[40] Bal Rengi Gözler...

108K 5.4K 247
                                    

Ayyy! Altı bin kelime yazamıyoruuum! Millet nasıl yapıyor bunu arkadaş? Yok benden bölüm başına o kadar kelime çıkmıyor! Ama diğer bölümlerden daha uzun oldu en azından bu. :D Neyse hadi keyifli okumalar size. :D

Ayy birde 40.bölüme geldik resmen ha! Daha da devam ediyor mübarek. Sanırım yazdığım en uzun bölümlü hikaye bu olacak! :D Bir de finale bilmem şu kadar bölüm kaldı da diyemiyorum. Kestiremiyorum valla. :D


"Senin olman gereken yer burası kuzu. Aslanın kolları. Kurtların sofrası değil."

Bunu nasıl söyleyebilmiştim bilmiyorum ama olmuştu ışte. Vereceği cevabı beklerken kalp atışlarım maraton koşucularına taş çıkaracak cinstendi.

Dilara bedenini yavaşça benden çekti. Gözlerini gözlerime dikti. "Bu kuzu biraz aptal sanırım." dediğinde hafif bir tebessüm belirdi dudaklarında. Kaşımı merakla havaya kaldırdım. Ne demek istiyordu bu şimdi?

"Neden çoban köpeğiyle takılmıyor? Aslan da kurtta kuzuyu yer. Onu çoban köpeği korur."

Dediklerini kısaca düşündüm. "Ama aslan, çoban köpeğinden daha havalı duruyor. Hem çoban köpeği aslanın yanında halt etmiş." Çenesini göğsüme yasladı. "Aslanda da var sorun o zaman. Akşam yemeğini neden bu kadar önemsiyor?"

Dudaklarımı büzdüm. "Aslanın da bir kalbi var. Üzülür böyle dersen kuzu." Dediğim de başını sağa sola salladı. "Aslan, kaplana aşık olur. Şahsen bende kendimi kuzu olarak görmüyorum. Bence vahşi bir kaplanım ben!"

Bu sefer ben başımı olumsuz anlamda salladım. "Vahşi filan değilsin sen! Sakin, korunmak zorunda olan bir kuzusun." Yüzünü ekşitti. "Neden ezik bir karakter oluyorum ben!" Kırıştırdığı burnunu sıktım yavaşça. İsyan ederek sessizce bağırınca fısıldadım kulağına. "Çünkü sen çok masumsun. Kimseyi incitmiyorsun. Herkese mutluluk dağıtıyorsun. Sürekli gülümsüyorsun. Sadece orada olman bile ortamı canlandırıyor. Yani vahşi bir kaplan değilsin. Etrafa saldırmıyorsun. Uysal bir kuzusun."

Bir süre düşündükten sonra başıyla onayladı. Çenesi göğsüme daha çok batmıştı. Ve vücuduma tatlı bir elektrik yayılmıştı sanki. "O zaman aslanın bir an önce güçlenmesi lazım. Kuzuyu korumak için buna ihtiyacı var." Dediğinde utangaç bir gülümsemeyle gülüp yüzünü göğsüme gizledi. Bende çenemi başının üzerine koydum baskı uygulamadan.

"Aslan bunun için çok uğraşıyor. Kuzusuna yaraşır olmalı..."

Bir an duraksadı. Yüzünü göğsümden çekti. Meraklı ve emin gözlerini gözlerime dikti. "Yarın maça gitmeyelim. Burada izleyelim. Formamı giyer buraya gelirim. Gelirken meyve filanda alırım. Belki yumuşak abur cubur..." cevabımı bekliyordu.

"Stadyuma gidecektik?" dediğim de net bir hareketle reddetti. "İstemiyorum." Nedenini sordum merakla. Çünkü gitmeyi çok istediğini gayet iyi biliyordum.

Gözlerini kaçırdı. Ardından derin nefes aldı. Bir itiraf ki geliyordu?... gerçi geçen de böyle yapıp ardından çat diye tansiyonunu ölçelim demişti ve hevesimi kursağımda bırakmıştı. Ah, şu kız...

"Ihm... baş başa... sakin bir şekilde maçı izlemek daha iyi olur diye düşünüyorum." Hiim... demek baş başa... beni gitmekten bu sözcükle mi vazgeçirmeye çalışıyordu?

Tamam, kabul! Ben bu kelimeye tav olurum yani, hiç sorun değil!

"Öyle olsun bakalım." dediğim gibi ışıldamaya başladı gözleri. Allahım bu kız kalpten götürecekti beni sanırım!

Kapı hafifçe tıklatıldıgı gibi hızla uzaklaştık birbirimizden. Yatağa doğru panikle koşturduğum da, Dilara da masada yerini almıştı. Bu gizli aşık gibi davranmalarımız... ayrı bir çekici geliyordu bana.

Seni Bana Getirdi (Sevdim) [TAMAMLANDI]Where stories live. Discover now