Jake sinir bozucu bir şekilde güldü. "Gerçi... O senin cici babandı değil mi? Yoksa biricik kızına güzel güzel çantalar almıyor mu?"

"YA!!" Araba sürdüğünü umursamadan omzuna güçlü bir yumruk geçirdim. "SEN KENDİNİ KOMİK FALAN MI SANIYORSUN SERSERİ?! DÖN ÖNÜNE ADAM GİBİ SÜR ARABANI!!"

Bloody Marry olduğunun ortaya çıktığı gece suratının ortasına yediği yumruk onu bir güzel akıllandırmış olacak ki kendisinin pis olduğunu düşündüğü fakat hiç de pis olmayan bakışlarla şöyle bir bana baktı. Bir yandan da direksiyondan çektiği tek eliyle adeta kırdığım omzuna masaj yapıyordu.

"Elinin Jungkook'tan bile daha sert olduğunu söyleyen oldu mu? Gerçi..." Kıkırtıya benzer bir ses çıkardı. "O gece benimki de hafif değildi ya neyse. Suratına güzel bir yumruk geçirdiğimi söylemeden edemeyeceğim."

Bu piç... neyden bahsediyordu tanrı aşkına?

"Bir dakika, bir dakika." Tek elimi keskin bir hareketle havaya kaldırdım. "Sen ne yumruğundan ne gecesinden bahsediyorsun çok pardon?? Siz maknaeyle kavga ettiniz de benim neden haberim yok??"

"Biliyorsun sanıyordum," Kaşlarını imalı imalı kaldırdı. Ela gözlerinden bariz bir kin akıyordu. "Sonuçta onu peşime sen taktığına göre..."

Pekala, Jake Williams denen bu herif kesinlikle kafayı yemişti. Arabasının içinde geçirdiğim ve hala geçirmekte olduğum yaklaşık 10 dakika boyunca hep anlamayamayacağım kadar karmaşık şeylerden bahsedip durmuştu ve bu tutumuna da hala devam ediyordu.

Jungkook diyordu, gece diyordu, peşime taktın diyordu ancak ben hiçbir halt anlamıyordum.

Hayır, sorun bende miydi? Başta ne olduğunu dahi bilmediğim ve Jungkook'la paylaştığını söylediği pis bir sırrı sayesinde arabaya kapak atıyor; şimdi ise yine aynı şahıs olan Jungkook'u ajan gibi peşine takmakla suçlanıyordum. Çevremdeki insanların psikolojisini kötü etkiliyor olabilir miydim??

Oturduğum yolcu koltuğunda çatık kaşlarım eşliğinde iyice Jake'e döndüm. "Sen şunu baştan anlatsana. Hangi gece maknaeyle kavga ettin sen?"

"Sanki bilmiyorsun da..." Bakışlarını öfkeyle yola sabitleyen Jake egosunu bir güzel okşamak istemiş olacak ki bülbül gibi şakımaya başladı. "Dün gece saat 2 sularında bardan çıkıp evime gidiyordum Young ve yanımda benden birkaç yaş küçük bir kız arkadaşım vardı. Aniden biri önümü kesti. Bil bakalım kim! Tabii ki Jeon Jungkook. Seninle ilgili saçma sapan şeyler söyledi, atıp tuttu. Sonra kız arkadaşımı korkup kaçırdı ve..." Yan gözle -sanırım ela gözlerinde hafif bir endişe parıltısı vardı. Tepkimi ölçmeye çalışıyor gibiydi- kısa bir bakış atıp tekrar yola döndü. "Sonra hemen sana yetiştirdiği şeyden iyice emin oldu. Hem ben biliyorum, o beni daha önce de takip etmişti. Birkaç kez evimin sokağına girerken biri tarafından izlendiğimi hissetmiştim, demek ki Jungkook'muş! Demek ona daha önce de beni takip etmesini söylemişsin! Tüm bunlar sevgililer gününde yaptığım hata için mi, Young? Cidden bu kadar-"

Jake konuşmaya devam etti. Bir yandan arabayı sürüyor, diğer yandan konuşuyordu. Fakat ben söylediklerini işitmeyi keseli baya zaman geçmişti. Çünkü beynim adeta ışık hızında olaylar arasında bağlantılar kurarak nöronlarımı -beyin hücrelerimi- allak bullak ediyordu. Benim ise bu sırada kesinlikle Jake'i dinleme gibi bir lüksüm olamazdı.

Dün Jungkook'u gecenin köründe dışarıdan gelirken yakaladığım gerçeği beynimde şimşek misali çaktı. Tabi ya! Jake gerçekten doğruları söylüyordu. Jungkook onun bir açığını yakalamak için gecelerce peşine düşmüş, sabaha doğru ise benim ruhumun bile duymayacağı bir şekilde yurda geçerek sıcacık yatağına sıvışmıştı. Tabii dün gece -Bang Si Hyuk sağ olsun- hariç.

CRAFTY |Jungkook| ✓Where stories live. Discover now