Bölüm 36: "OYUNBOZAN"

2.6K 90 56
                                    

Bölüm Şarkısı: Broken Iris-Colorful Mind

Sözlerinin bir önemi yok, verdiği duygu önemli. Keyifli okumalar.

-

Bazen bazı şeylere devam edebilmek için tam ortasında o şeyi bırakmak gerekiyordu.

Tükenişimi sessizliğin kanatlarına saklanmış kelimeler kutluyordu.

Savaş veriyordum, içten içe bir savaş veriyorum. Sonunu getirmem gereken her şeyi tam ortasında bırakmamak için kuvvetli bir savaş veriyordum.

Sürdürmeye takatimin kalmadığı bir oyunu oynuyordum. Ve herhangi bir şeyin üzerine oynamıyordum, kendi hayatım üzerine oynuyordum, sevdiklerim üzerine oynuyordum.

Oyun. Bana ait değildi, sadece beni içine sürüklemiş ve bende acısı geçse bile izi kalacak yaralar bırakmıştı.

Sık sık düşünürdüm, silahı kafama dayayıp oyunu yarısında terk etseydim ne olurdu? Üzerime oynanıp kazanılmış bütün kumarlara ihanet ederdim, beni yazan yazara ihanet ederdim, sonuma başkaldırırdım ve hayal kırıklığına uğratırdım. Belki de hala devam etmeme sebep olan şeyler bunlardı.

Takatim yoktu. Ne oyunu sürdürmeye ne de diken üzerinde yaşamaya. Gri gözleri yanımda istiyordum, ayrıca normal bir hayat istiyordum. Ancak ikisi bir aradayken mümkün değildi. Normale dönsem bile daima iz kalacaktı, vücudumda bıraktığı izler, zihnimde bıraktığı enkazlar, raporlarımda yazan sözde kazalar, raporlarımdan asla yaşanmamış gibi silinmiş ve üzeri rüşvetle örtülmüş silahlı yaralanmalar.

Her şey bir oyundu. Ve ben oyuna kendim atlamıştım, onu suçlamam yersiz ve gereksizdi, seçim yapmamak yaptığım en mantıklı seçim olsa da bir Mart akşamı kollarına koştuğumda başka bir seçim yapmıştım. Beni oyunun içine sürükleyecek bir seçim. Kimi suçlayabilirdim? Seçim benimdi ve yanlışı seçmiştim, sevgiyi seçen tarafımı mı suçlamalıydım yoksa tehlikeli oyunları üzerine çeken karanlık tarafımı mı?

Tarafları suçlamak yanlıştı, seçimler bir bütün olarak elimdeydi ve ben kendimi suçlayabilirdim.

Oyunun sonunu bilmiyordum. Sonunda kaybedecek miydim kazanacak mıydım bilmiyordum. Kazanırsam hayatımı tehdit eden birisi olmadan hayatım tam anlamıyla kurtulmuş olacaktı ancak kazansam bile kazanırken zihnimde kalacak olan o enkazın izlerinden asla kurtulamayacaktım, hatıralarını her gözlerimi kapatışımda anımsayacaktım.

Kaybedersem sonsuza dek gözlerimi kapatacaktım. İsmim yalnızca bir mezar taşında anılacaktı ve akıllardan silinecekti. Belki de kaybetmeliydim, hem de her şeyi kaybetmeliydim ve yenilmez bir ruha en acı kaybını yaşatmalıydım, onu dibe batırmalıydım.

Ne kazanmak ne de kaybetmek için çabalıyordum, oyunun ne başında ne de sonundaydım, ruhum pusulasını kaybetmişti ve beni belirsizliğe bırakmıştı, ne yaptığımı bilmeden hareket ettiğim günlerdi ve oyunu düşünüyordum.

Oyun neydi? Bir Rus ruleti daha mıydı? Yoksa sekiz kişilik bir poker masası mıydı? Kaç tane oyuncu vardı? Rakiplerim kimlerdi? Müttefiklerim kimlerdi? Kim hile yapıyordu? Kaç tanesi oyundan çoktan çekilmişti? Kim masanın altından silah tutuyordu? As kartlar kimdeydi? Blöf yapan kimdi? Kaybeden kimdi?

Cevaplar yoktu. Cevaplar belirsizdi. Her şey fazla belirsizdi.

Müttefiklerim olsa bile tüm bildiğim bir kumar masasında iki kişinin kazanamayacağıydı.

İçimde günlerdir olmasını beklediğim bir kötülük vardı, göğüs kafesime baskı yapan ve her dakika yayılarak büyüyen iğrenç bir sıkıntı vardı, sanki birisi sakin geçen günlerimi fırtınalara karıştıracakmış gibi pusuda bekliyordu, aynı sıkıntı günlerdir içimdeydi ve hiçbir şeyden zevk alamıyordum. Hislerime güvenirdim ve kötü bir şey olacağını biliyordum.

BAŞKASIOù les histoires vivent. Découvrez maintenant