Ⅱ-4/NEFSLE MÜCADELE

17.2K 1.1K 266
                                    


★★★

Ey kalbim! Yanacağını bile bile ateşe atlamak istersin. Düşünmez misin, şimdi hasretini çektiğin o kollar, gün gelecek hiç acımayıp seni gerçek ateşe atacak? Nasıl dayanacaksın?

..........

Ruhum, bir kuştan farksızdı bundan iki hafta önce. Çırpındıkça, kanatlarını hareket ettirdikçe yükseliyordu. Yön kavramı yoktu. Duygu yoktu, hisler, bir kutuya hapsedilip, küflü raflara kaldırılmıştı. Sadece çırpınmak ve yükselmek vardı. Amaç yoktu, hedef yoktu. Sadece uçmak... Belki biraz daha yükseklere, belki daha ilerilere...

Öyle ya da böyle uçmuştum işte. Hislerden silinip, sonsuzluklara uçmuştum kendimce. Gözlerimi kapatarak, sağından solundan geçtiğim şeyleri görmezlikten gelmiştim. Önüm yoktu, arkam karanlıktı. Ben sadece uçarken, her şey zevkin emrine amadeydi. Hisler silinirken, zevk bürümüştü etrafımı. O uçurmuştu beni. O yükseltmişti beni.

Ve şimdi zevk gittiğinde yere çakılmıştım.

Bu öyle bir çakılmaydı ki acı kavramını ruhumun artık olmayan kanatlarında hissetmiştim. Düştüğümde benden ayrılan kanatlarım, son anda da bana zararını vermişti. Kan akmamıştı, çünkü ruhumu sarıp uçmama neden olan zevk; para, eğlence, içki ve arzulardan oluşuyordu. Bunlarda kan yoktu. Parçalanmak vardı bunlarda. Yere düşüp kırılan bir vazo gibi paramparça ama bir o kadar da hissiz, duygusuz.

Ruhum, her tarafıma dağılan parçaları toplamakla uğraşmamıştı. Korkmuştu belki. Toplarsa, tekrar birleşme imkanları vardı. Vazonun kırılan parçalarını bir araya getirmek gibi olabilirdi. Görüntü bozuk ve sağlamlığı şüpheli... Ama illaki bir ömrü olurdu ve buna ruhumun tahammülü yoktu. Özgürlüğü istiyordu o. Şimdi sahip olmuşken, boşa harcayacağı bir vakti yoktu artık.

Vaktim yoktu. Ömrüm geçiyordu, öğrenilecek, uyulacak çok şey vardı. Giden zamanım için yapacak hiçbir şeyim yokken elimde olan şu anı değerlendirmeliydim.

Ruhum da benimle aynı fikirdeydi.

"Ah, sen hala yatmadın mı? Sana tam olarak iyileşmediğini söylemiştim." Annemin serzenişleri kulağıma çarpıp geri gidiyordu. Halimin çok dikkat çektiğinin farkındaydım ama buna da bir çare bulmuştum. Daha doğrusu psikiyatrisim beni kurtarmıştı. "Basit bir olay yaşamadı. Bazı şeyler ona yaşadıklarını hatırlatıyor ve bundan rahatsız oluyordur. Zamanla düzelecek her şey." demişti. Ben de onaylamıştım onu. O günü doğru düzgün düşünmüyordum bile. Düşünecek olsam da aklıma sadece Haşim geliyordu. O geceki haliyle, hastanedeki halini kıyaslamadan edemiyordum. Söyledikleri, zihnimin duvarlarına çarpıp yankılanıyordu. "Seni ben kurtardım." dediğini hatırlamak kalbimi titretiyor, kalbim ve mantığım inanmamak için direniyordu. "Dicle" diye seslenişi, kişiliğimi bana sorgulattırıyor ve 'acaba' dedirtiyordu kendi kendime. Acaba o kimdi? Eğer bensem Ada kimdi?

"Her şey düzelecek canım. O anı düşünmemeye çalış." Annem yanıma gelip, yatağıma oturdu. Bir eliyle saçlarımı okşarken beni bu şekilde en son ne zaman sevdiğini hatırlamaya çalıştım. Şevkat kokan halleri, çok silinikti geçmiş zamanımda. Şimdi karşılaşmak geç kalınmışlık barındırsa da içinde, şanslı diyebilirdim yine de kendim için. Kötü şeyler yaşamıştım ve karşılığında iki güzel şey vardı. Müslümanlık ve annemin şevkati.

Gerçi bu şevkati yakın zamanlarda kaybedeceğim kesindi. Belki de bu son güzel zamanlarımdı. Belki bir kaç gün veya hafta sonra bu şevkat kokan halleri özleyecektim...

Bu düşünceyle anneme biraz daha yaklaşıp bir kolumu beline doladım. O iki koluyla sarılarak karşılık verdi. "Geçecek bebeğim, hepsi geçecek."

MAVİ UMUTLAR(İslami Yaşantılar Serisi/2) *TAMAMLANDI*Where stories live. Discover now