Ⅱ-10/GÜVEN... GÜVEN...

Start from the beginning
                                    

"Ona yardım ettiğimi falan söylemedim." Rüzgar'ın çenesi, öfkeyle gerilmiş olsa da, ses tonu hala aynıydı. Bunu nasıl başarabildiğini sonra düşünecektim. Sonuçta fazlasıyla gereksiz bir şeydi bunu düşünmek. Yani şuan için. Kafam rahatlayabilirse, önemli tüm şeyleri de halledebilirsem, düşünecektim. Sonuçta, ben de yapabilmek isterdim bunu ama zamanı gelince. Şuan ihtiyacım yok gibiydi.

"Ne olursa olsun, ben Ada'nın tarafındayım. Onu haklı buluyorum. Ona istemediği bir hayatı yaşatmanızda yardımcı olmayacağım!"

Kalbim, Rüzgar'ın sözleriyle, çocuksu bir mutluluğa ev sahipliği yaparken, gülümsememek için kendimi zor tutuyordum. Benim bu yaşamımı onaylıyordu. Nasıl mutlu olmayayım! Tek sorun, ortamın müsait olmamasıydı. Müsait bir zamanda bunun için de gülümseyip, mutluluğunu yaşayacaktım. Belki bir parça da saçmalayabilirdim ama bunu o zaman düşünecektim. Yani yalnız kaldığım zamanda.

Ah, bir kaç saat önce yalnız kalmak benim için ne kadar kolaydı!

"Sana da iyi akşamlar!" Rüzgar'ın bir ton yükselen sesi, beni düşüncelerimden ayırdığında, konuşmayı bir parça kaçırdığımı farketmiştim. Hayıflandım kendi kendime. Saçma sapan düşünmeye ne gerek vardı ki şimdi! Ne güzel tek taraflı muhabbeti dinleyip, bir şeyler anlamaya çalışıyordum. Kalbi mutlu olurken, aynı anda beynim etrafı dinleme işini beceremiyordu anlaşılan. Bütün iş kalpteydi. Beynim bu aralar iş yapmıyordu.

"Doğru söylüyormuşsun ama bir daha şaka yapmazsan sevinirim. Her şey senin elindeymiş gibi bir düşünceye kapılma."

Rüzgar'ın öfkeli bakışlarının ve gizli tehdidinin odağı Zeynep'ti. Ben de bakışlarımı Zeynep'e çevirdim. O, hiç etkilenmiş gibi gözükmüyordu ya da duygularını gizlemeyi biliyordu. Emin değildim ama az önceki halinin gram değişmediğinin de farkındaydım. Ayrıca Rüzgar, haklıydı. Zeynep, dediği gibi şaka yapmıştı ama şuan ki durumun şaka kaldıracak bir yanı yoktu. Zaten zor durumdaydık. Güven, pamuk ipliğine sarılı gibiydi ve Allah aşkına şaka denilen şey için durum müsait miydi? Dinimi yaşayabilmek için evden kaçmıştım, erkek arkadaşımla buluşmak için değil.

"Bu kadar yabani bir insan olduğunu bilmezdim Rüzgar ÜSTÜN! Her neyse, Ada giriyor musun içeri? Gireceksen, o çoraplarını da çıkarman gerekiyor."

Zeynep'in hatırlatmasıyla tekrar ayaklarıma baktım. Ayak parmaklarımı oynatarak kendi kendime sevimli olmaya çalışsam da çok üşümüşlerdi. Bakışlarımı tekrar Zeynep'e çevirdim. Sıkılmışcasına bakıyordu bana. Ben de halimden pek memnun değildim ama başka ne yapabilirdim ki! Şuan katlanmam gerekiyordu.

"Ada!"

Rüzgar, ismimi söylediğinde neredeyse çorabımın bir tanesini çıkarmak üzereydim! Nasıl da varlığını unutmuştum öyle! Belimi doğrultup, Rüzgar'ın çenesine kilitledim bakışlarımı. Kilitlemek zorunda kalmıştım çünkü kalbim daha fazlasını istediğini bağırıyordu içten içe.

Yaramazlık yapmak yok kalbim. Uslu dur olduğun yerde.

"Kendini güvende hissetmediğin an beni ara. Hemen geleceğime emin olabilirsin. Eğer ben yeni telefon alamadan bir şey olursa, Umut'a ulaşmaya çalış. Hiçbir şeyden haberi yok ama bilse de sana zarar verecek bir şey yapmaz."

Umut... Bir zamanlar en yakın arkadaşım olarak gördüğüm insan, dört yıl içerisinde neredeyse silinmişti benim için. Neler yaptığını, nerede olduğunu elbet bir süre merak etmiştim ama sonra unutmaya başlamıştım onu. Uzun zamandır da zihnimi kurcalamıyordu. Neler olduğunu bilmemesinden, beni önemsemediği anlamını çıkarabilir miydim?

Abartıyor da olabilirdim. Dış dünyadan tamamen kesildiğim için neler olduğunu bilemiyordum. Dört yıl fazla bir zamandı. Belki o da benim gibi hissetmişti ya da... Ah, o beni büyük ihtimal İngiltere'de biliyordu! Çoğu insan gibi. Nasıl çıkmıştı bu aklımdan.

MAVİ UMUTLAR(İslami Yaşantılar Serisi/2) *TAMAMLANDI*Where stories live. Discover now