Bölüm 4

224 29 4
                                    

Bölüm Şarkısı: Wiz Khalifa - See You Again

"Deniz.."

Ufuk'un odada adımlayıp durması genç kadını çileden çıkarıyordu.

"Evet?" diye mırıldandı birkaç dakika önce onun bir çuval inciri mahvetmek üzere olmasını düşünmemeye çalışarak.

"Sen," dedi adımlamayı bırakarak. "Bu adama ne kadarını anlattın?"

Kadın önlüğünü yavaşça çıkardı ve köşedeki askıya astı.

"Ölen bir hastayla ilgili araştırma yaptığımızı anlattım."

"Devam et." dedi sabırsızlıkla.

"Daha fazla bir şey anlatmadım." diye mırıldandı. "Tabi şey hariç.. Kızın onu tanıdığını ileri sürdüğü."

Ufuk koltuklardan birine geçip oturdu ve yıllardır tanıdığı bu zeki kadının nasıl bu denli büyük bir hata yapabildiğine akıl sır erdiremedi.

"Sadece bu kadar bilgiyle onun buraya gelmesini mi sağladın yani?"

Deniz de bunu ilk kez sordu kendisine. Sahi bu kadar büyük bir saçmalık uğruna onun gibi biri nasıl olur da buraya dek gelebilirdi?

"Ben.." dedi kekelememeye çalışarak. "Biraz farklı birisi."

Bu sözleri Ufuk'u hayli kırmıştı ama seslenmedi. Kadının piyanistten etkilendiğini anlayabiliyordu. Ne var ki bunu asla itiraf etmezdi.

"Şu kız.." dedi sakinliğini korumak için özen gösteriyordu. "Öldüğüne emin misin?"

Kadın biraz düşündü ve "Ailesi öldüğünü söyledi." diye cevapladı onu.

Araya giren sessizlik ikisinin de bir şeyler üstünde kafa patlattığı anlamına geliyordu ama net bir açıklama yapamadı kimse.

"Ne tür birisi henüz hiçbir bilgisi olmayan biri hakkında onu tanımıyorum der ki?"

Ufuk'un mantıklı sorusu Deniz'i serseme çevirmişti. Bu kadar büyük bir aptallığı nasıl yapabildim diye düşündü bir süre.

"Hayranlarıyla tanışan birine benzemiyor."

Deniz gözlerini adamın gözlerinden kaçırdı ve bu ihtimalin doğru olabileceğini düşündü.

"Kızın yazıları fazlasıyla açık. Hem onun öldüğünden bile emin değilsin."

Hava çoktan kararmıştı ve poliklinikteki tek tük hastanın sesi geliyordu içeri.

"Eve gitsem iyi olur,"

Deniz'in askıdaki ceketini alıp giyişini izledi ve o bir şey demeden odadan çıkıp gitti. Öfkeliydi. İlk kez gördüğü bir adamın onun aklını bu denli başından alabilmesine gerçekten öfkelenmişti. Her zaman mantıklı hareketler yapan Deniz'di. Şimdiyse işler tersine dönmüş gibi görünüyordu ne yazık ki.

Deniz eve varıp maillerini kontrol ettiğinde piyanistten gelen bir mail olduğunu gördü ve bu duruma epey şaşırmıştı. Demek genç adam gerçekten de konuyla ilgileniyordu ama neden?

Mailde onu yeniden ne zaman görebileceğini sormuştu. "İlginç, çok ilginç.." diye mırıldandı kendi kendine.

Kızın ölümü gerçek miydi acaba? Bu tip detayları hiçbir zaman sorgulamazdı. Bu sefer sorgulaması gerekiyordu malesef. Ajandasından kızın doktorunun telefonunu buldu ve tekrar aradı. Telefon birkaç çalıştan sonra açılmıştı.

"Merhaba, ben Doktor Deniz Ataoğlu."

Adam hafifçe öksürdü ve kibarca "Buyrun." diye mırıldandı.

"Size sormam gereken bir konu vardı."

Hattın diğer ucundan sert bir evet duyuldu.

"Derin'e ait herhangi bir öüm belgesi mevcut mu elinizde."

Adam fazla beklemeye gerek duymadan, "Bu konuda bir bilgim yok, hastalarımın ölüm belgelerini koleksiyon yapmıyorum." dedi.

Haklıydı.

"Bana ulaştırdığınız günlük, bundan kızın ailesinin haberi var mı?"

Adam tekrar öksürdü ve "Bunu bir sır olarak saklasanız daha iyi olur." dedi.

İşin içinde iş var tabiri tam olarak bu olayı anlatıyordu. Ne taraftan tutsa altından bambaşka yeni bir bilinmeyen çıkıyordu. Gerilmeye ve daha da meraklanmaya başlamıştı.

"Neden?"

Adam kahkahasını tutamadı ve karşısındakinin ne kadar da amatör olduğunu fark etti.

"Elinizden alırlar da ondan."

Kız fazlasıyla utanmıştı. Haklıydı, saçma bir soru sormuştu.

"Rahatsız ettiğim için üzgünüm, iyi akşamlar."

Telefonu kapatıp yatağına uzandığında yüzünün alev alev yandığını hissetti. Gerçekten saçmalamaya başlamıştı.

Maile cevap vermediğini anımsadı sonra da istemsizce rehberde kayıtlı olan numarayı aradı.

Bu kez tek çalışta cevapladı onu genç piyanist sanki telefon elinde bekliyormuş gibi.

"Merhaba."

Genç adamın kurnaz gülüşü hattı doldurdu. O da en az kız kadar iyi biliyordu ki bu aramanın herhangi mantıksal bir nedeni yoktu.

"Sanırım mailime direkt cevap vermek istediniz."

"Evet." diye mırıldandı Deniz, bozuntuya vermemeye çalışıyordu ama onu aramasındaki asıl nedeni kendisi de bilmiyordu. Sadece aramak istemişti, belki de yalnız açıp açmayacağını kontrol etmek içindi.

"O halde cevabınızı öğrenebilir miyim?"

Genç kadın bir süre düşündü ve sessizlik uzayıp gidince piyanist her zamanki gibi kontrolü eline aldı.

"1 saat sonra uygun mu?"

Kadın bu ani soru karşısında afallamıştı. "Siz hala İstanbul'da mısınız?"

Adam sadece onaylayan bir mırıltı çıkardı.

"Ben.. Aslında biraz işim vardı."

Kadının bu sözleri üzerine piyanist histerik bir kahkaha attı. İşi olmadığını biliyordu.

"Yarın dönüyorum, işlerinizi erteleyebilirsiniz belki."

Olaylar her zaman genç adamın istediği yönde ilerliyordu, bunu nasıl yapıyordu bilinmez ama her zaman istediğini alıyordu.

"Peki, sizi almamı ister misiniz?"

"Hayır teşekkür ederim."

Adam rahatlamış gibi bir ses çıkardı. İstanbul hakkında hiçbir fikri yoktu. Sadece centilmenlik için sormuştu bu klasik soruyu. Neyseki kadın sandığından akıllıydı da durumu kurtarmıştı.

Birkaç saniyenin ardından bilindik bir kafenin adını verdi ve telefonu kapattı.

Deniz şimdiden heyacanlanmıştı. Telefonu bırakır bırakmaz hazırlanmaya başladı ve bir yandan da neden bu kadar heyecanla hazırlandığını sorgulayıp duruyordu.

"Hayır..," diye mırıldandı kendi kendine. "Ondan etkilendiğim için değil, onu kullandığım için."

Her ne kadar daha iyi hissediyor olsa da vicdan azabı çekiyordu.

Oysa kullanılan tarafın kendisi olduğunu öğrendiğinde vicdan azabı tamamen sona erecekti.

PİYANİST 2Where stories live. Discover now