KB2-7

7.1K 444 45
                                    

Biraz fazla gaza geldim sanırım ^-^ Bölümleri daha önce yazmıştım, o yüzden de birleştirmek istemedim. :) Bu arada yeni bölüm gerçekten çarşamba gelecek ;P

Çadırlarını kurmayı bitirdikten sonra çadırların ortasında kalan daire şeklindeki alanda toplanmışlar ve Burağın yaptığı görev dağılımıyla herkes işinin başına geçmişti.

Burak Serra ve de Melis odun toplamak için ağaçlık alana girmişlerdi.

"Yarın için planımız ne Burak?"

"Biraz daha zirveye çıkıp manzaranın keyfini çıkarmak. İki günlük bir kamp olmasaydı nehre kadar inebilirdik aslında ama-"

"Madem inilecek, neden çıkalım?" Burak afallayarak Melisten o absürt soruyu soran Serraya döndü. Şaka mıydı bu kız? Tam ağzını açıp birkaç kelime söyleyecekti ki Melis ondan önce davrandı.

"Cidden Serra, sen neden geldin bu kampa? Herşeye homurdanıp duruyorsun?"

"Sana ne ya, sana mı sor-"

"Serra!" Serra gözlerini büyüterek Burağa baktı. Burak da kendisini eleştirmek gibi bir gaflette bulunmazdı değil mi? Sonuçta Betülün arkadaşıydı Burak. Betül demişken... biraz önce nasıl Tugay ve Canla Betülü su doldurmaya yolladığı aklına geldiğinde sırıtmaya başladı Serra.

"Kafayı yemiş bu kız! Bak bir de kendi kendine sırıtmaya başladı." Serra Melisin itici sesiyle kendine gelip kıza öldürücü bakışlarından atmaya başladı.

"Pekala. Sizi aynı göreve yollamak beni hatam. Melis, sen şu taraftaki dalları aladur, bizim Serrayla biraz konuşmamız lazım." Ardından Burak Serranın koluna girdiği gibi kızı sol tarafa çekiştirmeye başladı.

Serra adımlarını Burağa uydurmaya çalışarak ve de başaramayarak tek kolundan sürüklenirken etrafa şaşkın bakışlar atmakla meşguldu.

Sonunda Melisten bayağı uzaklaştıklarında Burak yavaşlayıp durdu ve kızın kolunu serbest bıraktı.

"Ne yapıyorsun be?" Burak derin bir nefes aldı.

"Melisten hoşlanmıyorsun, seni onun önünde azarlamak istemedim. Ne yapmışım?"

"Sen beni azarlayacak mısın? Hah!" Serra ellerini belinde sabitleyip tek kaşını kaldırarak baktı Burağa.

"Bu yapmak istemiyorum ama yapmak zorundayım. Evet herşeye homurdanıp duruyorsun ve bu can sıkıcı. Derdin ne bilmiyorum, umrumda da değil ama buradaki insanlar bu kampa streslerini atmak, rahat bir nefes almak için geliyor. Kampımı mahvetmene izin veremem Serra." Serra belindeki ellerini kapşonlusunun cebine yerleştirirken yerinde ileri geri sallanmaya başladı.

"Haklısın. Stresimi böyle atıyorum galiba, ona buna sataşarak." Burak ellerini yavaşça Serranın omuzlarına yerleştirdi ve Serra başını kaldırdığında gözlerini buluşturdu.

"Bundan sonra uslu bir kız ol, tamam?" Serra ise başını sallamakla yetindi.

***

Betül Canla sohbet ederken ne ara çeşmenin yanına ulaştıklarını anlamamıştı bile. Can sempatik bir çocuktu ve açtığı konularla iki adım gerilerinden gelen Tugayı bile unutturmuştu Betüle.

Betül başlangıçta Serranın neden onlarla gelmek yerine Burağın peşine takıldığına anlam verememişti. Serra bir anda Burağın koluna girmiş, biz odun toplayalım diye çıkmıştı ortaya. En sonda Melis hanım da ben o bidonları taşıyamam deyince el mahkum Tugay ve Canla yollara düşmüştü.

Elindeki iki bidondan birini çeşmeden biraz uzağa bırakan Can, çeşmeye yürüdü ve elindeki bidonu doldurmaya başladı. Bu sırada da Betül etrafta göz gezdiriyordu.

Kamp kurdukları yerin bir tarafı tamamen ormanlıkken, diğer tarafta ağaçlar yavaş yavaş azalıyordu. Biraz yürüdüklerinde ise karşılarına eski bir piknik alanı çıkıyordu ki işte tam da o alanın girişinde ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri bir çeşme vardı. Çeşme o kadar da uzak sayılmazdı aslında ama ne olacağı belli olmadı, o yüzden bir kaç bidonu doldurmakta fayda vardı.

Betül bakışlarını piknik alanındaki eskimiş çocuk parkından ayırdığında bir ağaca yaslanmış kendini izleyen Tugayla göz göze geldi. Kendini izleyen?

Betül bu gerçeği görmezden gelerek ardına baktı önce. Ama hayır, ardında ağaçtan başka birşey yoktu. Bu durumda... Tugay gerçekten kendisine mi bakıyordu?

"Betül diğer bidonu uzatır mısın?" Betül Canın isteğiyle bakışlarını Tugaydan çekip etrafta bidon aramaya başladı ve Tugayın ayaklarının dibindeki iki su bidonunu gördüğünde yanaklarını dişledi. Neden o iki şey orada olmak zorundaydı?

Ceketinin bileklerini çekiştirip avucunun içinde toparlayarak adımlarını Tugayın olduğu yöne atmaya başladı. Tugayın yanına ulaştığındaysa dizlerini kırarak eğilip iki bidonu da birer eline aldı.

Deli gibi atan kalbini sakinleştirmeye çalışarak yerinden doğruldu, tabi ki bu sırada Tugaya bakmamak için inanılmaz bir çaba sarfediyordu. Ama tüm bu emeği Tugayın parmakları bileğinin etrafını sardığında suya düştü. Şaşkınlıktan iri iri açılmış gözleriyle Tugaya baktı.

"T-tugay be-"

"Betül." Tugay gözlerini kapatıp derin bir nefes alırken sessizliğini sürdürdü Betül. Ardından Tugay gözlerini aralayıp kızın gözlerine baktı. "Neden? Neden günlerdir mesajlarımı görmezden geliyorsun?"



Devam edecek...






Kaçma Benden (düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin