35- Yaşam İçin Mücadele

9K 765 146
                                    

Merhaba Ankalarım.🔥
Uzun bir süre oldu yeni bölüm yayınlamayalı. Umarım kızmamış, küsmemişsinizdir. Açıklama istemeniz en büyük hakkınız tabi; şöyleki psikolojim altüst oldu. 1 ayda en yakın iki akrabam vefat etti. 😔 Uykusuzluktan gözlerim harfleri karıştırmaya başladı ve düşündüğüm şeyi yazamıyorum bazen. Belki sonradan aklıma bir şey gelirse, bölümü güncellerim.
Multideki şarkıyla okumanızı tavsiye ediyorum.
Daha fazla uzatmadan,

Keyifli okumalar... :))

~~~~

Şu kısacık yaşam sürecimizde, İllallah ettiren olağanüstü saçma sorular yöneltilir bazen bize. 'Anneni mi daha çok seviyorsun yoksa babanı mı?' ?

Bu soruyu 'Sağ gözünü mü daha çok seviyorsun yoksa sol gözünü mü?' olarak değiştirsek pek bir farkı olmaz herhalde.

Ha birde bu gibi soruları bana uyarlayacak olursak, 'Yanarak mı ölmek istersin yoksa mutanta dönüşerek mi?' gibi bir şey çıkardı.

?

Muhtemelen bu soruyu bana soranın başına, ateşlemeye kıyamadığım gümüş coltumu dayar, usulca yanımdan uzaklaşmasını isterdim. Lakin ve keza verebileceğim tek cevap 'Katil olarak.' olurdu.

Sonuç olarak bana yöneltilecek nasıl ölmek istersin sorusuna her ne kadar 'Ölmek istemem' demek istesem de, verecek cevabım 'Sahip olduğum şeylerin elimden alınmasını önlemek için' olurdu.

Zaten değer verdiğim ve sahip olduğum şeyler de bir elin parmaklarını geçmiyordu,

O yüzden artık ölümsüzüm.

Elimdeki kurşunu, hafif aşağı doğru eğik olan masadan yukarı doğru ittirip, hızla tekrar bana dönmesini seyrettim. Yuvarlanarak son durağı olan parmağıma bir beşlik çakıp, tekrar yukarıya tırmanmaya başladı.

Deniz ve bu kurşunla aramızda geçen diyaloğu hatırlayınca istemsiz olarak bir tebessüm oluştu yüzümde.

Bu eksik kalan kovan kurtuluş. O parça buraya konulduğu zaman, herşey bitmiş olacak. Bütün bunlar bitince, hepimiz kurtulunca birlikte tamamlarız bu son adamı. Tamamlarız, değil mi?

Cidden bu kurşunu yerine koymamızın vakti gelmemiş miydi artık? Yeterince kayıp vermemiş miydik?
Kurşunun bir bedene girip can alması yerine, kurtuluş için yerdeki resimde yerini almasının vakti çoktan gelmişti bence. Bu o kadar zor olmamalıydı.

Bıkkınca bir nefes verip, çenemi yasladığım masadan yavaşça kaldırdım. Arkama yaslanıp ortak salona hızlıca bakındım. Tanıdık kimse yoktu.

Yüzümdeki sargı sayesinde, koli bandıyla gazete kağıdına sarılmış bardak gibi duran yüzüm, geçmeye çoktan başlayan yarama dikkat çekmiyordu. İki gün öncesine kadar yanağımdaki küçük beze dırdır ederken, hayatın 'çok isyan ettin, al birazda bununla yaşa' demesiyle birlikte, ortalıkta mumya gibi gezer oldum. Yarı insan- mutant mumya. Kulağa hoş gelmiyor.

Eh, beterin bir tık daha beter olanının daha da beteri varmış.

En azından hala iki gözüm vardı.

MUTANT: Küllerinden Doğan Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin