde doğduğum için ruhum bu havalara ait olsa da güneş parladığında ve ağaçlar çiçek açtığında içimin huzur dolduğunu hissederdim.

Gittiğim özel ilkokulun kapısına kadar getiren şoför amcaya teşekkür edip siyah mercedes marka arabadan inerken pahalı üniformamın kirlenmemesi için şemsiyemi açtım. Yağmur yağacak gibiydi ve ben uzun merdivenleri çıkarken süslü kumaşın zarar görmesini istemezdim. Çok önemsediğimden değil tabii, annemden tonlarca azar ve aşağılayıcı laf duymamak için.

Herkesin gözleri beni izlerken siyah saçlı, buğday tenli ve kısa boylu bir çocukta bu kadar dikkat çekici ne bulduklarını merak etmiyordum. Neye baktıklarına, ne diyeceklerine ve ne şekilde yargılayacaklarını biliyordum. Ülkenin ünlü marketler zinciri Park Shop'un en büyük varisi Park Jimin'indim. On yaşındaydım fakat her zaman asil, soyadıma yakışır ve dikkatli davranmam gerekiyordu.

Kendim gibi olamadığım her saniye daha fazla travma geçirecek gibi olurken derin bir nefes aldım ve ders zilinin çaldığını duydum. Kükreyen bulutlara ve kararan havaya bakarken dayanmam gerektiğini kendime hatırlattım ve dik duruşumu bozmadan beş kişilik sınıfıma doğru ilerledim.

Okulun bitmesine bir ders kala rehber öğretmenimize iyi hissetmediğimi söyledim ve bu muhtemelen haftada üç kez söylediğim klasik bir yalan olmasına rağmen bana inanırmış gibi yaptı ve son derse girmemem için bana kısa bir izin yazdı. Okulun görevlisi eşliğinde revire giderken elinden kurtulmak için kafamda zehir bahaneler kurdum ve beyaz sedyeye uzanmadan önce hafif bir sesle mırıldandım.

''Siz gidin, yalnız kalıp uyumak istiyorum.'' 

Görevli teyze kafasını sallayıp kapıyı kapatırken bir daha beni rahatsız etmeyeceğinden emindim.

''Peki, Bay Park.''

Hem kendisi işinden kaytırarak oyalanmış oluyor hem de aramızdaki bu gizli anlaşma üstü kapalı bir şekilde sürüp gidiyordu. Okuldan bu yolla kaçmaya başlayalı üç sene olmuştu yani neredeyse okula yazıldığımdan beri bu yasağı çiğniyordum. Aslında görünürde bir sorun teşkil etmiyordu çünkü şoförümüz Ilhoon Amca'yı hiç bekletmeden, tam vaktinde okulun önünde oluyordum.

Revirden elimi kolumu sallayarak çıkarken koridorları gözleyerek gizli geçidimin olduğu yere geldim ve arka bahçenin ıssız köşesine kıvrıldım. Köpek pozisyonuna geçip küçük kısımdan geçerken okulun arkasını kaplayan uzun ve dik bayırı tırmandım ve okuldan çıktığımdan emin oldum. Yokuşu tırmanmayı bitirdiğimde her zaman gittiğim büyük çınar ağacına doğru ilerledim ve Seul'un huzur verici, muazzam manzarasını görmeyi bekledim.

Gördüğüm, manzara değildi.

Gördüğüm; kendime ait sandığım ve henüz yedi yaşındayken keşfettiğim yeşillerle, sarılarla dolu çınar ağacının altındaki bir silüetti.

Bana yakın bir boya sahip olan bedende eskimiş ve yırtıklarla dolu bir kot, üstünde ise uzun kollu sıradan siyah bir tişört vardı. Saçları benim saçlarımdan bile koyu bir siyahtı ve tişörtünden kaçabilmiş olan elleri, kar gibi beyazdı. İçimde hissettiğim öfke ve hayal kırıklığı ile ona doğru ilerledim ve tam karşısında durdum. Saçları gibi koyu renk olan gözleri, altımızda uzanan Seul'u seyrediyor ve yüzündeki yaraları umursamıyor gibi duruyordu. Üstü başı beklemediğim kadar pisti ve iğrenç kokuyordu. Yüzyıllardır yıkanmamış olma ihtimalini bile aklımdan geçirmiştim.

Bir an dikkati, benim merakla bakan gözlerime kaydığında tüm saygınlığımı ve sabrımı kullanarak konuşmaya başladım.

''Burada ne arıyorsun?'' dedim ve çevreyi belirttim. ''Daha önce seni hiç burada görmemiştim.''

''Yoldan geçiyordum,'' dedi kalın bir sesle. ''manzarayı görünce izlemek istedim.''

Duyduklarım, merakımı dizginlemezken gözlerimi devirdim ve doğuştan gelen ukalalığımı dışarıya çıkardım.

''Manzarayı görmeyi hak ettiğini düşünmüyorum,'' diye mırıldanarak kıkırdadım. ''çok pis kokuyorsun ve muhtemelen çok fakirsin.''

Benden biraz büyük duran çocuğun gözleri, beni delecekmiş gibi bakarken yutkundum.

''Söylediklerinde haklısın,'' dedi ve yarım ağız gülümsedi. ''biri hariç diğerlerinin bir nedeni var.''

''Neymiş o?'' dedim, hala çocuğa yukarıdan bakmakla meşguldüm.

''Ben evsizim,'' dedi ve ağacın altına bağdaş kurup yayılırken ekledi. ''fakat bu manzarayı görmeyi senden daha çok hak ediyorum.''

Ağzım şaşkınlıkla açılırken vicdan azabı damarlarıma damla damla dolmaya başladı ve organlarımda esen korkutucu bir soğuk hissettim. Cevap vermek için mantıklı bir yanıt ararken soluk dudaklarının tekrar araladı ve susmak zorunda kaldım.

''Sen, sıcak ve büyük evinde ismini telaffüz dahi edemeyeceğim tarzda yemekler yiyip mızmızlanırken ben, her gece burada uyuyorum.''

Hayatın gerçekleri suratıma çarptığında kişiliğimin yüz seksen derece değişmesi ise on yaşındaki bedenimi etkiledi. Yüzüm mahçup oluşum yüzünden kızarırken elimi tokalaşmak için oturan çocuğa uzattım ve ilk defa kendim olmaya çalıştım.

''Ben,'' dedim ve hiçbir beklenti içinde olmadan gülümsedim. ''Park Jimin.''

Çocuğun gözleri ismimi duymasıyla daha çok kısılırken ona yaptıklarımı bir kenara atarak elimi, ellerine kabul etti ve donmuş parmaklarını birkaç saniyeliğine de olsa ısıtmaya çalıştım.

''Min Yoongi,'' dedi ve gözlerini kaçırarak devam etti. ''memnun oldum.''

''Ben de!'' dedim, ilk defa sosyeteye ait olmayan biriyle tanışmanın heyecanı ile.

Çıkış zilinin çoktan çaldığını ve beni bekleyen arabayı epey beklettiğimi fark ettiğimde güneş, tam karşımızda batmaya başlamıştı ve üstelik yağmur da yağmamıştı. Telaşla ayağa kalkarken yaklaşık bir saattir hiç konuşmadan yan yana manzarayı izlediğimizi fark ettim ve bana sorarcasına bakan gözlerine ihtafen konuştum.

''Şimdi gitmeliyim fakat,'' dedim ve aşağıdaki okulu işaret ettim. ''yarın yine bu saatte burada olacağım.''

Kafasını onaylarken üşüdüğü için titreyen bacaklarına baktım ve bana itiraz etmesine izin vermeden üstümdeki montu eline tutuşturdum. Can alıcı gülümsemesi, içimi monttan daha çok ısıtırken ağır ağır çıktığım bayırı koşarak ve kahkahalarla iniyordum.

Yeni bir arkadaş edinmiştim.

Ne yazık ki, o gün onu son görüşüm olduğunu bilmiyordum.

~

Yeni yoonmin hikayesine başladııım ^_^

Fikirlerinizi paylaşıp destek verirseniz çok mutlu olurum. Aklıma gelince böyle bir kurgu beklemeyeyim diye düşündüm ve paylaştım!

Sizi seviyorum diyerek bite me yazmaya gidiyoruum.

İyi geceler ♥

somewhere only we know :: yoonminWhere stories live. Discover now