Bölüm 10

208 29 7
                                    

Bölüm Şarkısı: Adele- When We Were Young

Kapı çalındığında genç adam aylak adımlarla yola düşmüştü, bir an deja vu olmuş gibi hissetti. Belki de gelen Derin'di. Öyle olmadığına adı gibi emindi de yine de olasılık dahilinde kalbini rahatlatmak istemişti.

"Merhaba Bay Jean-Pierre."

Adam gözlerini devirdi ve kapıyı kadının yüzüne çarpmamak için kendini zorladı. Gelen İstanbul'daki doktor kadındı.

"Evet?" diye cevapladı onu sert bir ses tonuyla. "Artık beni takip etmezsiniz sanmıştım."

Kadın dudaklarını büzdü ve " O halde yanılmışsınız." dedi sadece. Hala içeri davet edilmeyi bekler gibi bir hali vardı.

Adam birkaç saniye düşündü, "Ne tezmiş ama.." dedi kendi içinden.

"Aslında," diye mırıldandı adam. "Ardı arkası kesilmeyen sorularını cevaplamak için bugün pek havamda sayılmam."

Kadın adamın sert ve umursamaz gözlerine baktı ve onu son gördüğünden daha farklı bulduğuna emindi. Mavi gözleri öfke kıvılcımlarıyla aydınlanıyor ve her an büyük bir yangına dönüşebilirmiş gibi sinyaller veriyordu.

"Oysa ben tam vaktinde geldiğime eminim." dedi kadın soğukkanlılıkla.

Piyanist kapı pervazına dayadığı koluyla zaten yeterince tehditkar görünüyordu ama yine de ekledi. "Burada vakit benim isteklerim doğrultusunda uygun olur ya da olmaz."

Sert sesi serin havada fazla ürperticiydi ama kadın elindeki tüm kozları kullanmaya kararlıydı. Bir şeyi elde etmek istiyorsa birkaç küçük yemden zarar gelmezdi ne de olsa, belki de bunu blöf olarak nitelendirmek daha mantıklıydı.

"Yazık..." dedi kadın arkasını dönmeden önce. "Oysa öğrendiklerim sizi ilgilendirir diye düşünmüştüm."

Geldiği yoldan geri dönmeye başlamıştı ki adamın öfkeli sesi işitildi.

"Bekle."

Kadın yüzünü adama dönmeden önce muzipçe gülümsedi. İşte istediğini elde etmişti. Bir şey bildiği yoktu, sadece birkaç tahmin vardı elinde. Hepsi bu. Yine de attığı oltaya yakalanan adam iyiye işaretti.

"Evet?" diye mırıldandı.

Adam yavaş adımlarla yanına geldi ve onun da yüzünde aynı muzip ifade vardı. Mavi gözleri alayla kısılmış, dudakları da büyük bir mutlulukla gerilmişti.

"Bir şey demeyi unutmuşum."

Kadın hevesle baktı genç piyaniste. Sanki adamın ağzından dökülecek her kelime altın niteliğindeydi de her birini yakalaması gerekiyordu.

"İyi bir oyuncu değilsiniz, doktorluk mantıklı bir seçim olmuş."

Kadının fal taşı gibi açılan gözleri ve yüzünde donup kalan gülümsemesi piyanist arkasına dönüp eve girinceye dek devam etti. Öfkeyle yumruk haline getirdiği elleri vücudunun her iki yanından sarkıyordu. Kendi dilinde birkaç nefret sözcüğü mırıldandıktan sonra bahçe kapısından çıkıp evden ayrıldı.

Genç piyanist bir haftalık yorgunluğunu resmen bu zaferle üzerinden atmıştı. Aylak adımları canlanmış ve öfkeli suratı günler sonra mutlulukla aydınlanmıştı.

"Kolay zaferlerin tadı pek olmuyor sanardım." dedi yukarı çıkıp duşa girmeden hemen önce.

***

Derin sütlü kahve rengi yatağının üzerine oturmuş açık duran gardroba bakıyordu hala. Son bir saattir galeride ne tip bir kıyafet giyilebilir diye düşünüp durmuştu. Eline aldığı kırmızı kısa, dar bir elbiseyi denedi önce. Boy aynasında kendine baktı ve "Çok resmi." diye düşündü.

PİYANİST 2Where stories live. Discover now