9

405K 9.5K 1K
                                    


Yemekten sonraki gün gözlerimi açtığımda üstümde taşıyamayacağıma inandığım bir ağırlık vardı. Nemli yastığım dün geceden kalma buruşmuşluğu ile beni üstünden atmaya istekli gibiyken ağrıyan göz kapaklarımı kapatıp yüzüme çarpan ışığa alışmaya çalıştım.

Dün gece üstümden ağır yük taşıyan bir araç geçmişti sanki, enkaz altında saatler geçirmiş de havasız kalmış gibiydim. Yenilenmeye ihtiyacım vardı. Ruhsal olarak çökmüştüm. Henüz anneme acıdığımı fark edip bunun ezikliğinin altından kalkamazken anneme farklı bir açıdan acımak beni yıkmıştı.

Kötü hissediyorum demek beni tam olarak açıklamıyordu bile.

Beni yataktan kaldırmaya yetecek heyecanda bir planım yoktu. Caner ile ders çalışacaktık. Onu ekebilirdim. Bu çok kolay olurdu ama kendime eziyet etmekten de sıkılıyordum. İnsanların başına korkunç şeyler geliyor ve hayatlarına devam ediyordu. Kitaplardaki o, ertesi gün acılarını yatakta ağlayarak değil hayata acıdan ölmemiş ama olgunlaşmış haliyle devam eden kadınlardan olmak istiyordum. İçimdeki vicdan azabı karnımın acıkmasını ya da tuvalet ihtiyacımı yok etmiyordu.

Her ne kadar yaşayacak binlerce şeyi olup yarın öleceğini bilen insan gibi hissetsem de gözlerim penceremden içeri vuran ışığa alıştığında üstümdeki yorganı ayaklarımla itip doğruldum. Kollarımı iki yana açıp gerindikten sonra dönüp yastığıma baktım. Berbat haldeydim. Yastığım da benim kadar berbat gözüküyordu.

Nursiş bugün evde olmadığı için Caner ile dışarıda buluşacaktık. Evden dışarı çıkmak bir yana odamdan dışarı adım atmak istemesem de kendimi buna zorladım. Yarım saat suyun altında kaldıktan sonra sert bir kahve içerek kendimi biraz uyanık kalmaya zorlayabilmiştim. Kahverengi kadife eteğimin üstüne düz bir kazak geçirdikten sonra saçlarımı ördüm. Neredeyse hazır gözüküyordum. Yastığımın kılıfını söküp kirli sepetine attıktan sonra çantamı ve çizmelerimi alıp odamdan çıktım.

Babam pazar günü olmasına rağmen erkenden çıkmıştı. Yüzleşmek hangimizi daha çok korkutuyor halk oylamasına gidebilirdik çünkü bu konuda ikimiz de iddialıydık. Bana kız arkadaşını nasıl bulduğumu sormasına hazır değildim. Çünkü duygularımı ifade edebileceğim bir dilin dünya üzerinde olduğuna dair şüphelerim vardı. Tek bildiğim şey o benim aileme ait değildi ve babamla evlenmeye karar verirlerse onlarla birlikte yaşayamazdım.

Evden dışarı çıktığımda sarsıcı bir soğukla karşılaştım. Kollarımı etrafıma dolayıp başımı eğerek kuru rüzgardan korunmaya çalıştım ama durağa gidene kadar burnum ve kulaklarım donmuştu. Otobüse bindiğimde kulağımda bir acı vardı. Bundan nefret ediyordum. Kendime bir kulaklık almayı aklımın bir köşesine yazdıktan sonra ellerimi bacaklarımın arasına yerleştirip ısıtmaya çalıştım. Tüm yol neredeyse böyle geçti. Otobüs durağı Cennet'e yakın olduğu için kendimi dünyanın şanslı insanlarından görerek otobüsten indikten sonra yoldan karşıya geçip küçük ve hızlı adımlarla kafeye ilerledim.

Caner benden önce varmıştı. Hocamız henüz yoktu. Caner'in seçtiği köşedeki masaya ilerlerken beni fark etti. Kafasını test kitabından kaldırıp arkasına yaslandığında yüzünü bir gülümseme kaplamıştı. Yanına oturduğumda ortamın ısısına alışmak için bir süre paltomu çıkarmadım. Sabun kokusunu alınca ben de gülümsemeden edemedim.

"Erkencisin."

"Yapacak daha iyi bir işim yoktu... Ve güzel olmuş."

"Ne?"

"Saçın."

Elimi örgümün üstünde gezdirdikten sonra paltomu çıkarıp sandalyenin arkalığına astım. Teşekkür ederim diye mırıldanmayı da ona bakmazken yapmıştım. Yeniden arkama yaslandığımda Caner beni izliyordu. Yüzü temizdi. Ne bir morluk ne de kabuk bağlamış bir yara... Meriç ile kavgasından kalma boynundaki izi saymazken her şey iyiydi. Renkli gözlerini benden ayırmadığında tek kaşımı kaldırıp "Ne var?" diye sordum.

Kötü Çocuk IIIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin