Ⅱ-19/ KAYBEDİLEN SAVAŞ

Start from the beginning
                                    

Evet, en büyük sorunum buydu. Beynimi durduramıyordum. Hatta, nereden nereye geldiğimi düşünürsem o bile saçma olurdu. Kendimden geçercesine düşünmeye bir son vermeliydim. Etrafımdaki insanlara baktığımda bunun hoş bir şey olmadığını görebiliyordum ama ah, söz dinlemiyordu ki beynim!

"Özür dilerim" dedim hızlıca. Elini yüzünde aşağı yukarı hareket ettirdi. Sanırım, kendisini sakin tutmaya çalışıyordu. "Benimle paylaşmamaya devam edersen, psikoloğa götüreceğim seni. Günden güne kötü oluyorsun sen farkında olmasan da."

Haşim'in söyledikleri beni duraklatmıştı. Öyle mi gözüküyordum gerçekten? Farkında bile değildim oysa. Tamam, moralimin bozuk olduğunu ve çok düşündüğümü biliyordum ama günden güne kötüye gitmek... "Bunun sebebi, günden güne hayatımdaki yalanların ortaya çıkması olmasın?"

Haşim, bir müddet cevap vermeden bana baktı. Sonra, zaten yaklaştığımız arabanın etrafında dolanarak, şoför tarafına geçti. Bana da "Arabaya bin" demeyi ihmal etmemişti. Susup kalmasından dolayı sinirlenerek, kapıyı sertçe açıp, bindim arabaya. O, daha sakin binerken, kapıyı çarptım hırsla. Kısa bir an göz göze geldik. Ben öfkeyle bakarken, onun bakışları karanlıktı sadece. Yine hiçbir şey demeden önüne döndü ve anahtarı çevirerek arabayı çalıştırdı.

Arabadaki gergin ortam, beni yine düşünmeye meyletirken, Haşim'in konuşmasıyla dikkatimi ona vermek zorunda kaldım. "Her gün yeni şeyler öğreniyor olabilirsin... Ama sustukça içinde birikecek. Duygularını paylaş benimle. Beni kendine yakın görmeyebilirsin, buna hiçbir şey diyemem ama susma işte. Senin için ne kadar endişelendiğimi görmüyor musun?" Üzgün ses tonu, içimdeki şiddete meyilli tarafın sönmesine neden olmuştu. Hele, beni kendine yakın görmüyor olabilirsin deyişi...

"Beni yanlış anlama. Ben, her zaman derdimi anlatmayan biri oldum. Gerçi şuan, önceki dert dediğim şeyleri dertten saymıyorum ama... Yine de anlatmazdım işte. Kendim de işin içinden çıkamıyorum ama anlatamıyorum da bir türlü iç dünyamı."

"Anlamlı cümleler kurmanı beklemiyorum. Konuşsan yeter." Çok kısa bir an gözünü yoldan ayırıp, bana bakmıştı. Gözlerinde, beklenti dolu bir ifade vardı. Önüme dönüp, direk karşıya baktım. Çok yoğun olmasa da yavaş ilerleyen bir trafik vardı. Konuşabilirim dedim kendi kendime. Sorun, bu değildi zaten. Derdim, nereden başlayacağımı bilmememdi. Derdim, duygularımı anlatmaya yarayacak kelimeleri bulamamamdı. Ağzımı açtım bir kaç kelime çıkar kendiliğinden belki diye ama olmadı. Ağzımdan aldığım hava boğazımdan geçip giderken sımsıkı kapattım dudaklarımı. Yine bir ağlama isteği gelmişti ama bu sefer sebebini bile bilmiyordum. Konuşsam, ağlamamak için kendimi tutamazdım sanırım.

"Ağlamak seni rahatlatacaksa, ağla ama aynı zamanda konuş benimle." Haşim, yine anlamıştı ne halde olduğumu. Ağlamama çabalarım da bu davranışıyla boşa çıkınca "Boşlukta gibiyim" diyerek söze başladım. Bir damla gözyaşı yanağımda çoktan bir yol çizmişti.

"Bu zamana kadar benm bildiğim şeyler artık benim değil. Onlardan zorla koparılmışım gibi hissediyorum. Bu tarz bir boşluğu en son, dört yıl önce müslüman olduğumda yaşamıştım. O zaman da bütün zevk ve eğlencelerimden vazgeçmek zorunda kalmıştım. Aynı zamanda ailemin sevgisinden de mahrum kalmıştım ama o zamanlar doğru olana yönelme hırsıyla doluydum. Yeri geldiğinde, moralim çok bozuluyordu, çok üzülüyordum ama hiçbiri böyle değildi."

Konuşurken, Haşim'in yüzüne bakamıyordum nedense. Bu yüzden yanımızdan geçip giden arabaları seyrediyordum boş bakışlarla. Gördüğüm şeyler arabalar değildi. Yaşadıklarımdı.

"Çünkü o zamanlar, doğrular için zevklerinden vazgeçiyordun. Şimdi ise yalanlar yüzünden kopmak zorundasın çoğu şeyden." Haşim, kurmak isteyip kuramadığım o cümleyi kurduğunda, acı dolu bir kabullenişle "Evet" dedim. Bakışlarımı da kucağımdaki ellerime kaydırmıştım. "Hayatıma uzanan eller yüzünden yirmi altı yıl boyunca yalan bir hayat yaşadım."

MAVİ UMUTLAR(İslami Yaşantılar Serisi/2) *TAMAMLANDI*Where stories live. Discover now