KB3-22

2.6K 146 4
                                    

Serra her ne kadar halinden memnun olmasa da gülümsemeye ve rahatsız olduğunu çaktırmamaya çalışıyordu. Kışın kazara bir kampa katılmış ve yaşadıkları zorluklar sonrasında bir daha böyle bir olaya kalkışmayacağına kendi kendine söz vermişti ama Aydın karşısına bu gezi teklifiyle geldiğinde bir türlü reddedememişti. Aydın o kadar hevesle programı anlatmıştı ki onun moralinin bozulmasına gönlü el vermemişti işte. Sonuç olarak dört kafadar takmışlar sırtlarına çantalarını ağaçlık ve dağlık alanda yürüyüşe başlamışlardı.

Aydın sık sık Serraya bakıyor ve yüzünden ne düşündüğünü anlamaya çalışıyordu fakat durmadan gülümseyip duran daha doğrusu gülümsemek için kendini sıkan Serranın yüzünden ne düşündüğünü anlamak pek mümkün değildi. Çağlayla göz geldikleri kısa bir anda Çağla Aydına göz kırptı.

"Of ya! Nereden çıktı Aydın bu yürüyüş?! Her yer taş, düşüp kalacağım! Hem bu ne hep böcek!" Serra her ne kadar arkadaşına hak verse de gülümseyerek Çağlaya döndü.

"Neden öyle diyorsun ki kızım? Hem bak ne güzel, temiz hava almış oluyoruz değil mi Deniz enişte?" Deniz yola çıkmadan önce Çağla tarafından uyarılmış olduğundan başını iki yana salladı.

"Ne diyeyim baldız, karıma hak vermiyor değilim."

Biraz daha yürüdükten sonra Çağla yeniden ofladı.

"Çok susadım ya ben! Sırtımdaki çanta da nasıl ağır nasıl ağır!"

"Ver hayatım ben taşıyayım-" Çağla kocasına tehdit dolu bir bakış attı. "-ama yok taşıyamam. Benimki de çok ağır." Çağla sırıtarak Aydına döndü bu sefer.

"Aydın sen taşır mısın?"

"Ver bakalım." Su doldurdukları yerde zaten Aydının çantasında bir dolu şey olduğunu gören Serra bu olaya şiddetle karşı çıktı.

"Saçmalama Çağla. Taşı kendi çantanı!" Serranın bu çıkışından sonra iyice morali yerine gelen Çağla kocasının koluna girdi.

"Aman iyi madem. Biz biten sularımızı doldurmak için biraz önce geçtiğimiz yere dönüyoruz. Siz gidin, biz size yetişiriz." Çağla Denizi sürükleyerek ayarladıkları tatil köyüne doğru ilerlerken Serra ve Aydın başbaşa kalmışlardı.

Serra iç çekip Aydına baktığında Aydının dikkatle kendine baktığını gördü.

"Şey.. Çağlanın kusuruna bakma. Normalde severdi böyle şeyleri ama." Aydın Serranın bu mahçup haline bakarak gülümsedi.

"Peki sen? Sen sever miydin?"

"Tabi ki severdim. Hem Çağla da abarttı yani, ne güzel yürüyoruz işt- Ayy!" Taşa takılıp ayağını burkan Serra Aydının koluna yapıştı. "Kahretsin ya! Biliyordum böyle bir şey olacağını. Acıyor ayağım ya! Nereden geldik biz buraya-" Bir anda koluna yapışan Serrayla ne olduğunu anlamaya çalışırken kızın söylenmelerini duyduğunda ne olduğunu anladı ve kahkahasını koyverdi. Serra o an ne yaptığının farkına vararak utançla Aydına baktı. "B-ben- Yanlış anladın sen beni! Ben demek istedim ki-" Aydın Serrayı daha fazla zorlamamak için kızı bir hamlede kucağına aldı ve kızı oturtabileceği yüksek bir yere bakınmaya başladım.

"Tamam tamam,  anladım ben anlayacağımı." Serra cevap veremedi, zaten Aydın onu kolları arasına aldığında unutmuştu söyleyeceği şeyi.

Aydın onu bir kayanın üzerine oturtup önüne eğildi ve ayakkabısını çıkartıp çantasındaki su şişesini aldı. Kızın bileğine su döküp yavaşça ovalarken başını kaldırıp kızın gözlerine baktı.

"Acıyor mu?" Serra bileğinin acısını hissetmiyordu bile. Aklında sadece bileğinde gezinen parmaklar vardı artık. Başını evet anlamında sallarken de o parmakların daha fazla orada kalmasını amaçlıyordu ama düşündüğü gibi olmadı. Aydın elini çekip ayağa kalktı ve ardını dönüp yeniden eğildi.

"Atla bakalım."

"N-ne?"

"Hava kararmadan yetişelim otele." Serra tereddütle kollarını Aydının boynuna doladığında Aydın zorlanmadan Serrayla beraber doğruldu ve zaten bildiği yoldan otele doğru ilerlemeye başladı.

Serranın odasının önüne geldiklerinde Aydın Serrayı sırtından indirdi ve çantasından çıkardığı anahtarı kıza uzattı. Serra kapısının odasını açıp yeniden Aydına döndü.

"Teşekkür ederim. Bir de şey özür dilerim. Sen... daha farklı hayal etmiştin eminim ama ben-"

"Özür dilemene gerek yok. Benim için buraya geldiğini biliyordum." Kıza doğru bir adım atıp  aralarında bir karış mesafe kala durdu. "Teşekkür ederim." Eğilip kızın dudaklarına küçük bir öpücük kondurup geri çekildi ve kızın vereceği tepkiyi beklemeye başladı.

Serra beklenmedik öpücük sonrasında dudaklarını birbirine bastırıp derin bir nefes aldı ve bir cesaret dudaklarını adamın dudaklarıyla yeniden birleştirdi.

***

Serra Aydının odasına gönderdiği merhemi bileğine sürerlen telefonunu diğer eliyle kavrayıp Çağlayı aradı.

"Çağla sana anlatmam gereken şeyler var. Odama gelir misin?" Karşılık olarak Çağlanın derin bir nefes aldığını duydu.

"Nihayet be kızım!"

***

Çağla ve Serra, Serranın yatağında oturmuş olayların kritiğini yapıyorlardı. Serra beklediğinin aksine arkadaşının bu durumu bu kadar güzel karşılamasından dolayı şaşkın ama mutluydu. Yatağında uzanır konuma geçip başını Çağlanın dizine bıraktı.

"Çağla?"

"Söyle canım."

"Küçük bir sorun var yalnız." Çağla başını eğip arkadaşının yüzüne baktı.

"Neymiş?"

"Ben bunu Betüle nasıl söyleyeceğim?!"

Devam edecek...

Kaçma Benden (düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin