Bölüm 36: "OYUNBOZAN"

Start from the beginning
                                    

Sigarayı kül tablasında söndürdüm, en ağır sigara bile kafamdan daha dumanlı değildi.

Kahvemden bir yudum aldım ve su kadar tatsız bir şeymiş gibi boğazımdan öylece geçip gitti. Gözlerimi kapatırken geriye yaslandım ve derin bir nefes verdim, bacaklarım huzursuzluğumun simgesi gibi titreşim halindeydi.

Sanki kötü bir şeyler oluyormuş gibi büyük bir stres içindeydim. Sevdiğim herkesin şimdilik güvende olduğunu bilsem de beni huzursuz eden bir taraf vardı, Bornova'ya döndüğümden belli aynı şeyleri hissediyordum. Sevdiğim herkes şimdilik güvende olsa da fazla ulaşılabilir durumdaydı ve birine bile bir şey olsaydı kendimi ömür boyu suçlulukla yargılardım.

Kötü düşünmek dışında başka bir şey yapmıyordum, sonunda gözlerimden geçen ve sevdiklerime kötü bir şeyler olacağını gösteren olası sahneler son buldu ve evi inceledim. Osman Balcı bu evde henüz on bir ay önce yaşamıştı, dört ay öncesine kadar da ev kendisinindi, belki de bu evde ölmüştü. Şimdiyse üzerine toprak atılmıştı.

Ölüm tuhaf şeydi ve herkesi eşit bir şekilde yargılıyordu, adaletli olan tek şeyin ölüm olduğuna inanırdım ama adaletsiz ölümlere söyleyecek bir şey bulamıyordum.

Telefonum çalarken karanlığın bastırdığı saatlerden birindeydim ancak benim ruhum hep karanlıktı, ışıkları açmadan oturmuştum. Hatırası mezar taşına dönüşmüş biriyle aynı masada yemek yediğimi anımsamış ve şimdi o masada tek başıma oturuyordum. Telefonu açarken kim olduğuna bakmadım.

"Ayça?" dedi gizemli ses, Barış'ın sesine benziyordu, kurşun sesi duydum ve telefondaki kişi acıyla inledi. "Ayça bana yardım etmen gerekiyor. Bana yardım edebilecek tek kişi sensin." Acı çekerek konuşuyordu ve sesin Barış'a ait olduğuna neredeyse emindim, günlerdir beklediğim kötülüğün geldiğini hissettim ve yüreğim korkuyla çarpmaya başladı savaşa hazır halde ayağa kalkarken volta atmaya başladım.

Telefondaki ses kısa bir süre kesildikten sonra başka bir adamın sesini duydum.

"Ayça Poyrazoğlu."

"Benim," dedim endişeli sesimin üstünü kapatmaya çalışırken, ancak ne kadar işe yaradığını bilmiyordum, hatta işe yaramadığına emindim, o an Barış'ın tehlikede olduğuna emindim. "Neler oluyor? Sen kimsin?"

"Kim olduğum seni neden ilgilendirsin küçük kız?" Telefondaki adam zafer elde etmiş gibi güldü. "Balcı elimde ve öldürülmeyi bekliyor."

Barış.

O ses Barış'a aitti, ses algılarım çok kuvvetliydi ve onun Barış olduğuna emindim.

"Kimsin sen?" Dedim nefretle, "Onu bırakman için ne yapmam gerekiyor?"

Adamın beklediği teklif buydu, hattın diğer ucundan pis pis sırıtırken bir yumruk daha attığını işittim, ismim Barış'ın dudaklarından dökülen kanlar arasından ancak hecelerle çıkıyordu. O an tek elimle yüzümü kapattım, kulaklarım daha önce hiç şahit olmadığı bir acıya şahit oluyordu. Eğer Barış'ı kurtaramazsam kendimi ömür boyu asla affetmezdim, birçok insanı kurtaramamıştım ama Barış başkaydı, Barış'ı kurtarmak zorundaydım.

"Adım Atilla."

"Ayça bana yardım edebilecek tek kişi sensin," dediğini işitebildim, kan kustuğuna emindim.

"Tamam!" Diye sesimi yükselttim ve kuzeninin diğer odada olduğunu, beni duyabileceğini anımsayarak ses tonumu alçalttım, gerilmiştim, elimi saçlarımın arasından geçirirken dudaklarımı ısırdım, gözlerimi kapatarak derin bir nefes alırken ağlamaya hazır haldeydim, çok gerilmiştim. "Ne yapabilirim? Ne yapabilirim? Söyle bana."

BAŞKASIWhere stories live. Discover now