Bölüm 13

5.6K 187 7
                                    

"Teşekkür ederim"dedim.Ardarda bir çok kez söylemiştim bunu.
"Teşekkür ederim gibi minnet bildiren güzel bir cümle ardarda kırk kez söylenince can sıkıcı olmaya başlıyor.Cidden canımı sıkıyorsun Erva"dedi gözünü yoldan ayırmadan.
"Nasıl unuttum bilmiyorum.Gerçi evde sabahtan beri bir düğün havası vardı.Annem ve arkadaşlarının geleneksel günleri...Başkasının evinde olunca iyi de sıra bize gelince cidden katlanılmaz oluyor"
Beni iplemediğini görünce sustum.Hem bu konular ne onu ilgilendirirdi,ne beni...Çenem düşük ya artık haberdardı o da her şeyden.
"Gereksiz bir konu...Susuyorum"diye ekledim.
"Ne yani yaşlanınca sen yapmayacak mısın?"dedi alayla karışık.Beni iplemiş olduğunu farkedince gülümsedim.
"Yapmayacağım tabi,ne uğraşacağım canım"dedim gülerek.Daha önce gelmediğim, varlığından haberdar olmadığım büyük bir alışveriş merkezinin otoparkına girmiş bulunmaktaydık.
Uygun bir park yeri buldu.Başta şüphe etsem de kocaman arabayı gayet düz ve rahat bir şekilde park edebildi. "Geldik "dedi.Arabasının kapısını açtığında "Sen de mi geleceksin?"dedim istemsizce.
"Yani,gelmek istiyorsan gel tabi de.Zahmet olmasın."dedim
"Bu koca Avm'de kaybolmanı göze alamam.Zaten kısa ve minyonsun"dedi bastıran bastıra.
"Ne demek ya kısa ve minyonsun?Ben sana hiç tomruksun, İstanbul kalasısın diyor muyum?"diye çemkirdim.
"Ne ne ne?"dedi gülerek.
"Dalga geçme benle Yağız,valla kafanı ısırırım"
"İstanbul kalası?Lakap takma yeteneklerini benim üzerimde mi deniyorsun,bi patroncuk bi İstanbul kalası..."dedi gülerek.Ona tomruk demiş olmama kızmamıştı.
'Sana söylemediğim daha bir çok lakabın var patroncuk' diye geçirdim içimden,ama sadece içimden.
"Geç kalacağım bak,"diye geçiştirip kapının kolunu çekip açtım kapıyı.Kapı ağır olduğundan ittirip zıpladım aşağıya.Geri kapatıp arabanın arkasında durup bekledim onun da gelmesini.
Birlikte uygun adımlarla girdik Avm'ye.Ben etrafa köyden şehire daha yeni inmiş eski sinema oyuncuları gibi bakarken o beni kolumdan tutup sürüklüyordu.
"Daha önce buraya hiç gelmedim...Çok ihtişamlı"dedim mırıldanarak.
Üzerimizde duran kocaman avize, katlardan sarkan dekoratif süsler, mağazaların renk renk vitrinleri.Uzun zaman olmuştu ya alışverişe çıkmayalı,belki ondandı bu far görmüş tavşan bakışlarım.
"Şansına da kalabalıkmış bugün.Kaybolmazsan iyidir"dedi gülerek.Sesini etraftaki çocuk çığlıkları,anne baba sesleri ve markaların insanı bir şeyler almaya zorlayan şarkılarından zor duyabiliyordum.Duyamıyordum da denilebilirdi,dudaklarını okuyordum.
Haftasonu olduğundan tüm aileler çoluk çocuk ne varsa geziyorlardı.Etrafın şatafatından henüz farkedebilmiştim kalabalığı. Yaşlısından gencine herkes de bugünü seçmişti sanki,bana özel...
Etraf kısa bir süre sonra daha da korkutucu bir hal almaya başladı.Etraf da ihtişamını yitiriyordu yavaştan.Birkaç kişinin bana baktığını gördüğümde rahatsızlığı da aşan bir duygu hissettim.Kalabalık,fazla kalabalık.
Asosyal sayılmazdım, insanları severdim ama bu kalabalık beni fazlasıyla korkutmuştu.Hem küçüklükten kalma bir korkum da vardı.
Annemle babam ayrılmadan önce bir gün alışveriş için bir mağazaya gitmiştik.Ayrılmadan önce diyorum ya çok küçüktüm.Gözüm takılmıştı led ışıklarla aydınlatılmış vitrine.Annemin elini bıraktım usulca.Bırakıp gitmezlerdi beni ya öyle olmadı işte.Vitrinden ayırınca gözlerimi ne annem vardı ne babam.Yokluğumu farketmemişlerdi.Oturup ağladım.Çocuktum...Sonra zar zor buldum onları.
Bu olay pek de iç karartıcı veya yürek birkaçı olmasa da küçük bir çocuk için kabus gibi bir olaydı bu.Hala öyle,içimde garip bir korku vardı.
"Yağız?"dedim.Bir kolumdan sıkıca tutan elini kavrayıp.Koluna dokunduğumda durdu.Bana baktı.
"Şey,kalabalıktan da korkuyorum"dedim çekinerek.
Önce yarım güldü,sonra tüm yüzüne dağıldı o yumuşak gülümsemesi.
"Sorun değil ben varım"dedi.
"Elini tutmamda bir sakınca var mı?Senin iyiliğin için"Elime bakıyordu,ceketimin kollarını sündürüp tuttuğum elime.
Sağ elini açtı ve bana doğru uzattı.
Tereddüt ederek de olsa tuttum bana uzattığı elini. Yanlış bir şey yoktu,yağmurdan kaçan karıncaydım.Ve bir yaprağın altına saklanmıştım"Ama şey de var.Benim ellerim terler"dedim utanarak.Ellerim terliyordu,özellikle de stres altındayken.
'Umrumda mı sence?' dermişcesine baktı.Sonra yine yürümeye devam etti.Elini tutmuş olmam onun hızına yetişmemi de sağlamıştı.Arada tökezleyerek düşecek gibi olmakla beraber insanlara çarpmamak için uğraşlarım da işe yaramıyordu.Sürekli 'pardon' veya 'Benim hatam!'diye açıklama yapmaya alışmıştım galiba.
Ellerimdeki elinin varlığı beni fazla rahatsız etmiyordu.Yalan.Şuan kendimi o kadar kasıyordum ki o da bunun farkındaydı.Arada bir bi bana bir ellerimize bakıp gülümsüyordu.Ben ise burada felç geçirecek derecede rahatsızdım.Terliyordum.Farklı bir solunum şekli keşfetmiştim.Alıyordum,vermiyor içime atıyordum.
İlk defa bir erkeğin elini tutuyordum.Tabi küçükken de tutardım,kutu kutu pensesi olsun bezirgan başı olsun, oyunlarda.Ama şimdi ne kadar inanmazsan da büyümüştüm.23 yaşındaydım.Şimdi rahatsız ediyordu küçükken hiçbir şey hissetmediğim birileriyle el tutuşmam.Hem dışarıdan da yanlış anlaşılabilirdi."Erva?"Dallgınlığımı yarıda bölüp ona baktım.
"He?"
"Çok naziksin"dedi.
Güldüm"Değilim"
Gülümsüyordu,hem de çok güzel.
Bi an yürüyerek ulaştığımız yürüyen merdivenleri farketmedim.Ve az kalsın düşüyordum.Bir an olsun elimi bıraktı ve iki eliyle tuttu beni. Düşmemiştim.Ama elimi bırakması da beni mutlu etmemişti.Daha yeni nefes alıyordum.Ki ben o eski solunum şekline alışmıştım.
"Teşekkür eder-"derken gözlerindeki attığı 'yeter' bakışıyla sustum.Doğrulup üstümü başımı düzelttim.
İkinci kattaki şirin bir bebek mağazasına girdik.İçeri adımımı attığım anda bebek bezi gibi o minnoş koku karşıladı beni.Yetmiş yaşına gelirsem bile bu koku benim için çok özel olacaktı.
Ona baktım.Etrafa bakınıyordu sanki benim yerime o beni davet etmiş gibi taraya taraya.Onun baktığı tarafa baktım.Birazcık zıplamam gerekti.
"Ne yapıyorsun?"dedi.
"Hiçbir şey...Şey.Ben şu tarafa gideyim"dedim harekete çoktan geçip.
Minik minik bluzların,çıtçıtlı badilerin bulunduğu reyona baktım önce. Üzerinde prenses yazana baktım bir de prens yazana.Cinsiyeti aklıma gelmemişti.
"Harika ya Erva!Tam da unutmanın zamanı"diye mırıldandım.O sırada Yağız geldi yanıma."Ee ne tür bakıyoruz,Kız-erkek?"diye sordu o da.
