Ⅱ-17/ACI GERÇEKLER

10.4K 950 179
                                    


⭐⭐⭐

Dedem öldüğünde, sekiz dokuz yaşlarındaydım. Bu yaşlardaki çocuklardan bir çoğu ölümün ne olduğunu biliyor olabilirdi ama ben öyle bir ortamda yetişmemiştim. Ölüm, sanki yasaklı bir kelimeydi ve kimse bana bir şey anlatmamıştı. Dedemin söyledikleri ise hep güzel şeylerdi. Dinden bahsederdi ama çoğu güzel şeylerdi. İyi şeyler yaptığımda alacağım mükafatlardı. Ölümden bahsederdi ama bu hep güzel şeylere kavuşmak için gereken bir durum gibiydi benim için. Öyle anlatmışlardı. Bu yüzden acı çekeceğimi bilmiyordum, bunu söyleyemeden ayrılmıştı dedem yanımdan.

O gittiğinde, hissettiğim yalnızlığı hayal meyal hatırlıyordum ama bu çok uzun sürmemişti. Ailem, dedem hiç yokmuş gibi davranmaya başlamıştı. Beni de bu şekilde yetiştirmeye devam etmişlerdi. Zengin olmanın dezavantajıydı belki de bu. Parayla her şeyin yok olacağını düşünmüşlerdi. Eh, o yaştaki bir çocuğu da bu parayla kandırmak çok güç bir iş olmamıştı. Dedemi ne kadar seviyor olsam da unutturmak için yaptıkları şey çok daha cazibeli olmuştu. Bunu düşünmek bile şuan bana utanç verici geliyor olsa da o zamanlar durum öyleydi.

Kaybetmenin acısını o zamanlarda öğrenememiştim bunlardan dolayı. Rüzgar'la yaşadıklarımız dışında da bunu öğretecek bir şey çıkmadı karşıma. Her sevdiğim, her istediğim yanımda oldu. Elimi uzattığımda istediğim şeye uzanıyordum. Bu yüzden insanlar bana duygusuz diyorlardı. Çünkü, ben böyle yetiştirilmiştim. Ailem, sevgilerini bile parayla gösteriyorlardı. Yaşım büyüdükçe bunu anlamış olsam da tersi için çabalamayı gerek görmemiştim. Paramın olduğu kadar mutluydum ki bu fazla bir mutluluğa denk geliyordu.

Peki, parayla olan bir mutluluk ne kadar gerçek olabilirdi ki?

Gerçek mutluluğun ne olduğunu islamiyete gelmekle anlamıştım. Mutluluk parayla değildi, paranın gücü her şeye yetmiyordu. Bazen, düzenli olarak kıldığım namaz beni mutlu ediyordu, bazen aileme karşı gösterdiğim direniş huzura erdiriyordu beni. Acıyı da bu yıllarda öğrenmiştim işte. Asıl sevdiklerim benden uzak olmak zorundayken anlamıştım. Para, onları bana getirebilmek için yeterli bir şey değildi. Bunun bilincine yirmi iki yaşına varmış olmak da ayrıca acı vericiydi.

Yine de tüm bu acıların ve mutluluğun bugün yaşadıklarım kadar gerçek olmadığını görmüştüm. Rüzgar'ı kaybetme ihtimalinin düşüncesi bile kalbimi yakmıştı. Sevgi ne kadar çok olur ve kalpte yer edinirse acısı da o kadar büyük oluyordu. Mutluluğu da o kadar büyük oluyordu işte. Hemşirenin söylediği iki kelimenin kalbime verdiği ferahlık ve rahatlık çektiğim acının mükafatı olmuştu.

"Hastamız uyandı."

Başkası için söylense bu kadar anlamı olmazdı ama benim için, şuan çevremde olan herkes için anlamı çoktu. Az önceki tartışma bile unutulmuştu. Ben ve Haşim dışında herkes, Rüzgar'ın odasının önündeydi. Rüzgar'ın babası Görkem Amca, doktor ile konuşuyordu. Karısı Mia, gözlerinde mutluluk yaşlarıyla dinliyordu konuşulanları. Tam orada olmak için ne kadar can atsam da Haşim, koluyla engelliyordu gitmemi. Koyduğu engele içimdeki bir taraf minnettarken, Rüzgar'ı seven tarafım Haşim'e itiraz etmemi söylüyordu.

"Orada olmak istiyorum." Evet, maalesef seven tarafımı dinlemiştim. Haşim'in kolundan kurtulmak için çırpındığımda, diğer koluyla da bedenimi tutarak hareketimi kısıtladı. "Buradan da söylenenleri duyabiliyoruz." dedi. Sanki önemli olan doktorun söyledikleriydi. Ben, camlı odanın camından Rüzgar'a bakmak istiyordum. Tabi, buna Mia kesinlikle izin vermezdi, o ayrı bir konuydu.

"Senin yakınına geldiğimden beri ağlıyorsun. Çok sulugöz bir kardeşsin." Mutluluk gözyaşlarıma laf atan Haşim'e kaşlarımı çatarak baktım. Tam arkamda olduğu için biraz zorlanmıştım ona bakarken. "Yanlış zamanda karşıma çıkmış olman benim suçum değil! Daha erken gelseydin!" Ah, bu çok çocukça bir itiraz olmuştu ama hiç yoktan "gelmeseydin o zaman" demekten iyiydi.

MAVİ UMUTLAR(İslami Yaşantılar Serisi/2) *TAMAMLANDI*Where stories live. Discover now