25. BÖLÜM

3.9K 215 39
                                    

Sana hayat veren iki insandan ibarettir aile. Gözlerini açtığın andan itibaren hep yanında olan iki insan. Düştüğünde kaldıran, yaralandığında saran, heyecanını paylaşan, küçücük derdini en büyük derdi yapan iki önemli insan. Ergenliğinde ki duygu değişimlerinde bile kıyamadığın iki güzel insan. Ve en sevgili kardeş... Anne babandan sonra hayat boyu yanında olacak olan bir diğer kişi. Bazen arkadaş bazen sırdaş. Kimi zaman ise düşman görünümlü koca bir dost...

'Hayatında en çok değer verdiğin üç insanın tehlike altında olması ne kadar yakabilir canını?' diye küçük bir düşünce geçti aklımdan. Ama sözlü bir cevap bulamadım kendime. Duygularıma bıraktım bu uçsuz bucaksız soruyu. Cevap ise çok ağır oldu. Kaldıramayacağım bir ağırlık oturdu yüreğime. Canımı en uç köşelere kadar yakan bir acı baş gösterdi kalbimde. Bu tehlikeyi yok etme şansına sahip olmak küçük bir ferahlık sağlamalıydı yüreğime. Ama korku, buna izin vermiyordu. Beynim bana iki yol sunmuştu artık. Ya korkuma yenik düşecek, her şeyi mahvedecektim ya da tüm cesaretimi ortaya koyup o herifle savaşacaktım. Korku çoğu zamanlarda alışık olduğum bir durumdu. Peki ya cesaret? Ona alışmak, korkuya alışmak kadar kolay olacak mıydı?

Sessizce çıktım Kuzey'in odasından. Etrafı bulanık gören gözlerime aldırış etmeden çıkışa yöneldim. Gözlerim yanıyor, yanağım sızlıyordu. Ama hiçbir şey hissetmiyordum. Duyduğum tek şey Kuzey'in "Annenin hiç şansı olmaz." deyişiydi. Bu laf öyle büyük oturdu ki yüreğime başka acıya yer bırakmadı.

Kolumdan tuttu güçlü bir el ve karşıma geçti tanıdık gövde. Kendiliğinden akan gözyaşlarımla kaldırdım başımı. Gözlerindeki hüznü bulanık bakışlarım bile gizleyemedi. "Defne..." deyişi bir fısıltı gibi çarptı kulaklarıma. Soğuk elini sızlayan yanağıma koydu yavaşça, canımı acıtmaktan korkar gibi. Ama acıtmıştı işte. Onun yüzünden bu kadar yanıyordu canım. Onun yüzünden bu haldeydim. Her şey hem de her şey onun yüzündendi.

"Senin yüzünden." diyebildim yorgun sesimle. Bunu söylerken gözümden akan yaşa bilerek izin vermiştim. Akan onca gözyaşından en çok bu son damla haketmişti yanağımdan aşağı süzülmeyi.

Başka bir el dokundu omzuma. Ama ben alamadım gözlerimi Selim'in koyulaşmış bakışlarından. Artık sesli özürlerinin yerini bakışları almıştı. Ama bilmediği bir şey vardı ki oda artık bakışlarının bile işe yaramadığıydı.

"Defne." dedi omzumdaki elin sahibi. Başımı çevirdim yorgunca. Murat, tüm bu olanlara rağmen bütün sevecenliğiyle karşımda duruyordu. "Seni evine bırakmamı ister misin?"

Gözlerimi yumarak yanıtladım onu. Başımı bile sallamak zor geliyordu. Selim çekti elini yanağımdan. Sonra da arkasını dönüp gitti. Gidişini izledim bir müddet. Keşke attığı bu adımlar, Rampa'nın başka bir boktan köşesine gitmek için attığı adımlar değilde hayatımdan tamamıyla çıkmak için attığı adımlar olsaydı. Keşke dönüşü olmasaydı bir daha o adımların. Kendisini ve beraberinde getirdiği tüm bu berbat yaşamını da alıp, çıkıp gitseydi hayatımdan...

Belimi saran bir elle olmasını hayal ettiğim adımlardan aldım bakışlarımı. Murat başıyla kapıyı işaret etti. Ona ayak uydurup çıktım Rampa'dan. Sessizce Murat'ın yönlendirdiği arabaya bindim. Murat arabayı çalıştırırken ben gözlerimi çoktan cama sabitlemiştim. Güya dışarıyı seyrediyordum ama gördüklerim başkaydı. Baktığım bir kaldırımda annemle yürüyüş yaptığımız sıradan bir günü gördüm mesela. Az ilerideki parkta, annemin beni salıncakta sallayışı geldi gözlerimin önüne. Önünden geçtiğimiz bir AVM'de çılgınlar gibi yaptığımız alışverişler. Yine başka bir cafede anne kız dedikodunun dibine vurduğumuz saatler. Ve o cafenin çıkışında ki yoldan karşıya geçerken anneme çarpan siyah bir araba...

KOMŞUNUN OĞLUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin