BÖLÜM 49

1.1K 154 80
                                    

"Neil... Kral çok hastaymış."

Neil bir an şaşkınlıkla bana baktıktan sonra, aniden kendine gelip ayağa fırlayarak sandalyesini yere düşürdü ve koşar adımlarla odayı terk etti.

Telaşla diğerlerine baktım. Her ne kadar zihin bağıyla dediğim şeyi duyamasalarda bir gariplik olduğunu sezmişlerdi. Onlar da ayağa kalkarak şaşkınlık içinde odadan çıktılar. Ben de hemen masadaki diğer herkesle beraber ayaklanarak Neil'in peşinden gittim.

Bayan Wearley hepimizden daha hızlı davranarak evden çıkmakta olan Neil'e yetişip onu durdurdu.

"Nereye?"

"Be-benim gitmem lazım" dedi ve bana döndü. "Tureng eşyalar... Eşyaları alıp gel hemen, seni arabada bekliyor olacağım."

Telaşla "Peki ya Alphonse ne olacak? Onu biz yanımızda getirdik, unutma" dedim.

"UMURUMDA MI? GİT VE EŞYALARI GETİR HEMEN!"

"Ta-tamam sen git, ben hemen geliyorum."

Arkasına bile bakmadan aynı haşinlikle evden çıktı. Ben de tam eşyalar için merdivenlere doğru yönelmiştim ki yolum David tarafından kesildi.

"Hemen şimdi neler olduğunu anlatıyorsun."

Neler olduğunu anlatmak mı? Size mi? Asla, asla, asla, katiyen anlatamazdım.

Kralın hastalanması demek, ölüm ihtimalinin de bulunması demekti. Öldükten sonraysa tahta mutlaka yeni bir kral çıkarılmak zorundaydı. Eski kral ne kadar tahtta hak sahibiyse, Neil de en az onun kadar hak sahibiydi. Şimdiki kral ne kadar tahtı hak etmiyorsa, bence benim halkımın katliamını bile durduramamış ve oğluna dahi sahip çıkmamış olan bu eski kral da tahtı o kadar hak etmiyordu. Bu yüzden büyük oğlu David'in de tahta göz dikeceğini düşünecek olursak, üzgünüm size kesinlikle kralın hastalığından bahsedemezdim.

"Önemli bir şey değil. Şimdi acelemiz var, sonra konuşuruz olur mu?" dedim ve beni bir daha durdurmalarına izin vermeden merdivenleri hızla çıkıp odadan eşyaları toplamaya başladım.

Tam odadan çıktığım sırada aklıma gelen fikirle David'in odasına girdim. Herhalde o kadar çok arabası varken birini ödünç almama kızmazdı öyle değil mi? Çekmeceleri biraz kurcaladıktan sonra anahtarı bularak cebime attım ve merdivenleri tekrar inerek, ardımdan adımı bağırdıklarını duymamazlıktan gelip aynı hızla evden çıktım.

Biraz ilerledikten sonra havluya sarılmış ve eve doğru gitmekte olan Alphonse'u fark ettim.

O da beni fark ettiği anda yanıma geldi.

"Neil neden telaşla çıktı evden, bir şey mi oldu?"

"Ne olduğunu sana söyleyemem, ama senden çok önemli bir şey rica etmek zorundayım. Hiç sorgulamadan yapabilir misin?"

"Bana yaptığın onca iyilikten sonra mı? Kesinlikle bana güvenebilirsin Tureng, ne istediğini söyle."

"Babanın yanına dön."

"Ne? Neden?"

"Hani sorgulamayacaktın?"

"Tamam sorgulamayacağım. Sadece oraya gidip ne yapacağımı söyle."

"Babanın yapacaklarını elinden geldiğince yavaşlatmalısın."

"O makineyi diyorsan eğer melez kanı olmadan çalışması imkansız zaten."

"Biliyorum, biliyorum. Ama yeni bir şeyler denemediğinden emin olmak zorundayız. Git ve onu engelle Alphonse. En azından her şey yoluna girinceye kadar bunu yapmamız gerekiyor."

Deniz HalkıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin