"Yalnız değiller Emir bey. Can ve Hakan bey var yanlarında" sesi neredeyse fısıltı halindeydi ama Emir tabi ki bunu duymuştu. Burun kemerini sıkarak sakinleşmeye çalışırken "Beyliklerine sıçayım onların" dedi. Sakinleşmeye çalışarak "Yeter bu kadar dışarıda kaldıkları. Hemen eve dönün" dedi ve Arif'in konuşmasına izin vermeden telefonu kapadı. İçeri girip yerine oturduğu an saçlarını savurarak gelen Güniz ile göz göze geldi. İçinde bulunduğu ruh halini ona yansıtmamak adına gülümseyerek ayağa kalktı. Güniz'in şahin bakışları Emir de ki değişikliğin farkındaydı. Emir'in gülümsemesi hiçbir zaman gözlerine ulaşmaz sadece dudaklarında asılı kalırdı. Şimdi ise sadece dudakları yukarı kıvrılmıştı. Derin bir nefes alarak sakinleşti. Emir'e ne olduğunu sormayacak ve bu güzel gece ve hafta sonunu mahvetmeyecekti. Aynı Emir gibi sadece dudaklarında asılı bir gülümseme ile baktı karşısında ki adama.

"Beni nereye götüreceksin?" dedi sesini bir bebek gibi incelterek.

Emir yüzünü buruşturmamak için insanüstü bir çaba sarf etti. Anlık verdiği kararların başına iş açtığının farkındaydı. Sırf Gökçe'ye inat olsun diye evden uzaklaşmak istemişti ama şimdi koca hafta sonu Güniz ile ne halt edeceğini bilmiyordu.

"Sen nereye gitmek istersin?" onun fikrini almaktan ziyade zaman kazanmaya çalışıyordu. Nereye gideceklerine dair en ufak bir fikri bile yoktu. Güniz de bunu fark ederek gözlerini kıstı. Yumruklarını sıkarak tepki vermemeye çalıştı ama kendin daha ne kadar tutabileceğini bilmiyordu.

"Senin yanında olduğun sürece nereye gittiğimizin pek bir önemi yok" diyerek politik bir cevap verdi.

Emir böyle bir yanıt alacağını farkındaydı ve bunu hafif bir gülümseme ile karşıladı.

"Tamam o zaman Büyükada'ya gitmeye ne dersin? Bu mevsimde harika olur"

Güniz gözlerini devirmemek için kendini zor tutuyordu. Yeryüzünde gidebilecekleri onca yer dururken iki yaşlı gibi Büyükada'ya gideceklerine inanamıyordu.

"Dediğim gibi fark etmez"

Emir ayağa kalkarak Güniz den izin istedi. "Sen kahveleri söylerken ben de yarın ki ayarlamaları yapayım" dedi.

Yeniden terasa çıkarken bir yandan da Arif'i arıyordu. Bu sefer telefon ilk çalışta açıldı. "Neredesiniz?" diye sorarken arkadan gelen ses ile hala orada olduklarını anladı. "Arif ben sana ne dedim?" Nerede olduğuna kendisini kimin duyacağına aldırmadan bağırdı.

Arif yutkunarak adama ne diyeceğini düşündü. Emir bey ilk aradığından beri Gökçe'yi gitmek için ikna etmeye çalışıyordu Gökçe katır gibi inat ediyordu. Onu ikna edemeyeceğini anlayınca bu sefer Suzan'a yalvarmaya başladı ama genç kadın ondan da inatçıydı. Emir beyin "Telefonu Gökçe'ye ver" diye haykırmasıyla düşüncelerden sıyrılarak sahneye döndü. Gökçe'nin sahnede çığlık çığlığa şarkı söylediğini bu adama nasıl açıklayabilirdi ki. Adam önce Gökçe'yi sonra da kendisini öldürürdü kesin.

"Gökçe şuan müsait değil" dedi neredeyse kekeleyerek

Emir gittikçe daha da sinirleniyor ve kontrolünü kaybediyordu. "Ne demek lan müsait değil. Hemen telefonu Gökçe'ye ver" Emir artık konuşmuyor neredeyse tıslıyordu.

"Emir bey ben gerçekten üzgünüm. Eve dönemiz gerektiğini ona söyledim ama arkadaşları izin vermedi"

Arif az da olsa suçu Gökçe'nin üzerinden çekmek istedi. O iki kocaman adamın Emir den korkmayacağını düşünerek sorumluluğu onların üzerine attı hiç düşünmeden.

Emir bulunduğu yeri adımlıyordu sabırsızlıkla. O iki itin başına dert açacağının pekâlâ farkındaydı ama öyle pusup oturacak da değildi. "Ben seni arayacağım" dedikten sonra telefonu kapadı. Yeniden arama tuşuna bastığında "Bakalım ne haltlar karıştırıyorsun Gökçe hanım" dedi

Sensiz Geçen YıllarWhere stories live. Discover now