"Şey sanırım ben unuttum."dedim ikisini de yerine koyup.Omzumda asılı duran çantamdan telefonumu alıp İrem'e mesaj attım.Bunu bari gör İrem...
Bekledim bekledim...Yağız da başımda akbaba gibi dolanıyordu.
Telefonum titredi,mesaj gelmişti.
Kız.
Prenses olanı aldım elime."Kızmış"
Reyonlar arası dolanışımız son bulmuyordu.Sonra bir görevli yanıma.Güleryüzle,"Merhaba"
Başımı kaldırıp gözümün önüne düşen saçlarımdan görmeye çalıştım karşımdaki kişiyi.Elimle topladım saçımı"Merhaba"
"Nasıl yardımcı olabilirim?"dedi.
"Kız,bebek için bir şeyler bakıyorum"dedim geveleyerek.
"Sizinki kaç aylık?"diye sordu göbeğimi işaret edip.Onun gibi bende dik durmadığımdan 'burdayım' diyerek belli olan göbeğime baktım.Günlerdir ekmekle hayatta kalıyordum.Tabi haliyle o da kendini göstermeye başlamıştı.
"Ney?"
"Bebek"
"Yemek"dedim.Birkaç saniyeliğine süren o anlamsız bakışmamızı yarım böldüm''Çikolatalı ekmek buralar''dedim karnımı ovşalayarak.
Kız yanımdan gülümseyerek uzaklaştı.Hiç gelmemiş gibi.
Giderken arkasında sorular bırakmıştı.Normalde boyuma,posuma, kiloma dikkat etmezdim.Ağda belki ayda bir,kaş ve bıyık nadiren.Ama nerem hamile gibi benim be?Göz var nizam var.Tamam göbek de var.Yok demiyorum.Ama hamile olacak kadar değil.
Elimdeki bebek kıyafetlerini bırakıp bir aynanın karşısına geçtim.Etrafı kontrol ettim,temizdi.
Aynanın karşısına geçip yan profilden göbeğime baktım.Tatlı bir jöle gibiydi,bebek gibi değil.Elimle göbeğimi ovşaladım."Giderek büyüyorsun bak seni sonra bebek sanıyorlar"dedim.İyice şişirdim göbeğimi.İki elimle de tuttum aşağıdan."Bebeğe de benzemiyorsun,şimdi yalan olmasın.Uzaktan görsem tanırım, çikolatalı ekmek..."dedim.Söylediklerim komiğime gitmişti.Güldüm.
Göbeğimle konuşmaya devam ettim,hal hatır sordum.İyi anlaşıyoruz... Sonradan bir ayrıntıyı farkettim.Aynadaki yansımamın yanına donuk bakışlı ve bıyık altından gülen başka biri daha girdi.Elimi çektim göbeğimden.
"Göbeğimle konuşmam anormalmiş gibi bakma..."diye tısladım.
"Ayrıca gülmemeye çalışmakta berbatsın"
Yağız iyice yaklaştı.Bu sefer cidden açık açık gülüyordu,"Çikolatalı ekmek?"
Utanıyordum,o güldükçe daha bana baktıkça daha da utanıyordum.Göz devirip başımı eğerek geri döndüm o reyona.
Reyona bıraktığım bebek badisini aldım elime yeniden.
Askılıklar arasından ona baktım.Aynı benim gibi geçmiş aynanın karşısına ovalıyordu karnını.O ovaladıkça daha da belli oluyordu karın kasları.Yüzüne baktığım anda göz gözeydik.Bi anlık boş bulunmuştum.Gözlerimi ondan ayırıp kıyafetlere diktim.
Ne akılla yaptım ki şimdi ben bunları?
Sonra benim bulunduğum reyona hamile biri yaklaştı.Hamileliğinin son zamanları olmalıydı göbeği iyice belirgin ve şişikti.Ona bakıp duruyordum,sonra o da beni farketti.
"Merhaba"dedim gülerek.
"Merhaba,siz de mı hamilesiniz?"dedi.
"Hayır hayır ben sadece hediye bakıyorum,hamile falan değilim"dedim.Bir kişi tarafından daha yanlış anlaşılmıştım.
"Evli misin, yüzük falan yok ama"dedi.
"Değilim henüz düşünmüyorum"dedim.
"O beyefendi?"dedi Yağız'a bakarak.
Çok mu göze batıyorduk?Neden...
"Sevgilim falan değil"dedim utanarak.Başımı eğdim."Patronum"dedim.
"Pardon , özür diledim ben sizi bi an karı koca sanmıştım"dedi mahçup bir şekilde.
"Önemli değil"dedim önüme dönerek.
Uygun hediyeyi seçmiştim.Biraz daha büyüyüp ileride giymesi için tütülü bir elbise,pembe olmayanından.
Pembeyi fazla sevmiyordum.Sırf küçükken sürekli pembe giymek zorunda olduğum için.Anneme göre hanımefendi olmam lazımmış.O zamanlar aklı sadece oyun ve futbolda olan biriydim ki annem sürekli kızardı bana.Apartmandaki teyzeler de ayıplardı beni 'Kaç yaşına geldi hala top peşinde koşuyor' diye.Umursamazdım,hala da umursamıyorum.Pembe giydirirdi birazcık olsa kız olduğum belli olsun diye.Ama ben gerekirse çamurda dans eder yine de kahverengiye çevirirdim onu.Hatta bi ara pembe prensesli bir tacım vardı,annem yokken kuş yuvasına koymuştum onu.O gün o kadar korktum ki annem yakalacak diye.Ama farketmedi,ben de kaybolmuş dedim.Hatta yalancıktan arıyormuş gibi yaptım.Allah affetsin hala söylemedim.
Her renge aşıkken pembeyi fazla sevmiyordum.Çünkü sürekli beni üzüyordu bu renk.Erkekler oyuna almıyordu 'Git sen evcilik oyna' diye.Tabi adam toplayıp dövdürterek giriyordum oyunlara. Düzenbazlık küçükten bulaşmıştı bana.Her neyse...
Etrafa baktım.Sonra reyonları arasından Yağız'ı farkettim.Yağız şampuan reyonunun önündeydi.Sürekli birini alıp kokluyor,geri koyuyor bir diğerini alıyordu.
Yanına yaklaştım.Başta farketmedi beni."Ne yapıyorsun?"diye sordum.Geldiğimi tam da o zaman farketti.
"Araştırma."dedi.
"Seninki hangisi ya bunlardan?"dedi birini daha koklarken.
O an geçmişe dönüş yaptım.Onlarda sızıp uyuduğum günün sabahı şampuanımı sormuştu.Kızardım."Ya da dur bekle "dedi.
Üst raftan birini bir de tam da kullandığım bebek şampuanını aldı eline
"Tahmin edeyim"dedi.
Bi anda çocuklaşıvermişti.Gülerek izledim onu.Utanıyordum,utanışımı gizledim gülüşümle.
"Bu?"dedi başka bir marka gösterip.
Başımı yana doğru salladım.
Raftan kullandığım şampuanı alıp "Yaklaşmıştın"dedim.
Sonra elimdeki ve onun elindeki şampuanları rafa geri bıraktım.Bileğinden tutup kasaya doğru sürükledim onu.O ise sadece yanlış bilmenin üzüntüsü ve kızgınlığıyla geride kalan şampuan rafına bakıyordu.
Kasaya bıraktım elimdekileri.Bir de küçük peluş bir fil almıştım.Sare için.
Kasadan geçti,paketlenip poşetlendi hepsi.
Telefonum çalıyordu.Elimdeki poşetleri yere koyup telefonumu aldım elime.
"Alo İrem,şuan hiç müsait değilim"
"Sizdeyim şuan,annem zorladı.Sen nerdesin?"
"Hediye bakıyorum,bakıyoruz.Ben seni sonra arasam?"
"-ruz derken?"
"Kapatıyorum"
Telefonu geri koyup cüzdanımı açtım.O an Yağız aldı elimden cüzdanımı."Ne yapıyorsun Yağız?"Para almak için açtığım cebini kapatıp hala omzumda asılı duran çantama koydu.
"Pa- para alacaktım"
Yerde duran paketleri aldı sonra çıkışa doğru yürüdü.
Kasiyere baktım.Benden para bekler bir hali yoktu.
Yağız'ın arkasından koşup yetiştim ona."Parayı ödeyebilirdim"dedim.
"Ödeseydin"dedi.
Göz devirdim.Benden önce davranıp o ödemişti parasını.
"Hala vaktimiz var mı?"dedi
"Ha?"
"Ben saate bakmadım!"
Saati nasıl unuturdum.Çantamdan telefonu çıkartıp ekranına baktım.13.56.Hala vaktimiz vardı,hem de fazlasıyla.
Rahatladım,Geç kalacağımızı sanıyordum ama o kadar oyalanmamıza rağmen hala fazladan vaktimiz vardı.
"Geç kaldık diye çok korktum"
"Aslında,beni 15 dakikada eve geri bırakabilirsen daha çok vaktimiz var"diye ekledim.
"Bir şeyler içmek ister misin?"diye sordu.Gülerek karşılık verdim."Ben ödeyeceksem, olabilir" ________________________________________
Mağazaya yakın güzel manzaralı bir kahvecide oturmuş,tek bildiğim değişik isimli kahve olan cappuchino'mu yudumluyordum.
Yan masadaki çifti yarım saattir izliyordum.Birbirilerine aşkım diyip aşırı samimiyetsizlik içeren bir sarılma ile aynı bardaktan kahve yudumluyorlardı.Sanırım kusacağım.
Yağız bana bakıyordu.Arada bir ben de ona.Sıkılmaya başlıyordum.
"Yağız,bir sorum var"dedim.Sıkılan beynim bir anda soru üretmeye programlıydı.
Kahvesini aldı masadan,yine bir yudum alıp geri bıraktı."Tüm okul hayatın boyunca öğretmenine sormadığın kadar soru sordun zaten,onu da sor Erva"
"Ciddi ciddi cevap vereceksin ama"
"Tamam mı?"diye ekledim.
"Ne var Erva?"
"Beni neden işe aldığın konusunda henüz bir açıklama yapmadın.Yani aklıma takılıyor,uyuyamıyorum"dedim.Yalan söylüyordum.Hiçbir zaman bunun yüzünden uyuyamadığım olmuyordu.Uyku,nimettir.Ne diye ziyan edeyim ki?
Kahvemden dolu dolu bir yudum aldım."Cevap verme hakkına sahipsin"dedim.
"Köpük"
"Ne?"
"Burnunda"dedi.Sonra bir peçete alıp sildi burnumu.Çocuğunun akan burnunu silen anne gibi sildi burnumu ben ona şaşkınlıkla bakarken."Teşekkür ederim"dedim utanarak.
"Sorum hala geçerli.Cevap bekliyorum"diye ekledim beni unuttu sanmasın diye.
"Bunu sana söyleyemem"dedi.Sonra masanın üzerindeki telefonunu aldı.Telefonuyla ilgilendi.
"Neden?Söylememeni gerektiren bir şey mi var?"dedim.
"Kahveni iç Erva"
Kollarımı göğsümün üzerinde birleştirip dudaklarımı büktüm.Sinirle bütün negatif enerjimi ona yüklemeye başladım.Tomruk.
"Yalancısın"
"Ne konuda?"dedi.
"Söz veriyorsun,soru soruyorum cevaplandırmıyorsun.Aynı lisedeki matematik hocam gibisin"dedim kaşlarımı iyice çatarak.
"Ahmet hoca gibi?"gibisinden bir şeyler mırıldandı gülerek.Anlamadım.Gözleri hala ekrandayken konuşuyordu.
"Söz vermiyorum,sen kendin soruyorsun. Takmıyorum,kendi kendine sinirlenip söyleniyorsun"dedi telefonunu geri bırakıp.
"Tamam.Kapatalım konuyu."dedim yine munzur bir şekilde.
"Annen nasıl?"diye sordum konuyu kapatabilmek için.
"İyi olmaya çalışıyor,başka bir hastanede tedavi görmeye başladı."
"Ben annenin iyi olacağına sonuna kadar inanıyorum"dedim.
Kahvesindeki son yudumunu da alıp ayağa kalktı."Ben gelirim az sonra sen de bitir kahveni."dedi ve arkasını dönüp ilerledi.
Canını mı sıktım acaba?Tabi öyle acımış gibi 'innin nisil?"dersen adam da gider böyle.
Sinirle kahveyi diktim kafama.Boğazıma kaçtı.Öksürmeye başladım.Herkes bana bakıyordu,o iki sevgili de dahil.Boğazım acıyordu,o his öksürsem bile gitmiyordu.Gıcık gibiydi ama acıtanından.
Birkaç dakika bekledim gitmesi için.Tam olarak ayrılmasa da etkisini azaltmıştı.
Sonra Yağız geldi.Kalktık masadan falan.Ben kasaya yöneldiğim zaman beni kendine çekip mırıldandı.
"Benim yanımdayken hesap ödemek yok.Buna alış"
________________________________________

Patroncuğumun Asistanıyım | Askıda Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin