Esaret Bitiyor mu?

Start from the beginning
                                    

"Senin kimseye ihtiyacın yok Gökçe! Hayatta tek başına dimdik duracak kadar güçlü bir kadınsın sen"

Tıslarcasına, her bir kelimenin üzerinde uzun uzun vurgular yaparak konuştu. Gökçe kafasını iki yana sallayarak "Güçlü değilim ben. Artık güçlü olmak istemiyorum. Sırtımı birine yaslamak istiyorum artık. Çok yoruldum" dedi ağlamaklı bir sesle.

Sesinde ki çaresizlik ve tükenmişlik şok etti Emir'i. Sağlıklı bir Gökçe'nin böylesine bir itirafı asla yapmayacağını biliyordu tıpkı buna neden olan şeyin aldığı ilaçlar oluğunu bildiği gibi. Onun üzerine gitmekten vazgeçerek yanına oturdu. "Sen düşünme şimdi bunları" dedi "Bir an önce iyileş ve ayağa kalk. Seni bu şekilde görmek istemiyorum"

Gökçe'nin de söyleyecek çok şeyi vardı ama hepsini yutarak gözlerini kapadı. Emir ile sonu gelmeyecek tartışmalara girmek için doğru bir zaman değildi. Bütün sinir uçlarının hatta kafasında ki her bir saç telinin acıdığını hissediyordu. Yattığı yerde iyice yerleşerek vücudunu rahatlatmaya çalıştı. Şimdilik her şeyi boş verdi. Onun için önemli olan bir an önce iyileşmek ve hayatına devam etmekti. Yine de son sözü söylemekten kendini alamdı. Emir'in hala tepesinde dikildiğini hissedebiliyordu. Gözlerini açmadan "Hakan bunu yanına bırakmayacak, biliyorsun değil mi?" dedi.

Emir sesinde ki gülümsemeyi saklamaya gerek görmeden neşeli bir sesle "Biliyorum" dedi

***

Hakan adamlardan kurtulur kurtulmaz yeniden telefona sarıldı. Emir odaya girince telefonu acele ile kapatmak zorunda kalmıştı. Telefonu açan adamın bir şey demesine müsaade etmeden konuşmaya başladı.

"Yarın erkenden hesabımda ki blokelerin kalkmasını istiyorum. Hakkım olandan bir kuruş fazlasında gözüm yok ama benim olan benimdir" dedi

Hakan hattın diğer ucundan bile adamın yutkunduğunu duyuyordu.

"Hakan bey gerçekte de siz misiniz?" dedi adam titrek bir sesle

Hakan "Evet gerçekten de benim" dedi alay dolu bir sesle. "Çok zamanım yok dolayısıyla sizin de yok. Size yarın saat onbire kadar izin. Ya hesabıma ulaşırım ya da olacaklarla siz uğraşırsınız" dedi ve telefonu kapadı.

Hakan gözlerini kapadı ve kopacak kıyameti gözünün önünde canlandırdı. Canı son derece sıkkın olsa da engel olamadığı bir mutluluk damarlarında dolaşmaya başlamıştı bile. Şimdiye kadar hep o paraya el sürmenin kendisini mutsuz edeceğini düşünmüştü ama şu an hiç de öyle hissetmiyordu. Sahip olduğu haklardan kendi isteği ile vazgeçerken her şeye lanet etmişti ama şimdi hakkı olan her şey için savaşmak istiyordu. Bunun altında yatan neden Gökçe'nin paraya ihtiyacı olması gibi görünse de aslında o sadece tetikleyici bir bahane olmuştu. Yıllardır beynini ardına ittiği gerçekler şimdi teker teker ortaya çıkıyordu. Bu nedenleri bastırırken ne kadar zorlandıysa yüzeye çıkmaları da bir o kadar kolay olmuştu. Artık herkes için her şey yeniden başlıyordu.

***

Gökçe'nin hasta bedeni uykuya yenik düşerken neredeyse sabah olmuştu. Emir refakatçi koltuğunu yatağın kenarına çekti. O kadar yorgundu ki... Ama gözüne gram uykunun girmeyeceğini biliyordu. Kafası allak bullaktı. Güniz artık iyice kontrolden çıkmıştı. Aslında onda bunları yapacak potansiyel olduğunu biliyordu ama az da olsa kendisinden çekineceğini düşünmüştü. Yanılmıştı... Hem de en acı şekilde. Gökçe her nefes aldığında ciğerlerinden gelen hırıltılı ses nefes almasını engelliyordu. Ortalığı yangın yerine çevirmesine engel olan şey ise Gökçe'nin yanından ayrılmak istemiyor oluşuydu. Tabi bir de Güniz'in korku dolu saatlerini uzatmak istemesi. Bu yaptıklarını sakin bir şekilde karşılamayacağını bilecek kadar tanıyordu kendisini. Emir'i şaşırtan da bu gerçekti zaten. Hem kendisinden korkuyordu hem de bu kadar ileriye gitmekten çekinmiyordu. Gökçe den gelen öksürük sesleriyle yerinde doğruldu. O kadar çok öksürüyordu ki onun bir an için nefes alamadığını düşündü. Doğrulmasına yardımcı olarak yan tarafta duran su şişesine uzandı. Pipeti ateşten yanan ve çatlayıp kuruyan dudaklarına uzatarak "Azıcık su iç" dedi. Gökçe kapalı gözlerle yerine getirdi Emir'in dediklerini. İçtiği iki yudum suyun ardından yeniden yatağa bıraktı halsiz bedenini. Emir titreyen ellerle geriye itti Gökçe'nin nemden alnına yapışan saçlarını. Yıllar sonra ona bu kadar yakın olmak son derece baş döndürücüydü Emir için. Onun hiç değişmeyen kokusu ise ciğerleri için mest edici derecede güzeldi.

"Ah be güzelim!" dedi sesi titreyerek

Kapının kısa bir çalınmanın ardından açılmasıyla yataktan uzaklaştı. Titremesini engelleyemediği ellerini saçlarının arasından geçirerek kontrol altına almaya çalıştı. İçeriye giren hemşire kısa bir süre Emir'e baktıktan sonra elinde ki iğneyi Gökçe'nin serumuna zerk etti.

"Bu ilaç hem ateşini kontrol edecek hem de rahat bir şekilde uyumasına neden olacak"

Emir kafasını sallayarak yanıtladı hemşireyi. Tek kelime konuşacak takati yoktu. Hemşire "Sizde yorgun görünüyorsunuz. Gökçe hanım sabaha kadar uyanmaz. Oturduğunuz koltuğu açıp dinlenebilirsiniz"

Kadının dediklerini zaten Emir de biliyordu ama Gökçe'yi sorgusuz sualsiz izleyebileceği dakikaları uyku ile boşa harcamak niyetinde değildi. Kadına cevap verme gereği duymadan yerine oturdu. Kadın da gereksiz varlığının farkına varmış olacak ki tek kelime daha etmeden odadan çıktı.

***

Emir ve Gökçe cephesinde bunlar olurken onlara çok da uzak olmayan başka bir yerde kıyametler kopuyordu. Yaşlı adam yıllardır sesi soluğu çıkmayan oğlundan haber almanın mutluluğunu sönük bir heyecanla yaşarken karısı üst perdeden bağırıyordu.

"Buna izin vermeyeceğim Mustafa! Duyuyor musun beni. Senin hergele oğlun günün gün ederken benim oğlum gece demeden gündüz demeden çalıştı. Şimdi onun emeklerini o zibidinin yemesine izin vermeyeceğim"

Yaşlı adam gözlerini yumarak karısının susmasını bekledi. Kadının söylediklerinde haklılık payı olsa da tamamen doğrulardan da oluşmuyordu.

"O para Hakan'ın" dedi "İstediği gibi harcamakta da özgür. Bu onun yasal hakkı"

Kadın adamın dedikleri ile iyice çileden çıktı. "Ne demek yasal hakkı. Yok öyle bir hak. Bana bak Mustafa eğer tek kuruş alırsa o herif..."

Yaşlı adam kendinden beklenmeyecek bir çeviklikle ayağa kalktı. "Sözlerine dikkat et" dedi tıslarcasına. "Senin oğlumun gece gündüz çalıştı dediğin şirket Hakan'a ait. Bunu o küçücük beynine sok. Ne senin ne de benim o şirket üzerinde hiçbir hakkımız yok"

Kadın kafasını iki yana sallayarak "Kabul etmiyorum bunu" dedi "Asla kabul etmiyorum"

O hışımla odadan çıkarken adam yeniden oturdu. Kadın ister kabul ederdi ister etmezdi. Bu onun sorunuydu ama gerçekler gün gibi ortadaydı. Şirket annesinden Hakan'a kalmıştı. Hakan'ın şimdiye kadar bu hakkını kullanmamış olması bundan sonra da kullanmayacağı anlamına gelmiyordu. Bir şeyler olmuştu ve yıllardır sır olan oğlu kendileri ile yeniden iletişime geçmişti. Yaşlı adam dolu gözlerle kalbini tuttu. Çok zamanı olmadığını biliyordu ve onu kendilerini aramasına neden olan sebeplere şükretti sessizce.


Sensiz Geçen YıllarWhere stories live. Discover now