Bayan Catherine

26 2 0
                                    

Babamın o sinir bozucu dürtmelerinden biri ile uyanmak zorunda kaldım. Sonu gelmeyen bir çile gibi her sabah bu el tarafından dürtülmek hem çaresiz hem de bıkkın hissettiriyordu. Asık bir suratla lavaboya doğru ilerlemiş, babamın yönergelerini kulak ardı etmiştim bile. Beni her sabah uyandıran bu rutin sinir bozma seremonisi kadar kötü hiçbir şeyin olamayacağını düşünerek uyanır, hazırlanırken susmak bilmeyen bir çeneyi dinlerken yanıldığımı anlardım. Hadi acele et, on dakikadır yüzünü yıkıyorsun. Diğer pantolonunu ütüledim, onu giy. Çantanın yan tarafına şeker yapışmış ve öylece bırakmışsın, aferim... Ve sonsuz benzeri cümle. Bugün bunlardan birkaçını  duymamak için neler vermezdim. Uyku halini üzerimden çabucak atmak için soğuk suyu açtım ve yüzüme çarptım. Ürpermiş, ancak enerji ile dolmuştum sanki. Hemen üniformamı giyip aşağı indiğimde babam kahvaltıyı hazır etmiş, çantamı dolduruyordu. Ben direkt yemek masasına geçip kahvaltımı yapmaya başladım.

Eğer peşinizden lokmanızı gezdiren bir anneye sahip olamamışsanız, kaç yaşında olduğunuz önemsizdir, yemeğinizi kendiniz yersiniz. Yedi yaşına kadar babam benim bakımım için dadı tutmuştu. Annemin doğumdaki kaybını hazmedemeden ilk çocuğu ile yapayalnız kalan bu adamın başka şansı da yoktu zaten. İlk 'anne' kelimesini para karşılığında bana annelik yapan ve şu an nerede ne yaptığını bilmediğim bir kadına söylemek inanın benim dünyamın en acı gerçeğidir. Ve bu benim sadece başlangıcımdı. Annesizliğimi iliklerime kadar hissettiğim erken çocukluk dönemi sonrası evimizde başka bir sahte kadın daha görmeye dayanamadığım için uslu bir çocuk olmaya söz verip son bakıcımla vedalaşmıştım. Ve babama çok da yük olmuyordum. Sonuçta kıyafetlerimi kendim giyebiliyor, saç ve tırnaklarımın bakımını yapabiliyor hatta ayakkabı bağcıklarımı bile kendim düğümleyebiliyordum. Tek anlaşamadığımız konu yemek idi. Yemeğimi kendim yiyebiliyordum elbette ancak ne kadar yesem de babam tatmin olmuyordu. Kendi yemeğini bırakıp bana yedirmeye koyuluyordu. Ancak bu durum uzun sürmedi tabi. Babam iyi kalpli olduğu kadar zekidir de. -İsimime karar verirken iyi kalpli olmaya ara vermiş olduğundan eminim.-  Kısa zaman sonra benim için tatmin olacağı kadar -Bu konuda pazarlık yapmıştım.- yiyeceği benim tabağıma koyacağını söylemesi ile birlikte neredeyse iki senedir şu an önümde duran ve bitirmeye çalıştığım yemeği yiyordum. Miktarın belli olması yiyecekleri bitirmeme yardımcı olduğu, midemde yer yokmuş gibi hissederken sürpriz lokmalara mağruz kalmadığim için de ayrıca takdir ediyordum babamın bu fikrini. Tabağımı acele ile bitirirken babamın da neredeyse kahvaltısını bitirmek üzere olduğunu fark ettim. Tüm bu acele edişim pek bir sonuç vermemişti. Ben hazır olduğumda babam da hazırdı ki, bunu böyle planlamamıştım.

Az sonra babam yürüyerek iki sokak arkadaki okuluma bırakıp kendi okuluna gitmişti. Lise öğretmeniydi babam ve okulu benimkinden dört beş sokak daha aşağıdaydı. Pek büyük sayılamayacak bu yerde araba kullanmanızı gerektirecek kadar uzağa gitmeniz gerekmiyordu genellikle.

Sınıfa girip sıramda yerimi almıştım. Kitap defterlerimi hazır edip öğretmenimi beklerken sınıfa iki bayan beraber girdi. Hemen herkes sıralarına oturup sessiz olmaya çalışırken öğretmenim bize arkadaşı Bayan Catherine'i takdim etmiş ve bugün ders işlemeyeceğimizi, tüm gün dışarıda oyun oynayabileceğimizi söylemişti. Ben dahil tüm sınıf istisnasız sevinç çığlıkları atarken öğretmenim sınıfta kopan gürültüyü bastırmaya, konuşmasına devam etmeye çalışıyordu. Sınıf tekrarta sessizliği sağladıktan sonra bizler dışarıda oynarken bizi bir bir içeri çağırıp bir çesit oyun oynayacağımızı söyledi. Sınıf listesindeki ilk çocuk hariç hepimiz dışarı çıkmıştık. Hava güzeldi ve az sonra kız ve erkek grupları ayrılmış oyuna başlamışlardı. Bense toprak alana geçip yere oturmuş, minik bir karınca yuvasını izliyordum. Sanırım yapmayı en sevdiğim şey buydu boş zamanlarımda. Hem her yerde idiler, kolayca yanımda olabiliyorlardı, hem de büyüleyici bir ahengi vardı bu canlıların. Pek çok kez içeride ne yaptıklarını merak edip yuvalarını kazmaya çalışmıştım. Ancak artık yapmıyordum bunu, hatta hiç müdahale etmemeyi öğrenmiştim. Eh, babam bunu yaptığım günlerden birinde trajik bir karınca hikayesi ile beni ağlatmasaydı eminim benim için hala bir giz olan bu yuvayı şu an kazıyor olurdum.

Yuvanın başında ne kadar vakit geçirdiğimi bilmiyordum, az sonra öğretmenim beni çağırmış, sıranın bana geldiğini söylemişti. Biraz gergindim, oyun oynayacağımızı söylemiş olmasına rağmen -Az önce çıkan çocuğun bi hayli eğlenmiş olduğu yüzünden okunabiliyordu.- buna engel olamıyordum.

İçeri girdiğimde kocaman gülümsemesiyle Bayan Catherine beni bekliyordu. İsmimi biliyor olmasına rağmen -Listedeki ismi okumuş olmalıydı.- bana ismimi sordu yine de, Prue dedim. İsmimin çok hoş olduğunu söyledi ki ben bunu hakaret olarak almıştım. Ama öte yandan suratındaki o sevkatli gülümseme buna engel oluyordu. Ancak ismimin çok hoş olmasına imkan yoktu. Ne yapmam gerektiğini bilememiş, çeliskide kalmıştım. Birden karıncalardan söz edince afallamış, sevinmiştim. Yaşımı, ailemi -Babamdan söz ediyorum.- sormasını beklerken karıncalardan söz etmesi eh, biraz çelişkiden kurtarmıştı beni. Bayan Catherine iyi biriydi. Ve de ismimle dalga geçmeyecek kadar da büyük. Karıncaları eskiden beri sevdiğimi söylediğimde kendisi de çok sevdiğini, küçükken yaptığı yaramazlıkları anlatmaya koyuldu. Konuşmayı domine etmesi hoşuma gidiyordu, Bayan Catherine'in de konuşmayı beceremediğimi bilmesini istemiyordum. Komik duruma düşebilirdim. Karıncalara bir defasında küstüğünü sonradan annesinin gelip onları barıştırdığından söz ediyordu. Bir defasında ise yuvalarına su doldurup içerideki karıncaları dışarı çıkarmak istediğini söylediğinde korkuyla iç çekmiş, 'yoo' diye karşı çıkışmıştım bir anda. Endişemi görüp merak etmememi, zaten annesinin o daha dökemeden onu uyardıgını gülerek söylediğinde rahatlamıştım. Sonra da kabus gibi olan kısmı başladı, benden de karıncalara dair anılarımı anlatmamı istemişti. Çok fazla rezil olmamayı diledim ve sanırım bunu dilemek için fazla kötüydüm. Çünkü tamamiyle çuvallamış, Bayan Catherine'in ağzımın içine bakıp kelimeyi çıkarmama yardım etmek için beklediğine umutsuzca şahit olmuştum. Karınca, kazma, babam, sevmek gibi birkaç kelime çıkarmış, hiçbirinin devamını getirememiştim. Ve ona karınca yuvasını kazmaya çalıştığım anımı anlatacak kadar güveniyordum. Ama o an aklımdan geçenler aslında bu kadar kötü olmadığımdı. Sonuçta okula gidebiliyor, babamla rahatça sohbet edebiliyordum. Müthiş olmasada öğretmenim beni anlayabiliyordu ve sınıftaki diğer çocuklarla genellikle konuşmadığımdan bir sey söylemem gerektiğinde önceden kelimeleri birleştirip söyleyebiliyordum da. Ama şuan, hele de Bayan Catherine'in karşısında kalakalmıştım. Çok fazla zorlamadı, kelimelerimden cümleler çıkarmaya çalışıp benden söylemek istediğimin bu olduğu konusunda onay aldıktan sonra - İtiraf edeyim üç onayımdan ikisi yalandı, zaten yeterince utanmıştım.- bu faslı uzatmayıp şekillerden oluşan karmaşık bir kağıt gösterdi. Yalnızca ilk soruyu çözmemi istedi. Bu çok kolaydı ve de bilgisayar oyunlarıma benziyordu. Çok fazla düşünmeden, bir şeyi bilebilmenin de heyecanıyla -Belki paçayı kurtarırdım.- hemen doğru cevabı gösterdim. Ve sonunda onu etkileyebilmiştim. Ikinci soruya da bakıp bakamayacağımı sordu, heyecanla bekleyişimden anlayıp cevap beklemeden soruyu gösterdi. O an öğretmenimizin nasıl bir oyundan söz ettiğini düşünüyordum. Pek de eğlenceli değildi açıkçası ancak Bayan Catherine ile vakit geçirmek gerçekten güzeldi. Cevabımı sorduğunda gözlerim kağıtta olmasına rağmen soruyu okumadıgımı fark ettim. 'Bir saniye' dedim. Nasıl oldu bilmiyorum ama olmuştu ve o güç bela rica ettiğim ek zamanı buna sevinerek harcayamazdım. Ve soruyu yine çözdüm ama bu kez ek zaman ile. Tebrik etti beni tekrar. Bir buçuk saat kadar beraber zaman geçirmişiz toplamda ve bu sınıfa oranla bana ayrılan zamanın çok daha fazlasıydı. Sınıftan ayrılırken neredeyse bitap düşmüştüm, geriye kalan zamanda pek çok daha soru sormuştu ve daha seriydi sorular. Çıkmadan evvel benimle 'oynamaktan' hoşnut olduğunu söylemişti. Ben de öyle olduğumu göstermek için başımı eğdim ve "yine gel" dedim. Bunu da planlamıştım dolayısıyla zorlanmamıştım da söylerken. Tıpkı sınıftaki diğer çocuklarla olan konuşmalarımdaki gibi. Öğretmenimi kapıda ellerini birbirine kenetlemiş halde görüp gülümsedim ve az sonra dostlarımlaydım yine, ama bu kez daha mutlu..

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Dec 14, 2016 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Benim Adım PrueWhere stories live. Discover now