42. BÖLÜM

1.3K 71 55
                                    

Durdu. Kamyon, korna sesi, kalbim, gözyaşlarım, hayat... Selim'in kızaran gözlerine bakarken, tam şu anda, bulunduğumuz bu noktada durdu her şey. Bir şey dışında, Selim'in gözyaşları. 

Kamyonun kocaman gövdesi, birkaç adımlık mesafemizde zorla durmuştu. Kornasından çıkan kulak tırmalayıcı sesi de onunla birlikte kesildi. Kalbimin öfkeyle çarpması da durdu. Hatta ansızın başımı çevirip göz ucuyla baktığımda, gözleri korkuyla irileşen kamyon şoförü de, elleriyle sıkı sıkıya tuttuğu direksiyonun başında aynı şaşkınlığıyla duruyordu. Ama Selim'in gözyaşları durmuyordu. Ne kamyon ne çiselemeye başlayan yağmur, umurunda bile değildi. Koyu kahveliklerin etrafının kızarmasına izin veriyordu sadece. Aynı çaresiz ifadesi taht kurmuştu yüzünde. Bana bakıyordu. Bastırdığı dudaklarının haykırmak isteği şeyler var gibiydi. Ama susuyordu. İçindeki her şey gözyaşlarıyla dışarı çıkmaya çalışıyordu. 

"Çekilsenize kardeşim yoldan, canınıza mı susadınız?!"

Kahverengi bakışlardan ayırdığım gözlerimi diğer tarafa çevirdim. Kamyon şoförü, şaşkınlığı üzerinden atmış, indirdiği camdan dışarı sarkarak bize bağırıyordu. Etrafta duyulan korna sesleri de onu destekler gibi yükselmeye başladı. Tekrar Selim'e çevirdim bakışlarımı. Başını yere eğmiş gözlerini siliyordu. Kafasını kaldırıp yüzünden arındırdığı çaresizlikle bana baktı. Gözleri daha kararlı bir ifade almıştı şimdi. Hala bağıran kamyon şoförüne ters bir bakış attı. Sonra kolumdan tuttuğu gibi beni arabanın yanına götürdü. Kapımı açıp içeri girmemi bekledi. Gözlerindeki kızarıklık duruyor, boğazındaki sert yutkunmalar belli oluyordu. Bu kez bana bakmıyordu. Koltuğa yerleşir yerleşmez kapattı kapıyı. Hemen yanımdaki yerini alıp sürmeye başladı. Duruşunu hiç bozmamış, yine aynı kararlılığıyla yola bakıyordu. 

Sessizce oturduğum koltukta yolun akıp gidişini seyrettim. Beyaz şerifler arabanın altında kayıp giderken daldı bakışlarım onlara. Zihnim bomboştu. Ne Kuzey'i ne deli hocamı ne de başka bir şeyi düşünmüyordum. Sadece beyaz şeritlerin, düz çizgi halini alışını izledim. 

Araba yavaşlayıp apartman kapısının önünde durdu. Okul çantamı sırtıma atıp sessizce indim arabadan. Hava kararmaya başlamış çiseleyen yağmur hızını bir sonraki noktaya taşımıştı. Hızlıca arabanın kapısını kapatıp apartmana koştum. Çantamdan anahtarı çıkarmaya çalışırken göz ucuyla Selim'e baktım. Ağır ağır arabadan inip yanıma gelirken anahtarı çıkarmıştım. Apartman kapısını açıp içeri girdiğimde tekrar döndüm arkamı. Kafasını yerden kaldırmadan girdi içeri. Merdivenlere yönelip sessiz sessiz tırmandı basamakları. Hemen arkasından ilerlerken ondan farksız değildim. Dairemizin önüne geldiğimizde durmadan devam etti basamakları tırmanmaya. Anahtarı kapı deliğine yerleştirirken arkaya baktım omzumun üzerinden. Selim durmamış kendi dairesine çıkmıştı. Anahtarı çevirip açtım kapıyı. Benden hemen sonra onunda kapıyı açtığını duyabiliyordum sessiz apartmanda. İçeri girdiğimde tekrar kaydı bakışlarım merdivenlere. Onu görmeyi umut ediyordum ama kapının kapanma sesinden başka bir hareketlenme olmadı.

Kapıyı çaresizce kapattım. Elimi kapı kolundan çekmeden öylece beklerken yaşadığım şeyin hayal kırıklığıyla cebelleşiyordum. Sadece arkasını dönmesini, bir bakış atmasını istemiştim. Kısacık bir bakış.

"Defne?" diye telaşlı bir ses duydum hemen arkamdan. Başımı arkaya çevirdiğimde annem başımda bitmişti. "Kızım sen iyi misin?"

Tam anlamıyla boş gözlerle anneme baktım. Benden bir cevap alamayınca açıklamaya girişti. "Okulundan aradılar. Tasarım öğretmenin akıl hastasıymış." 

Sabah olanlar doluştu aklıma. Tekrar o adamın bakışlarını hatırladığımda gözlerimi kapattım. Alnımı ovarak o görüntüyü zihnimden uzaklaştırmaya çalıştım. "Evet."

KOMŞUNUN OĞLUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin