Derin bir nefes alıp verdikten sonra kapıyı araladım. Kuyruk kıvrılarak arkalara, göremeyeceğim bir noktaya kadar uzanıyordu. Gergin bir şekilde yutkundum.

"Hay ben şom ağzıma..."

•••

Bana ayrılan masaya doğru ilerlerken sırada bekleyen insanlara gülümsedim. Bu kadar kişinin geleceği aklımın ucundan bile geçmezdi. Avuç içlerimin terlediğini hissediyordum.

Sandalyeyi çekip oturduğumda uzun bir imza günü başlamıştı. İsteyenlerle fotoğraf çekiniyordum. Kimileri kitapla ilgili sorular soruyor ve ben cevaplıyordum. Bazıları aşk hayatı ile ilgili benden tavsiye istiyordu.

Zaman geçiyor ama bu kuyruğun bir türlü sonu gelmiyordu. Bu ilgiden şikayetçi falan değildim aksine egom okşanmıştı.

Son birkaç kişi kalınca derin bir nefes aldım. Oturmaktan kalçam ağrıyordu.
Masama bırakılan sudan birkaç yudum aldım.

Minyon tipli bir kız utangaç tavırlarla kitabı önüme bıraktı. İri gözleri benimle temastan kaçınır gibiydi.

Kitabın ilk sayfasını açıp ufak tefek kıza baktım.

"Kimin adına imzalayayım?"

"Kang Iseul." Dedi.

Sesi de kendi kadar tatlıydı.

Kitabı imzalayıp ona geri uzattığımda samimi olduğunu düşündüğüm bir gülümseme sundum.

"Şey," dedi Iseul, "Bir şey sorabilir miyim?"

İri gözleri beni bulduğunda gülümsemem yüzümde yayıldı.

"Tabii sorabilirsin."

"Yazdığınız kitabı gerçekten yaşadınız mı?"

Sorduğu soruyla birlikte anılarım bir film şeridi gibi gözümün önünden akıp giderken bozuntuya vermemeye çalıştım.

"Evet. Hepsini yaşadım."

"Peki, hiç gelmeyecek mi?" Utangaç bir tavırla ensesini kaşıdı ve gözlerini benden kaçırdı, "Yani o, Taehyung."

"Zamanın bize ne getireceğini bilemeyiz. Bekleyip göreceğiz." Dedim ve gülümsedim.

Iseul aynı şekilde bana karşılık verdi.

"Umarım sizin hikayeniz mutlu sonla biter."

Masanın yanından geçip kollarını bana doladı. Aynı şekilde bende ona sarıldım.

"Teşekkür ederim, Iseul."

Kollarını benden çektikten sonra saçını kulağının arkasına sıkıştırıp utangaç bir gülümseme sundu. Ardından uzaklaştı.

Önüme döndüğümde baştan aşağıya simsiyah giyinmiş birini gördüm. Siyah şapkası ve yüzüne taktığı maskesiyle kim olduğunu anlayamıyordum. Vücut hatlarından erkek olduğunu tahmin edebiliyordum.

"Merhaba." Dedim ama bir karşılık alamadım.

Bozuntuya vermeden kitabı elime alıp ilk sayfasını açtım.

"Kimin adına imzalayayım?"

"V." Dedi boğuk bir sesle.

Maskeden dolayı sesi garip çıkmıştı.

"Garip bir isimmiş." Dedim kitabı ona geri uzatırken, "Takma adın falan mı?"

Evet anlamında kafasını sallamıştı. Gözlerini gizleyen şapkası yüzünden ne hissettiğini anlayamıyordum.

Kitabı alıp gittiğinde tekrar önüme döndüm. Sıranın sonuncu kişisiyle göz göze geldiğimde masamın üzerinde ki kağıt parçasını fark ettim.

Katlanmış kağıdı açtığımda içinde yazılanlarla kalbimin teklediğini hissettim.

"Kot ceketimi baya sahiplenmiş gibisin."

Sona kalan kişiyi başımdan savar gibi davranmış olsamda imzayı atıp hızla koştum. Gözlerim aynı siyahlığı ararken gözyaşlarım gün yüzüne çoktan çıkmıştı.

Zemin ayaklarımın altında kayıyordu. Kafamı bir sağa bir sola çevirmekten başım dönmeye başlamıştı. Onun adını haykırmak gelsede içimden sessiz kaldım. Kalbim kulağımda atıyordu. Duyduğum tek şey düzensiz nefes alışverişlerimdi.

Beynim benimle dalga geçercesine o olmadığını söylüyordu. Kalbimse onu bulacağımdan emin koşmamı istiyordu. Kalbimi dinleyip koştum en azından pişman olmak istemiyordum.

Kitap evinin içinde koştururken gözlerim onu yakalamıştı. Siyah şapkası ve siyah kıyafeti...

Daha hızlı koşup onu yakaladım. Omzundan tutup kendime çevirdiğimde yüzünde ki maskeyi çıkardım.

"Taehyung?" Diyebilmiştim heyecanla.

Yanılmıştım. Yine yeniden.

Kaşlarını çatmış bana bakan genç adama hayal kırıklığıyla bakarken dudaklarımın arasından çıkan bir fısıltı ile özür diledim.

Kollarımı kendime sarıp oradan uzaklaştım. Hayal kırıklığımın altında ezildiğimi hissediyordum. Elimde evirip çevirdiğim kağıt parçasını kaç kere okudum bilmiyorum.

İmza yerine gidip çantamı aldım. Kitap evinin sahibine ve orada çalışan herkese teşekkür ettikten sonda oradan çıktım. İki sokak aşağıda olan arabama doğru yürürken hava iyice soğumuştu. Gri bulutlar gökyüzünü kaplamıştı. Yılın ilk karı geliyor gibiydi.

Ayağımın altına takılan taşa bir tekme savurdum. Sekip ileri doğru gitti. Kafamı kaldırımda ki sıra sıra ağaçlara vurup aptal olduğumu tüm dünyaya haykırmak istiyordum.

Ellerimi cebime sokup taşa vurmaya devam ettim.

Nihayet arabama vardığımda sürücü koltuğuna oturup çantamı diğer koltuğa fırlattım. Anahtarı sokup arabayı çalıştırdığımda ilk yaptığım kaloriferi açmak oldu. Sıcak hava yüzümü karıncalandırmaya başlamıştı.

Arabayı ana caddeye doğru sürerken ani bir kararla direksiyonu kırdım. Ve mezun olduğum liseye doğru gazı kökledim.

Tanıdık yollardan geçerken hatıralarım gün yüzüne çıkmak için heves ediyordu.

Arabamı okula yakın bir yere park edip kol çantamı aldım. Öğrencilerin çıktığı okul bahçesine girdiğimde şaşkın yüzlerin ve bazı fısıltıların beni bulduğunu anlayabiliyordum.

Okulun merdivenlerinden çıkarken okulun hiç değişmemesi beni sevindirmişti. Aşina olduğum okul görevlilerine selam verip çatı katına doğru ilerledim. Boşalan koridorlardan geçtikten sonra nihayet gelmiştim.

Kapıyı araladığımda bir gıcırtı ile açılmıştı. Soğuk hava bulduğu açıklıktan içeri girerken bir adım attım. Onu diğer adımlarım takip etti.

Güneş çoktan batmış ardında siyah bir gökyüzü bırakmıştı.

Çatının ucuna geldiğimde bir şey görmüştüm. Benden başka bu çatıya çıkan olmadığını düşünürsem, bana ait olmayan bir şeydi. Etrafıma bakındım. Çatıda başka birini aradım ama tamamen yalnızdım.

Biraz yaklaştığımda daha iyi görebilmiştim.

Sayfaları sararmış bir defter ve bir kutu vişne suyu...

(Y/N: Tam tamına 1155 kelime yazdım ben şok. Hikayemiz bitti. Okuyan herkese teşekkürler. Akakskkd şaka şaka daha bitmedi. :D Neyse hadi dökülün bakalım sizce bir sonraki bölüm ne olacak? Siz düşüne durun bence yazmaya başlayayım. ;) )

if you || kth. ✓Where stories live. Discover now