Bölüm 9

173 33 5
                                    

Bölüm Şarkısı: Coldplay- The Scientist

Yağmur bardaktan boşanırcasına yağmaya başladığında sonbahar soğuk nefesini tüm kasabaya hissettiriyordu.

Derin elektrikli ısıtıcıyı çalıştırıp salondaki köşeye yerleştirdi. David ise odada volta atmaktan başka bir şey yapmıyordu. Gözü kapıdaydı, arada sırada pencereden dışarıyı gözlüyor ve gelen gidenin olup olmadığını anlamaya çalışıyordu.

"David, lütfen oturur musun?"

Derin'in elinde iki kupayla gelmesiyle çift kişilik koltuğa geçip oturdu ama rahat olmadığı her halinden belliydi.

Derin de endişeleniyordu ama bunu dile getirmekten çekiniyordu. Belki de içten gelen bir gururdan ibaretti bu çekincesi.

David çayı yudumlamaya başladığında yağmur rüzgarın da şiddetiyle pencerelere vurmaya ve insanı düşüncelere daldıran melodik bir tınıya dönüşmeye başlamıştı çoktan.

"Neden hala gelmedi?" diye sordu kıza ne düşündüğünü çözmeye çalışır gibi dikkatle bakarak.

O ise sadece omuz silkti. "Umrumda olmadığını söylesem kırılır mısın?"

Çocuk dudaklarını büzdü ve "Yalan söylediğini bildiğimi söylesem kırılır mısın?" diye karşılık verdi.

Derin bir an sanki David'i değil de Nick'i görür gibi oldu karşısında yine de daha fazla yorum yapıp küçük düşmek istemedi. Her ne kadar yaşı her ikisinden de küçük olsa da David'in insanları analiz etme tarzı takdire şayandı.

"Eminim ki abin ne yaptığının farkındadır, başının tehlikede olduğunu da sanmıyorum." dedi çocuğa güven vermek isteyerek. "Sakin ol biraz."

Saat gece ikiyi gösterdiğinde David'in göz kapakları daha fazla meydan okuyamıyordu yorgunluğa. Koltuğa uzanmıştı, ısıtıcının da etkisiyle neredeyse dalmıştı huzursuz bir uykuya.

Derin üst kattan bir battaniye getirdi ve çocuğun üzerini örttü. David tam da onun sahip olmak isteyeceği nitelikte bir kardeşti.

Saat üçü gösterdiğinde salonun ışığını kapattı. David çoktan uyumuştu, yüzü her ne kadar huzursuz görünse de düzenli soluklarından uyuduğu anlaşılıyordu. Derin de daha fazla beklememeye karar vermişti. Merdivenlere yöneldiğinde holdeki titrek ışığın aydınlattığı giriş penceresine çarpan bir şeyin çıkardığı sesi işitti ve irkildi. Parmakların seri ve hafifçe cama vuran tıkırtısıyla kafasını çevirdi ve camın arkasında beliren bir adamla göz göze geldi. Adam, göz hizasına dek inmiş kapüşonu tek hamlede geriye çekti ve yüzünü açıkta bıraktı. Nick'ten başkası değildi gelen.

Derin sessizce kapıyı açtı ve onu içeri aldı. Başka türlüsüne içi el vermemişti.

Tepeden tırnağa kadar ıslaktı genç adam. Pantolonun paçalarından süzülen su damlaları şimdiden parke zeminde su birikintileri oluşturmaya başlamıştı bile.

"Delisin sen." dedi kız onun gözlerinin içine bakarak.

Kapüşonu dahi korumamıştı onu ıslanmaktan. Saçlarından süzülen damlalar yüzünü boydan boya geçerek çenesinin altında bekliyordu bir süre sonra da sırayla damlıyordu aşağıya.

"Benimle gel." diye fısıldadı.

Adamın onu takip ettiğini damlayan su damlalarının sesinden anlayabiliyordu. Merdivenleri tırmanıp banyonun önünde durdular.

"İçeride bekle Nick." dedi kız kendi odasının yolunu tutmadan hemen önce. Birkaç çekmecenin ve dolabın açılıp kapanma sesi duyuldu.

Genç adam aynadaki aksine baktı ve alnına yapışmış saçları elinin tersiyle geriye iteledi. Hissettiği ıslaklık hissi gerçekten de berbattı ama yine de saatlerce yağmurda yürümek onu rahatlatmış gibi hissediyordu. Alnından süzülen son bir damla burnunun ucuna düştü ardından da lavobonun mermer döşemesine damlayıp gözden kayboldu.

PİYANİST 2Where stories live. Discover now