Bölüm 18: "CAMBAZ"

4K 123 171
                                    

Bölüm şarkısı: Tokio Hotel - Run Run Run

"Başka birinin içindeyken, vücudunun tadı nasıl merak ediyorum. 

Gözlerini çek artık, iyileşecek hiçbir şey kalmadı. 

Yalnızım, fakat ne hissettiğini biliyorum."

-

Bir çocuğun kahkahası karanlık duvarların gölgelerini aydınlatan bir güneş gibidir, bir çocuğun mutluluğu dünyadaki en masum şeydir.

İçinizdeki çocuğu kaybetmeyin derdi büyüklerimiz, ancak belki de o çocuk asla var olmamıştı, kim bilebilirdi? İhanetin kuru dallarında asılıydım, çevremde hainler ve kötüler vardı, belki küçük bir kızdım ve büyümek zorunda kalmıştım.

İyi olmaya devam ederek daima çocuk kalabilirdim, acı çekerek büyüyebilirdim. Seçimler sahip olduğumuz tek şeydi, belki doğru olanı belki de yanlışı yapmıştım. Bazılarına seçim şansı verilmezdi, bazıları yanlış seçimler yapardı. Doğru seçimi yapan insanlar zaten mutluydu, bunları düşünmüyordu.

Seçimlerle aram hiçbir zaman iyi olmamıştı, yaptığım son seçimler deliceydi ancak bugün mutluydum.

Yorulmuştum. Dün gece yaşadıklarımla alakası yoktu, beni takvimde gittikçe büyüyen rakamlar yormuştu, tanıdığım onca insan yormuştu, kaçmak yormuştu. Topuklularımla bir kez daha mutfak dolabına vurdum ve tezgahtaki boş bardağı yere attım. Ağustos sıcağında bir kış gününün kasveti ve buzunu derin bir nefesle akciğerlerime dolduruyormuşum gibi hissediyordum.

İçim sıkıntıyla dolmuştu, ellerimle tezgahta telefonu yoklayıp buldum ve hızlı aramadan onu aradım, aramadaki resmi bütün ekranı kaplayınca dün gece yaptıklarımdan dolayı kendimi suçlu hissettim ve telefonu fırlatacak gibi oldum ama zaten ulaşılmıyordu.

Telefonuna ulaşamıyordum ve bu daha çok sinirimi bozuyordu, nasıl geleceği umurumda değildi. Gerçi nasıl geleceği konusunda pek bir seçim şansı yoktu, gecenin bir yarısı durumu açıkladıktan sonra o hasta haliyle gelmesini istemiştim. Bencilce bir hareketti. Ama benim için gerçekten önemli bir durumdu, her şeyden kaçabilirdim ama geçmişimden kaçamazdım, ya da benliğimden.

Geleceğine söz vermişti. O insanların karşısına dört senenin ardından hiçbir şey olmamış gibi çıkamazdım, herkesi karşıma almaya cesaretim yoktu. Yağız'la bir 8 Ağustos seremonisi daha yaşamaya cesaretim yoktu, kahrolası pembe orkidelerin bana hatırlatılmasına ihtiyacım yoktu.

Seçimler, işte önümdeydi. Fırtınalara yürümek ve güneşe yürümek bir seçimdi, ben daima fırtınaları seçmiştim.

Önünde eğildiğim yıllar bana zamanı sorgulatıyordu. Kocaman bir pasta, yeni yaşım kadar mum, saçma ve gereksiz derecede pahalı bir parti organizasyonu, gelen arkadaş görünümlü hainler, layık görüldüğüm düzeyde gelen ucuz veya pahalı hediyeler ve en az parti kadar saçma mutlu yıllar şarkıları.

Hayatımda ilk kez doğum günü kutladığım zaman on dört yaşıma basıyordum. Bir müzik, bir grup arkadaş, bir pasta olması gerekirken ailemin iş arkadaşları da katılmıştı ve zorunlu olarak onların çocukları da. Aynı sitede oturmak, aynı işte arkadaş olmak ve çocuklarının siteye yakın aynı koleje gitmesi nedeniyle ister istemez birlikte bir toplum oluyorduk.

Bu sitede herkesin geliri belirdi bir yerdendi ve bu sınır dışına çıkanları görmemiştim. Gelirler fabrika, otogaleri, şirket, pilot ve doktor olarak dağılıyordu. Bu site içerisinde oturan herkesin ailesi bunlardan biriydi, dışına çıkan kimse yoktu.

Aileler işlerinin yoğun olması nedeniyle çocuklarını başından savmaya bayılırlardı. Ya da onları parayla şımartarak. Zengin züppe çocuklar.

BAŞKASIWhere stories live. Discover now