Aslı - İstanbul'da İlk Özgür Gün

252 3 0
                                    


Türkiye'de basketbol ilk kez 1904 Robet Amerikan Koleji'nin spor salonunda oynanmıştı. Batı'dan Doğu'ya doğru esen rüzgârla birlikte gelen hemen her şey gibi, basketbol da bu uzun yolculuğu sırasında büyük bir değişime uğramıştı. Çünkü batıdan esen rüzgârlar, büyük yeniliklerin yanı sıra her seferinde tozları ve çürümüş yaprakları da peşine takarak geliyordu. Bunun basketboldaki tekabülü, asla futbol kadar benimsenememiş oluşuydu. Bir halk sporu olamamanın ötesinde, basketbol oynayanlar da liseye ve üniversiteye geçiş sınavlarına hazırlanabilmek için aile ve öğretmen baskısıyla sporu bırakıyorlardı. Ancak seksenlerin sonuna doğru alınan Akdeniz Oyunları ve Balkan Şampiyonaları'nda başarılar insanların ilgisini biraz da olsa çekmeyi başarabilmişti. Genelde orta-üst seviye kesimden olan insanların oynadığı basketbolun izleyici kitlesi de neredeyse yalnızca bu gruba dahil olan insanlardan oluşuyordu. Futbolun hayatla eşdeğer olduğu aşikârdı. Basketbolu ise hemen hiç kimse -eğer başka bir yerde iş bulamayacak kadar uzun boylu olup basketbolu seçmek zorunda kalmadıysa- profesyonel olarak düşünmüyordu. Bu yalnızca basketbol değil, voleybol, tenis, yüzme, hatta ata sprou sayılan güreş için de geçerliydi. Yıllar yılı Türkiye'nin adını uluslararası arenada duyurabilen tek takım Efes Pilsen olmuştu. Eurovision Şarkı Yarışması'na bile bütün bir yıl boyunca Avrupa- özellikle de Balkan- harbine çıkacakmış gibi hazırlanan Türkiye, sporun hiçbir alanında bir türlü ekol olamıyordu. İş basketbola gelince, basketbolu yakından takip edenlerin arasından basketbol oynamayı isteyecek çocukların çıkması gerekiyordu. Çıkan bu çocukların iyi koçlardan ders almaları, ailelerinin bu iyi koçların derslerine verecek paralarının olması şarttı. Ders alan çocukların basketbola yetenekli olmaları gerekiyordu. Yetenekli olanların uzun boylu olmaları, eğer değillerse oyun kurucu olabilmek için yüksek zekâya ve organizasyon yeteneğine sahip olmaları şarttı. Tüm bunlar sağlandığı vakit, çocukların profesyonel anlamda basketbolla ilgilenebilecek kadar hırslı olmaları ve basketbolu sevmeleri gerekiyordu. Aileleri ve öğretmenleri de bu çocukları eğer her sene adları değişen çoktan seçmeli sınavlara koşmayı düşünmüyorsa geriye kalan bir avuç "erkek" Türkiye'yi uluslararası alanda temsil ediyordu. Uzun boylu kızlar çoğunlukla voleybola yönlendirildiği için kadınların basketbol camiasında söz sahibi olması için 1999 yılına gelinmesi gerekecekti.

Türkiye basketbol tarihindeki ilk "adamakıllı" başarısını 2002 yılında ev sahipliği yaptığı Avrupa Şampyonası'nda Yugoslavya ile final oynayarak elde etmişti. O sene Türkiye ilk defa Eurovision ve futbol dışında bir dalda tek yürek olmuştu. Yugoslavya, Tuzla doğumlu Mirsad Türkcan'ın 1999 yılında NBA'de oynayan ilk Türk oyuncu olması ile başlayan basketbol ve Türkiye arasındaki barış süreci, 12 Dev Adam'ın 2002 yılında Avrupa ikincisi olmasıyla birlikte büyük bir ilerleme kaydetmişti.

Yıl 2010'a gelindiğinde artık basketbolla barışılmış, çocuklar en yüksek bursu veren dershane yerine basketbol takımlarıyla anlaşma imzalamaya başlamışlardı. Ayrıca dünya kupasına ev sahipliği yapılıyordu. Çeyrek finalde Litvanya geçilmişti. Bundan 8 yıl önce Türkiye'yi Avrupa ikincisi yapan yenilginin rövanşı, Yugoslav ekolünün devamı olan Sırbistan'la yarı final oynanarak alınacaktı. Başka bir yol düşünülemezdi. Bu maç kazanılmalıydı.Basketbolla uzaktan yakından alakası olmayan milyonlarca kişi yarın yapılacak ve Türkiye'nin kaderini belirleyecek olan referandumu unutmuş, televizyona kilitlenmişti.

Türkiye sahneye Ömer Onan, Ömer Aşık, Kıvanç Tunçeri, Ersan İlyasova ve Hidayet Türkoğlu beşlisi ile çıkmıştı. Sırbistan takımıysa sahaya Teodosic, Tepic, Bjelica, Kristic ve Velickovc'i sürmüştü. Hemen herkes Milos Teodosic'den çekiniyordu ancak Kristic de yabana atılacak türden değildi. Maç asıl olarak aynı ekolden gelen Sırp antrenörler Bogdan Tanjevic ve Dusan Ikovic arasında gerekleşecekti. Kristic ve Ömer Aşık hakemin düdüğünün çalmasını bekliyorlardı. Nihayet beklenen oldu ve düdük sonsuzluğa üflenen sûr misali Türkiye'ye -yense de yenilse de- kader anlarından birisini yaşatacak maçı başlattı.

Delik (Roman)Wo Geschichten leben. Entdecke jetzt