Bölüm 4 Part 2: "DÜŞ KAPANI"

En başından başla
                                    

Kaşlarımı kaldırdım. "Evleneceğimi nereden çıkardın ki? Tercih meselesi. Karşındaki kişinin sana karşı duyguları yoksa sadece seni yatmak için kullanmıştır ve kullanılan birisi olmak istemiyorum. Duygusal birisi değilim."

Bir an bana döndü ve acırmış gibi baktı. "Sana garanti edebilirim kimse senin duygularını umursamıyor, ne hissettiğini umursamıyor, kalbinin kırılıp kırılmamasının kimse için bir önemi yok." Bana bu sözleri Yağız da söylemişti. Yıllar sonra farklı bedenlerde aynı kişiyi görebiliyordum. O da herkes gibiydi. "Eğer o özel kişinin senin için duygu besleyeceğini sanıyorsan yanılıyorsun. Sadece uzun bacaklarının beline dolanmasını isteyecek ve seninle işi bittiğinde seni umursamayacak."

"Sen böyle mi yapıyorsun?" diye sordum dudaklarımı birbirine bastırırken.

Kısa bir an bana tuhaf tuhaf baktı ve tüfekle ilgilenmeye döndü. "Evet."

Sinirli ifademi takınsam da ilerlediğinde onu takip etmeye başladım, arazinin ortalarına kadar yürüdü ve duraksayıp onu izlemeye başladım. Cidden tüm bunlardan ne tür bir zevk alıyordu? Bir kütüğün üzerine altı tane bira şişesini eşit mesafede koyduktan sonra bana doğru ilerledi ve tam yanımda durdu ve tüfeği ustaca bir tutuşla hizalarken hedefini belirledi ve nişan aldıktan sonra hedefini hiç şaşırmadan vurdu.

Gerçekten iyiydi. Kaşlarımı kaldırarak ona baktığımda bana dönüp havalı bir şekilde baktı, anladım yetenekliydi ve bunu inkar edecek değildim.

"Baya iyiydin." Bira şişesini tuzla buz etmişti adeta. "Bunu nereden öğrendin?" diye sordum kaşlarımı çatarak. Babasının öğrettiğini sanmıyordum ve büyükbabası da bildiğim kadarıyla silah kullanmayı tercih eden birisiydi. Tüfek biraz daha yetenek işiydi.

"Askerlik," dedi beni daha da şaşırtarak. "Nişancıydım. Her türlü silahı kullanabilirim."

"Kaç yaşındasın?" diye sordum.

"İki bin üç yüz elli dokuz," dedi ters ters bakarken, ardından tüfeği bana fırlattı. Havada yakalayıp suratımı dağıtmasından son anda kaçınmıştım. Bir tüfek nasıl tutulurdu ki? Gözlerimi üzerine diktim, tecrübem sıfırdı ve hiç yardımcı olmuyordu. "Yıl olarak yirmi üç yaşımdayım ama yılın sonlarına doğru doğduğum için henüz ay olarak girmedim. Askerlik kağıdı bana çok erken geldi ben de ertelemedim ama ilk atışlarım askerlikte değildi."

Bana ilerledi ve arkama geçerken ellerini ellerimin üzerine koyup tüfeği nasıl tutacağımı gösterdi, başımı çevirip ona bakmaya başladım, kesinlikle zor durumlara düşse başının çaresine nasıl bakacağını iyi biliyordu. Kokusu yine yakınımdaydı ve çok güzel bir koku olsa da beni tuhaf hislerle dolduruyordu. Ve şaşırılacak derecede bu havaya rağmen gövdesi çok sıcaktı.

"Ayça," dedi otoriter bir sesle ve bakışlarımı yüzünden çekip tüfeğe sabitledim. "Hedefini seçtin mi? Yeni başladığın için en kolayını senin için seçtim, sondaki şişeyi tam ortasından vurabilirsin." Ve kollarımı hareket ettirip nişan almamı sağladı. "Yapabilirsin ama unutma, korkarsan ve hedefini şaşırırsan tüfek o güzel yüzünü dağıtabilir ve bunu ikimiz de istemeyiz." Ellerini tüfekten çekerken sabit kalmaya devam ettim. Bunun beni daha iyi mi hissettirmesi gerekiyordu cidden? Teselli konusunda berbattı.

"Şimdi ne yapacağım?" dedim sabit kalmaya gayret ederken. Beni çok güzel bir şekilde hizaya sokmuştu ve bozmamalıydım.

"Tetiği çek, hiç mi silah kullanmadın?" İş adamı olduğu için babam silah bulundurmak zorundaydı, bir kez elime almışlığım vardı ama hiç kullanmamıştım.

Ne olacaksa olsun diyerek tetiği çektim ama son anda ellerim titremişti ve tüfeği serbest bırakmıştım, tüfek dişlerimi kıracak şiddette yanağıma çarparken direk tüfeği yere attım ve yüzümü tuttum. Ah çok acımıştı, yanağımı ovarken tüfeğe küfür ettim ve Doğukan soğukkanlı bir tavırla bana ilerleyip elimi çekti ve yüzümü uzun uzun inceledi.

BAŞKASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin