"Bunu yapma, Jungkook." Adeta dibime girmişti ve ben bakışlarımı gözlerine bir türlü sabitleyemiyordum. Çünkü beni öpecekti, biliyordum. Ve bu sefer öncekiler gibi suratına tokatı yapıştırabilir miyim, emin değildim.

Hayır, sübyancı olduğumdan değil. Sadece... midemde kanat çırpıp duran mutant kelebeklerin yanına bir de bok böcekleri eklenmiş gibi hissediyordum ki bu hiç hayra alamet değildi.

Hafifçe gülümsedi. "Yapmayacağım, merak etme." Hızla geri çekilerek sırtını bana döndü, karanlık koridorda mutfağa doğru ilerlemeye başladı. "Hadi, çabuk ol. Geç olmadan şirkete gitmemiz gerek."

Odanın kapısını donuk bakışlarımla kapatıp sırtımı kapının pürüzsüz yüzeyine dayadım.

Bana ne oluyordu böyle?

Tamam, maknae geçen birkaç hafta içerisinde az da olsa ilgimi cezbetmeyi başarmıştı ancak şimdiki halim öncekinin dibinden, kıyısından bile geçmiyordu. Evet, bakışları ve iri gözleri beni biraz etkilemişti. Evet, yılbaşında olayların bildiğim tarafı hem utanmama hem de garip bir şekilde cesaretlenmeme neden olmuştu. Sanki biri arkamda Jungkook'u işaret ederek 'Hadi Young! Yapabilirsin!' diye bağırıp durmuştu. Ancak şimdi her şey farklıydı.

Şimdi Jungkook benden hoşlanmıyordu, bana aşıktı ve ben onu geçen 6 ay içerisinde zerre kadar tanıdıysam az önce iddia ettiğimin aksine kesinlikle pes etmeyecekti. Lanet olası bir inadı -ne kadar benimkiyle kıyaslanamayacak derecede olsa da- vardı. Benden 6 yaş küçük olan bu velet beni de kendine aşık edene kadar duracak gibi görünmüyordu.

Üstümdeki çirkin pijamalardan kurtulup düz siyah bir eşofman takımının içine girdim. Suratıma ise hemen hemen her zamanki gibi tek gram makyaj yapmadım. Sonuçta sabahın 3'üydü ve biz son zamanlarda Jake sağ olsun yanından bile geçmeye katlanamadığım fakir BigHit'e gidiyorduk. Neden güzel görünmek için çabalayacaktım ki?

Belki... maknae için?

Eh, henüz o kadar delirmediğime göre kendimi şanslı saymalıydım.

Şirket arabasına binerken aklımda hala bu düşünceler geziniyordu. Sürücü koltuğuna geçip motoru çalıştırdım. Hayatımda hiç olmadığım kadar gergin ve düşünceliydim. Birincisi, sevgililer gününde müstakbel sevgilim tarafından terk edilmiştim. Ve şimdi 6 aydır menajerliğini yaptığın Bangtan'ın maknaesi bana aşık olduğunu söylemişti. Üstelik bunu yaşıtlarının aksine hiç utanmadan yapmıştı. Aslında hayır, bu haddinden fazla özgüvenli olmasından kaynaklanmıyordu. Jungkook aslında çok utangaç bir veletti. Utanırken gözleri huzursuzca etrafta gezinir, boynu bükülür ve suratında aptal bir sırıtış oluşurdu. Hatta kimi zaman elini yumruk yaparak kuru kuru öksürürdü. Fakat az önce o kadar sakin ve ciddiydi ki... Ben mi sebep olmuştum buna? Geçtiğim dalgalar ve yaptığım atarlar bu çocuğu duyarsız birine mi çevirmişti?

Yoksa Jeon Jungkook geleceğin başarılı bir bad boy adayı mıydı?

Ah, pekala. Bunu kabul edemezdim. Çünkü şu hayatta nefret ettiğim 3 şey vardı:

Bir, Si Hyuk ve annem arasındaki gizemli ilişki. Henüz ne olduğunu çözememiştim ancak fena tahminlerim vardı.

İki, Bangtan'ın yaptığı eşek şakaları.

Üç, yani sonuncusu, bad boy triplerine giren ergen çocuklar.

Cidden, fazla itici değiller miydi? Eğer Jungkook da öyle biri olacaksa, aramızdaki ilişkinin başlamadan bittiğini ifade etmem gerekiyordu.

"Kalkmayacak mısın?"

Başımı kaldırdığımda maknaenin sürücü kapısının hemen yanında, dibimde dikildiğini gördüm. Tek kolunu arabanın tepesine yaslamıştı ve fazla ciddi bir ifadeyle bana bakıyordu.

CRAFTY |Jungkook| ✓Where stories live. Discover now