[49] Eski Bir Aşk...

77.8K 4.7K 285
                                    

Ay bu bölüm yazarken ağla ağla helak oldum ya... Hadi okuyun da sizde ne gibi duygular uyandıracak çok merak ettim :D 


Ay bu arada finale 3-4 bölüm kaldı sanırım. Yani aklımdaki kurgudan o kadar bölüm çıkar gibi düşünüyorum. Hadi hayırlısı, inşallah bunu da tamamlayacağım. :D



Dudaklarımdan mırıltı gibi döküldü ismi. "Arzu Hemşire?" Aynı şekilde o da benim ismimi mırıldandı. Yeşil gözlerinin etrafı ağlamaktan kızarmıştı. Beni görmeyi beklemediği için kocaman açılmışlardı. Ardından şaşırarak kırpıştırdı gözlerini. Aynı tepkiler benim yüzümde de karşılığını buluyordu. Onu burada görmeyi ummuyordum. Olabilecek kişiler listemde bile yer almayan biriydi o. 

Ona doğru küçük adımlarla yaklaşırken o durgunluğunu korudu. Salık saçları rüzgar yüzünden karışmıştı. Her seferinde görmeye alışık olduğum o gülüşü yoktu dudaklarında. Bedeni yorgun ve bitkindi. Karşımdaki kadın Arzu hemşire değildi, sevdiğini kaybetmiş bir kadındı adeta. Hem de aradan o kadar zaman geçmiş olmasına rağmen acısı hala taze olan bir kadın...

"Senin... ne işin var burada?" diye sordu şaşkınlık dolu sesiyle. Kızgın değildi. Burada olmam onu rahatsız etmemişti sanırım ya da henüz şaşkınlığını atamamıştı üzerinden.

"Onur..." dedim titreyen sesimle. "Yoğun bakımda." diyerek tamamladım. Sanki bu dediğim onun için yeterliymiş gibi yumdu gözlerini. Bir damla yaş süzüldü gözünden. "Gönül abla mı gönderdi seni?" derken sesi sorudan ziyade bir bilgiyi doğrulamak ister gibi kararlıydı. Sadece başımı sallamakla yetindim. Bu hareketimle birlikte yere çöküverdi. Sesli bir iç çekti. 

"Demek öyle." dedi çatlak sesiyle. Öyle çaresiz çıkmıştı ki kelimeler dudaklarından zaten dolu dolu olmuş gözlerime iyice birikti yaşlar ve onları daha fazla tutamadım, aktılar göz pınarlarımdan. "Buraya gel." dediğinde açmıştı kollarını kocaman. Burnumu sesli bir şekilde çekip koşarcasına yanına gidip, çöktüm ve kollarımı bana sunulan bedene sardım. 

Bir süre konuşmadık ikimizde. Sadece ağladık. Hava soğumaya başlasa da umurumuzda değildi o an. Acımız daha büyüktü bedenimize işleyen soğuk rüzgardan. İçimiz yanıyordu adeta. 

"Hayat..." dedi çatlak sesiyle. "her zaman mutlu etmez insanı. Mehmet... hiç ama hiç beklemediğim bir anda girdi hayatıma. Böyle bomba misali. Neye uğradığımı şaşırdım. Bunun aşk olduğunu anlamam biraz zamanımı aldı. Ve bir sürü... bir sürü anımız oldu. Güldüğümüz, ağladığımız, kavga ettiğimiz, çaresiz kaldığımız... Her saniyesi benim için çok özeldi. Dünyaları verseler değişmem o anıları. Ve..." Duraksadı. Derin bir nefes aldı. Yine konuşamadı. İç çekişini duydum. "Ve..." diye tekrarlardı. Onu durduran dudaklarının arasından kaçan hıçkırıktı. Konuşamadı bir süre. Bende zorlamadım onu. Yanında olduğumu belli etmez için daha sıkı sarıldım ona.

"Hayatımdan... çıkışı da... aynı şekilde... aniden oldu. Sadece... bir saat içinde... ellerimin arasından kayıp gitti. Tutamadım. Yanımda tutamadım onu." dedikten sonra hıçkırıklara boğularak ağlamaya başladı. Onunla beraber bende ağlamaya başladım. Kurumaya başlayan yanaklarımı hemen yeni yaşlar ıslattı. 

"Onunla dolu dolu... beş ay geçirdim. Her saniyesi... kutsaldı benim için. Biliyorum. Gönül abla seni bu fikrinden vazgeçirmem için yolladı. Ama Dilara... onunla geçirdiğim bu beş ayı, tüm ömrüme değişmem. Hatta onunla geçirdiğim saniyeyi değişmem. Şu an... sadece bir saniyeliğine onu görecek olsam ve ardından ölecek olsam... yani böyle bir fırsat sunsalar bana... inan düşünmeden kabul ederim. Öyle özledim ki onu..." 

Kollarımın arasından sıyrılıp mezara döndü. Ellerini toprağın üzerinde gezdirdi. Okşadı. Avucuna biraz toprak alıp, öptü uzunca. Gözyaşları ıslattı toprağı. İçim gitti. Yüreğim parçalandı. Gözlerimi sıkıca yumdum sanki bu anın gerçekliğinden uzaklaşabilirmişim gibi...

"Dilara... onu çok özlüyorum. Bu öyle bir özlem ki... her gün, her saniye öldürüyor beni. Artık dayanacak gücümün kalmadığını düşünüyorum. Ölmek istiyorum. Ona kavuşmak istiyorum. Çok... çok erken kaybettim onu. Doyamadım. Gerçi... " Acıklı bir kıkırtı kaçtı dudaklarından. "Ne kadar uzun süre geçirirsek geçirelim... doyamazdım ki ben ona. İnan aşkım ilk günkü gibi değil. Daha... daha fazla... Özlemle beraber katlanıyor. En... en kötüsü ne biliyor musun? Onun yüzünü unutmaya başladım Dilara. Sesini hatırlamakta çok zorlanıyorum. Bana bakışı hayal meyal beliriyor zihnimde. Ama... ama kokusunu unutamıyorum. O çıkmıyor zihnimden. Öyle bir kazınmış ki içime... sokakta yürürken bazen o kokuyu duyumsuyor gibi oluyorum. Deliye dönüyorum. Kokunun kaynağını arıyorum. Bulamıyorum. Bu zihnimin oyunu gibi..."

Ellerini dağınık saçlarına geçirip yolarcasına çekiştirdi. "Onu saçlarımın ucuna kadar hissediyorum ama dokunamıyorum. Onu kalbimin içine hapsettim ama göremiyorum. Çıldıracak gibi oluyorum. Hala uykuya dalmadan önce saatlerce ağlıyorum. Rüyalarımda onu görmeyi umuyorum. Ama o günden beri bir kere bile... bir kere bile göremedim. Her uyanışım da büyük bir acı hissediyorum. Herkes yeni bir güne uyandığı için mutlu olurken ben mahvoluyorum. Ve hastaneye her zaman yüzümdeki bir maskeyle geliyorum. Onun bir zamanlar kaldığı odaya giriyorum. Başka hastalarla ilgileniyorum. Her birinde ondan bir parça arıyorum ama bulamıyorum Dilara." Burnunu sesli bir şekilde çekti.

Mezarın üzerine doğru eğildi. Yanağını toprağa değdirdi. Sanki sevdiği adamın göğsüne koyuyordu başını. Gözleri kapandı yavaşça. Titrekti kapalı olan gözleri. Yavaşça süzüldü gözlerinden bir damla yaş, toprakla buluştu. Elini mezar taşının üzerinde gezdirdi. "Seni çok özledim..." diye mırıldandı. "Mehmetim..." diye de eklemede bulundu birkaç saniye sonra.

Titrek bir nefes verdi. Gözlerini açmadan, duruşunu değiştirmeden konuşmaya başladı. "Sen ve Onur... sizi bize benzettim. Biz gibiydiniz. Ama... ama Mehmet, Onur gibi değildi. Hastalık ondan neşesini götürmemişti. Çok tatlıydı. Kliniğin maymunu gibiydi ya." O anlar aklında canlanmış olmalı ki dudaklarına acı bir tebessüm yerleşti. "Her türlü şebeklik vardı onda. Ama yeri geldiğinde çok ciddi birine dönüşürdü. Deliydi işte. Benim delimdi o." Başını iki yana sallayıp hemen eklemede bulundu. "Hala da benim delim!" 

Onun bu hali karşısında ne yapacağımı şaşırmıştım. En sonunda koluna koydum elimi ve sıvazladım yavaşça. "Benzettim işte sizi bize! Ama sonunuz bizim gibi olmasın istedim. Sana engel olabilirdim. Fakat yapmadım Dilara. Yapamadım... Ben... kendi açımdan düşündüm. Eğer biri sadece olasılıklar üzerinden beni Mehmet'ten uzak tutmaya çalışsaydı kesinlikle buna izin vermezdim. Bunun için kendimde bunu yapma hakkı bulamadım ben. Sizin ilişkinizi oluruna bıraktım. Anlıyorsun değil mi beni?" diye sorduğun da başımı salladım sadece. Ne diyebilirdim ki?

"Dilara... git." diye fısıldadı. "Git. Onur'un yanına git. Onun sana ihtiyacı var." dedikten sonra titrek bir nefes aldı. "Sen?" diye sordum duyulması zor bir sesle. "Benimde... Mehmet'e ihtiyacım var. Burada kalacağım. Biraz daha..." dediğinde "Tamam..." diyerek ayağa kalktım. Birkaç adım atmıştım ki onun sözleriyle duraksadım. Benim varlığımı unutmuş gibiydi sanki o an.

"Mehmet... sevdiğim... delim... Onur'a yardım et. Ona yardım et..." 

Gözlerim saniyesinde dolmuştu tekrardan. "Teşekkür ederim..." diye fısıldadım yanından ayrılmadan önce. Ama tabiki de duymadı beni...

Toprak yoldan çıktıktan sonra taşlı yol boyunca koşturdum. Onur'dan çok uzak kalmıştım. Onun bana ihtiyacı vardı... Benim de ona...


3 Ocak 2016

Seni Bana Getirdi (Sevdim) [TAMAMLANDI]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin