Bölüm 7 Geçmişten Gelen Hayalet

9.1K 404 37
                                    


'Bardağı kenara koysan iyi olur.'

Dik dik baktım ama dediğini yaptım. Derin bir nefes aldı yavaşça bıraktı.

'Deniz.' Durakladı. 'Ceren öldü.'

Israrla kaçırdığım gözlerimi Cem'e çevirdim. Söylediği şeyi algılamıştım algılamasına ama kabullenmekte güçlük çekiyordum. Dalga geçip geçmediğine dair izler bulabilmek için gözlerini araştırmaya başladım. O sırada Cem bağlantımızı kesti ve yerinden kalkıp önümdeki kahve fincanını aldı, kapıya yöneldi. Arkasından baktım sadece. Beynim boşalmıştı o anda, düşünebilecek durumda değildim. Ben hala kapıya bakmaya devam ediyorken Cem kapıdan girdi. Elinde açılmış iki tane bira şişesi vardı bu defa. Bir tanesini önüme, yere bırakıp karşımdaki üçlü koltukta az önce kalktığı yere oturdu. Koltuğun kolunda duran sigara paketinden bir tek çekti, dudaklarına yerleştirip yaktı. Ardından çakmağı paketin içine sıkıştırıp bana doğru attı.

Normal şartlarda paketi havada yakalayabilirdim ama reflekslerim bile kafası karışmış durumda oldukları için harekete geçmeyi reddettiler. Paketin bana doğru uçup doğrudan kafama iniş yapmasını gözlerimle takip ettim. Kafamdan da yere. Vücudum o zaman ben emir vermeden harekete geçip paketi yerden aldı. Sigaraya ihtiyacım var diye düşünmeme neden oldu bu. Sonrasında kontrolü ele geçirip bir sigara da ben yaktım. Dumanı ciğerlerime göndermek kendime gelmemi sağladı. Bir kaç yudum da bira çektikten sonra Cem'e döndüm.

'Cem sen ciddi misin?' 

Hala dalga geçiyor olabileceği ihtimali vardı aklımda. Cem gözlerini dikip bir süre soğuk soğuk baktı. Buz gibi. Buz mavisi. Omurgamda, soğanından kuyruk sokumuna doğru akan soğuk bir elektrik akımı hissettim ki bu titrememe neden oldu.

'Deniz, lütfen bana kendimi tekrar ettirme.'

İşte o an Cem'in duygularını şimdiye kadar hep görmezden geldiğimi fark ettiğim an oldu. Karşımda oturan adamın çok büyük zorluklarla karşı karşıya kalmış olmasını ben henüz kavrayabilmiştim. Nasıl atlatabildi bunları, nasıl hayatta kaldı ve yaşamını sürdürdü hiçbir fikrim yoktu. Sen anca bağır çağır Deniz. Sen anca kendini düşün.

Cem'e sıcacık ve sempati dolu bir bakış gönderdim gözlerindeki buzları eritebilmek için. Etkisini anında gösterdi. Mavileri derinleşmeye başladı yeniden. Buz mavisinden derin maviye. 

Sonrasında sustum. Sadece sustum. Ve bekledim. Sormanın bir anlamı yoktu. Sorup onu sıkıştırmak istemiyordum. O anlatacaktı. Nasıl olsa anlatacaktı. Hazır olduğu zaman anlatacaktı. Her şeyi. Biliyorum.

Kısa bir sessizlikte, beklenti dolu bir sessizlikte, saat tik taklarının bile eksik olduğu bir sessizlikte... Harbi neden saat sesi yok bu odada? Saat mi yok yoksa? Etrafımda kısaca göz gezdirip saati buldum. Saat var. Tabii ki var. Saatsiz olur mu? Ancak bu sessiz saatlerden. Tiktaksızlardan.

'Çok sessiz.' ağzımdan kaçtı.

Cem gözlerimi takip edip baktığım yeri buldu.

'Saat sesi beni delirtir. Düzenli seslerden nefret ederim.'

Bakışlarımı ona yönelttim.

'Peki ya birlikte uyuduğun insanın kalp atışları?'

İnsan en net uyumaya çalışırken duyar sonuçta böyle şeyleri. Birlikte yattığı kişiyleyken.

'Uyuduğum kişinin, sevdiğim kişinin hayatta olduğunu bilmek güzel. Öyle değil mi?' 

Sıcacık gülümsedi bana. Ne güzel gülümsüyordu. Yaşadıklarına rağmen, yaşadıklarına inat. İnsanlar çok ilginç değil mi? Bu herkes tarafından çok sık sorulan bir soru, biliyorum. Bu insanların gerçekten ilginç olduğunu kanıtlamaz mı? Yani mesela benim karşımdaki adama fena halde sinirli olmam gerekirken gülüşünde huzuru buluyorum. Mesela karşımdaki güzel adam birazdan benimle hayatının en acı anlarını paylaşacak olmasına rağmen ki her paylaşım o anı tekrar yaşamana neden olur, yani birazdan hayatının en acı anlarını tekrar benimle yaşayacak olmasına rağmen gülümsüyor. İnsanlar ne kadar asil.

TUTKU OYUNU (gay)Where stories live. Discover now