19 + Guinness Record

3.4K 259 174
                                    

Galiba sabrımla sınanıyordum, oysaki şimdiye kadar oldukça iyi idare etmiştim. "Hayatını küslüklere ayıramazsın." dedi annem. Michael tam önümde dikilmeye başladığında "Teşekkürler Bayan Margeret." dedi. Annem otoriter halinden şaşmadan "Beni pişman etme Michael." dedi ve bizi birazdan yaşayacağımız ölüm sessizliği ile başbaşa bıraktı. Ne yapacaktık ki şimdi? Michael'ın neler hissettiğini anlamak zor. Gitmemiş olması ya cesaret yada büyük yüzsüzlük örneğiydi. Yaptığım tek şey çimenlerle güzel bir kontrast oluşturan ayakkabılarımı izlemek oldu.

En sonunda Michael konuştu "Kötü oldu."

"Hıhı."

Elinde tuttuğu çözünmeye başlamış buzu nereye bırakacağına karar verememiş gibiydi "Öyle demek istememiştim, Kazık bazen çok sinir bozucu olabiliyor."

"Evet."

"Ağzımdan çıkıverdi işte."

"Anlıyorum."

Michael pes edip buzu tek elinde tutmaya başladı "Agnes..."

Sinirle cevapladım "Ne!"

"Yüzüme bakar mısın."

Bakışlarımı yerden kaldırıp Michael'a çevirdim ama doğrudan gözlerinin içine bakmak yerine arkasında görünen manzaraya odaklandım. "Evet?"

"Biliyorsun özür dilemek için buradayım."

"Sadede gel."

Ensesini kaşıdı "Özür dilerim."

"Tamam."

Tatmin olmamış gibi görünüyordu "Bu kadar mı?"

"Evet, daha ne bekliyorsun?"

"Bilmem sanki affetmemişsin gibi geldi."

Bezgince "Affettim." dedim.

"Tamam ama yinede gönlünü alacağım."

"Buna gerek yok affettim işte."

"Soğuk davranmakta haklısın ama lütfen böyle yapma."

Bu sefer gözlerine bakarak "Davranmıyorum." dedim.

"İstersen daha iyi olduğun bir zaman konuşalım."

"Ben gayet iyiyim, bir daha konuşmayacağız."

Buzu diğer eline aldı "Öyleyse bu kadar?"

"Evet!"

"Şu an benim hakkımda ne düşünüyorsun peki?"

Şakaklarımı ovuşturdum "Bir şey düşünmüyorum."

"Gerçekten iyi hissediyor musun?"

"Tanrı aşkına, artık gidebilirmiyim!"

Bu sırada

Luke ve Calum bahçenin hemen dışında kaldırıma oturmuş caddeyi izliyorlardı. Luke'un gözü karşısında park etmiş olan Michael'ın arabasında takılı kalmıştı. "Michael hala burada." dedi Calum. Luke arabayı gösterdi "Evet biliyordum." sesi sinirli çıkmıştı. Bir kaç saniyelik sessizlikten sonra Calum "Fena yumruk attın, hiç beklemiyordum." dedi. Luke cevap vermeyecek kadar düşünceli görünüyordu. Calum Luke'un omzunu sıvazladı ve konuyu değiştirirse daha iyi olacağını düşünerek "Hayatta Michael'ın bokluklarından daha kötü şeyler de oluyor mesela daha taksitleri bitmeden arabam tepetaklak oldu ve amcama borçlandım. Gerçekten tepetaklak olmasından bahsediyorum. O görüntüye kimsenin kalbi dayanmaz."dedi.

Calum anlatmaya devam ederken Luke'un aklı tek bir kelimeye takılı kalmıştı: tepetaklak. Birden yüzünde şeytani bir gülümseme belirdi ve ayağa kalktı "Hadi Michael'ın arabasını tepetaklak edelim!"

Calum anlayamadı bu yüzden bir şey söyleyemedi. Luke daha açık konuşmaya çalıştı "Yani arabayı altından tutup kaldırmaya çalışırsak ters döner." dedi. Calum'ın bakışları Luke'la araba arasında gidip geldi. Sonucun eğlenceli olacağını biliyordu ama kararsız olduğu belliydi. Luke bunu anladığında daha ikna edici yöntemlere başvurarak Porsche'nin anahtarını cebinden çıkarıp Calum'a attı. "Porsche senin olsun ama yardım etmelisin." Calum şaşkınca anahtara baktı "Tamam varım ama iki kişi imkansız."dedi.

Luke "Bana bir dakika ver." diyerek hızla bahçeye girdi. Bunun için kimlerle konuşacağını biliyordu.

"Hayatta olmaz." diyor Ben ve açıklıyor "Felç kalmak istemiyorum." Ama aldığı ilk olumsuz cevap Luke'u yıldırmaya yetmiyor. Biraz zorlamayla Jack'i ikna ederse Ben'nin de bu fikre sıcak bakacağını biliyor. Şezlong sandalyelerden birine oturmuş Jack'in yanında bağdaş kuruyor. Tüm aile üyeleri yakınlarda olduğu için fısıldayarak "Senden bir şey isteyeceğim." dediği an Jack'in yanıtı belli oluyor "Hayır."

"Neden daha beni dinlemedin bile?"

Jack yavaşça yüzünü Luke'a dönüyor "Ne isteyeceğini biliyorum az önce duydum."

Luke "En son ne zaman senden bir şey istedim ki? Yardım etsen ölür müsün." diye isyan ediyor.

Jack ise sadece "Geçen sene Arizona'da tutuklandığında." diye kestirip atıyor.

Luke bir an karşıya bakıp Agnes ve Michael'ın bu kadar neyi tartıştığını merak ediyor sonra "Öyle mi olmuştu? Hiç hatırlayamadım." diyor oysa unutması oldukça zor bir olay.

Luke daha fazla uzatmıyor ve son çağre Kelvin'nin yanına gidiyor. Ondan da kötü bir bahane duyunca üstelemiyor. Yalvarmaya hiç gerek olmadığından bu işi eski usul yollarla halletmenin en iyisi olduğuna karar veriyor. Nihayetinde önemli olan arabaya zarar vermek. Hemen bodruma inip etrafı karıştırıyor tozlanmış beyzbol sopasını bulunca daha enerjik hissediyor. Çaktırmadan arka kapıdan süzülüp dışarı çıkıyor. Calum Luke'u görünce ayaklanıyor. Luke ise daha kendine dur diyemeden fırlayıp arabanın çatısına çıkıyor, manyaklar gibi böğürerek tepinmeye başlıyor. Var gücüyle zıplıyor, çatının altında bel verişini hissediyor. Calum da gaza geliyor ve Porsche'nin bagajından bir kol demiri alıp geliyor. Bu sırada arabanın alarmı geçte olsa ötmeye başlıyor. Sonra bir yabancı onları, olayları anlamaya çalışmak ister gibi izlemeye başlıyor en sonunda varlığını belli etmek için konuşuyor "Şiva burada mı acaba?"

Luke ve Calum da yabancıya dönüyor. Belli ki şiva için gecikmiş misafirlerden biri. Luke unuttuğu beyzbol sopasını yabancıya uzatıyor "Buyur kaptır gitsin." Çocuk şaşkınlıkla duraksıyor "Bu ne için?"

Calum nefes nefese konuşuyor "Yeni bir guinness rekor denemesi, en kısa sürede insan gücüyle arabayı parçalamaya çalışıyoruz."

Sanki yabancının tek duymaya ihtiyacı olan buymuş gibi sopayı alıp hevesle o da işe koyuluyor "Ben Ashton bu arada."

Luke hala deli gibi gülüyor ama tanışmak için elini uzatmıyor "Tanıştığımıza sevindim Ashton."

Artık durmaları gerekiyor Calum yoruluyor. Birden Luke'un da hırsı geçiyor ön camdan kayıp kaportaya oturuyor. Bu kadar neye kızgın olduğunu o da bilmiyor, uzun süre önce Michael'a olan öfkesi geçmişti aslında. Bahçeye ilk çıkan Isabel oluyor Ashton'a garip bir bakış atıyor. Kelvin hiç şaşırmıyor aksine Luke'un kurbanı olmadığı için seviniyor. Jack'in ağzından bir küfür kaçıyor, Agnes'ın nutku tutulmuş, Dot da bu anı ölümsüzleştirmek için hurdaya dönmüş arabanın fotoğrafını çekiyor. Büyük bir duygu seli olacağından kimse Michael'a seslenmeye cesaret edemiyor, gelip kendinin görmesi çok daha iyi. Ve öyle de oluyor . Michael gördüğü manzarayla dehşet içinde yerinde çakılı kalıyor, ağzından hiçbir sözcük çıkmıyor. Dünyadaki bütün acılar o an için önemsiz kalıyor. Luke ise herkesi şaşırtarak Michael'a doğru ilerleyip ona sarılıyor sonra da elindeki buzu alıp "Teşekkürler ihtiyacım vardı buna." diyor.

----------------------

Umarım neden yayınlamak istemediğimi şimdi anlamışsınızdır.

7 + hemmingsWhere stories live. Discover now