BÖLÜM 44

1.2K 151 61
                                    

Bağırış çağırışlar ve çalınan acil durum alarmının sesiyle yerimden fırladım. Alphonse'un binadan çıkmasına yardım edip de, odaya geri döneli henüz 10 dakika bile olmamıştı. Ben tam elimdeki şapkayla gözlüğü nereye saklayacağım diye kara kara düşünürken, bu curcuna kopuvermişti. Sonunda Alphonse'un kaybolduğu açığa çıkmıştı demek ki.

Elimdekileri hemen pencereden bahçeye fırlattım ve bahçede kamera sistemi olmadığını umarak, onları fıskiyenin suyuyla çok uzaklara yönlendirdim. Yaklaşan ayak sesleriyle hemen pencereyi kapattım ve koltuğumda başından beri uyuyormuşum gibi davranmaya başladım.

Kapı çat diye açılınca Neil'in güzellik uykusu da son bulmuş oldu. Yuh doğrusu o kadar alarm sesine uyanmadıysa yanında beni kesseler bile ruhu duymazdı bunun.

"Onun kaçmasına sen yardım ettin!" diyerek işaret parmağını sallayan iri yapılı insan ırkından görevli sinirle üstüme üstüme yürümeye başladı.

Bu başından beri Alphonse'un suçsuz olduğunu anlatmaya çalıştığım görevliden başkası değildi.

Eğilerek yakama asılmıştı. Oturduğum yerde sinerek bu işten nasıl sıyrılacağımı düşündüğüm sırada Neil uyku mahmuru haliyle ayağa fırlayıp adamla benim arama girdi.

"Hop ne oluyor? O senin yaşça da, cüssece de yarın kadar! Ne yaptığını zannediyorsun sen?!"

"Neil. Evlat. Bu senin yarın kadar dediğin bücür ne işler karıştırdı sen bilmiyorsun-Ya da dur, sen de kesin işin içindesindir. Ortağı olduğuna göre" dedi ve arkasında dikilen adamlarına bağırdı. "ATIN BU İKİSİNİ DE NEZARETHANEYE!"

"NE?!" diye bağıran Neil'e aldırmadım. O sırada tek düşündüğüm şey adamın bana bücür diye hitap etmiş olmasıydı. Halbuki o fazla uzundu. Ne var yani kısa olmak suç muydu bu dünyada?!

Kollarıma asılan görevliler beni sürüklemeye başladığında bile düşüncelerim hala bu yöndeydi. Ta ki demin Alphonse'u kurtardığım nezarete atılıncaya kadar. Demir parmaklığın kapısının üzerime kilitlenmesiyle, birden ne yapacağımı şaşırdım.

Yan taraftan gelen seslerle Neil'in de oraya atıldığını anlamıştım.

Adam uzaklaşarak nezarethanenin ortak demir kapısını kapattı ve görüş açımdan çıksada masasına geri döndüğünü tahmin ettim.

"LANET OLSUN!" diyerek parmaklıklara vuran Neil'in sesiyle olduğum yerde sıçradım. "YİNE NE HALTLAR KARIŞTIRDIN LAN?!"

"Be-ben hiçbir şey yapmadım."

"TURENG!" diye son ses bağırdı.

Olduğum yere korkuyla sinip oturarak, kafamı dizlerime yasladım ve görevli adam dediklerimi duymasın diye içimden konuşmaya başladım.

"Alphonse'un kaçmasına birazcık yardım etmiş olabilirim."

"NE?!"

"Şşt içinden konuş. Adam ne olduğunu çakacak şimdi."

"Ulan Tureng, ulan Tureng!"

"Kızma. Başka şansım yoktu ki."

"Neler olduğunu anlatman için sana 5 saniye veriyorum. 5!"

"Anlatacak bir şey yok. Söyledim ya işte onun kaçmasına yardım ettim diye."

"Anlatmanı istediğim şeyi sen gayet iyi biliyorsun. 4!"

"Yah neyi anlatmamı istiyorsun?!"

Pekala neyi anlatmamı istediğinin gayet de bilincindeydim. Bal gibi de Alphonse'un gerçekten suçlu olup olmadığının hikayesini dinlemek istiyordu. Ama bunu anlatmak benim haddime olan bir şey değildi. Neil'den kurtuluş yoktu biliyorum. Ancak kaçma yolumun olmadığını bildiğim halde, bu konuyu konuşmayı elimden geldiğince ertelemem gerekiyordu.

Deniz HalkıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin